12 Kasım 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / TARAFLARINCA SÜRDÜRÜLEN HAK İLE BÂTIL MÜCADELESİ!
TARAFLARINCA SÜRDÜRÜLEN HAK İLE BÂTIL MÜCADELESİ!

TARAFLARINCA SÜRDÜRÜLEN HAK İLE BÂTIL MÜCADELESİ! MUHAMMED İSLAMOĞLU

 

İlk insan, ilk peygamber ve ilk medeniyet kurucusu Âdem (a.s.) ve eşi Havva (r.a.), Rabbimiz Allah Teâlâ’nın hikmeti gereği cennetten yeryüzüne indirilip ilk insan topluluğunun meydana gelmesinden kıyamete yakın bir zamana kadar amansız bir şekilde devam eden bir mücadele: Hak ile bâtıl mücadelesi!..

Hakkın taraftarları olan Allah’ın taraftarları ile bâtılın taraftarları olan Şeytanın taraftarları arasında devam eden mücadele!.. Yani, “Hizbullah” ile “hizbu’ş-şeytan” arasında gerçekleşip sürüp giden mücadele!..

Allah’ın taraftarları, yani Âlemlerin Rabbi Allah’ı yegâne Rab, İslâm’ı din ve kendilerine Allah tarafından gönderilen Peygamberi önder kabul edip iman ederek, emrolundukları gibi salih ameller işleyenler... Allah’dan yana olanlar... Muvahhid mü’min müslümanlar...

Rabbimiz Allah, hikmeti gereği ve yalnızca kendisine kulluk yapıp itaat etsinler diye yaratıp yeryüzüne halife yaptığı insan kullarına, dosdoğru yol üzere hidayet olunup yürüsünler diye Nebîler, Rasuller ve hayat rehberi kitablar göndermiş, onları boş bırakmamış, irşâd etmiş ve sorumlu kılmıştır...1

Rabbimiz Allah Teâlâ, en son Nebîsi ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e hitaben şöyle buyuruyor:

“Sen, yalnızca bir uyarıcısın.

Şüphesiz Biz seni, hak ile bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.

Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı. Rasuller ise, kendilerine apaçık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitablar getirmişlerdi.”2

Allah azze ve celle’nin kendilerine gönderdiği hayat önderi Rasullerine ve getirdiklerine iman edip istenen kulluğu gereği gibi yaşayan mü’min müslümanlar, hakkın taraftarları, yani “Hizbullah” oldular!.. Hizbullah, Allah’dan yana olan iman ehli şahsiyetler...

Ya bâtılın taraftarları, yani hizbu’ş-şeytan olan ve şeytanın peşinden gidip izini takip eden, ondan yana olanlar...

Allah Teâlâ, hikmeti gereği yeryüzünde halife olarak yarattığı kulu ve Rasulü Âdem (a.s.)’a secde etmeleri için meleklere emretti. Şeytanları atası ve başı İblis hariç, bütün melekler secde ettiler... Cinlerden olan İblis, secde etmedi ve kâfirlerden oldu...3

Kendi ırkını kayıran ve üstün gören ilk ırkçı ve milliyetçi, aynı zamanda yaratmak ve hüküm koymak yalnızca kendisine mahsus iken Allah’ın hükmünü beğenmeyip, O’nun yerine hevâsından hüküm koyan ilk demokrat, şeytanların önder atası İblis!..

Kendisinden başka, insan kulları için kanun koyan hak ilâh olmayan yegâne ilâhımız Allah Teâlâ, bu kıssayı beyân ederken şöyle buyurdu:

“Andolsun, Biz sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil) verdik. Sonra meleklere: ‘Âdem’e secde edin’ dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.

(Allah) dedi ki: ‘Sana emrettiğimde, seni secdeden alıkoyan neydi?’ (İblis) dedi ki: ‘Ben O’ndan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, O’nu ise çamurdan yarattın.’

(Allah:) ‘Öyleyse ordan in. Orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.’

O da: ‘(İnsanların) dirileceği güne kadar beni gözle(yip ertele)’ dedi.

(Allah:) ‘Sen, gözlenip ertelenenlerdensin’ dedi.

(İblis:) ‘Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı/insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.

Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulamayacaksın.’

(Allah) dedi ki: ‘Kınanıp alçalmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.”4

Allah azze ve celle, şirkin ve küfrün her türlüsünü reddederek, ihlâsla iman edip imanlarında sadık kalan, kendisine itaat eden ve dosdoğru yol üzere gidip emrolundukları gibi dosdoğru olan mü’min müslüman kullarının üzerinde şeytanın hiçbir egemenliğin olmadığını beyân eder... Kendisinin onlara vekil olduğunu açıklar...5

Allah düşmanı İblis, insanları, Allah’a isyan ettireceğini, bundan dolayı dünya tutkularını onlara süslü göstereceğini, ancak muhlis kullarına güç yetiremeyeceğini, diğerlerini saptıracağını yeminle beyân etmiş ve o günden itibaren gece, gündüz görev başında olduğu malumdur...

Bu beyânlar, hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde net olarak anlatılmış, İblis’in, ihlâs sahibi kullarının saptırılamayacağı itirafına karşılık Allah Teâlâ, bunun doğru bir açıklama olduğunu ve şeytanın buna gücünün yetmeyeceğini, onların üzerinde herhangi bir yetkisini bulunmayacağını apaçık bir şekilde söylemiştir...6

Katıksız iman edip, üzerlerine düşen kulluk görevlerini, asla izinden ayrılmadıkları önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne tâbi olarak hakkıyla yerine getiren muhlis mü’min kullar, Allah’ı Rab, İslâm’ı din ve Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’i tek önder kabul edip gereği gibi hayat sürenlerdir... Hak yol üzere olmaya devam ederken, şeytana ait bütün bâtıl yolları ve metodları reddedenlerdir!..

İşte bu muvahhid mü’min ve ihlâs sahibi kullardan oluşan cemaatin ve ümmetin olmazsa olmaz özelliklerini beyân eden Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve Rasulü’ne başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar. Bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır, orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın fırkası (taraftarı)dır. Dikkat edin, şüphesiz Allah’ın fırkası olanlar, felâh (umduklarını gerçekleştirip kurtuluşa) bulanların tâ kendileridir.”7

Allah’ın fırkası, yani “Hizbullah”, Allah’ın taraftarları ya da Allah’dan yana olan ihlâs sahibi kullar... Muhsin mü’minler!.. Şeytanların lideri İblis ve taraftarların saptırmaya asla güç yetiremedikleri muhlisler... Âlemlerin Rabbi Allah’ın kulları... Allah’dan başka kanun koyucu ve Rasulullah (s.a.s.)’den başka önder kabul etmeyen kullar... Hayata egemen düzen olarak İslâm’ı ve düstûr olarak Kur’ân’ı kabul etmiş, bütün bâtıl dinleri, yani düzenleri ve ideolojileri reddetmişlerdir...

Ayet-i kerimenin iniş sebebine dair şu olay anlatılır:

Abdullah b. Şevzeb anlatıyor:

Bedir Savaşında, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah’ın babası, Ebu Ubeyde’nin üzerine geliyor ve oğlu ondan kaçıyordu. Ancak sürekli olarak oğlunun üzerine saldırınca oğlu, ona yöneldi ve onu öldürdü. Ebu Ubeyde’nin babasını öldürmesi üzerine Yüce Allah:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve Rasulü’ne başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar..................” (Mücadele, 58/22) ayetini indirdi.8

Bu, böyle!..

Şimdi ayet-i kerimedeki Allah’ın taraftarlarının vasıflarına bakalım:

1- Allah’a ve âhiret gününe katıksız iman etmişlerdir...

2- Allah’a ve Rasulü’ne başkaldıranlara karşı hiçbir sevgi ve dostlukları meydana gelmemiştir... Bu başkaldırıp küfür ve şirk içine düşmüş olanlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsun fark etmez. Onlara karşı asla bir sevgi besleyemez ve dostluk gündeme getirmezler...

3- Bu şekilde iman edip amel edenlerin kalplerine, Allah tarafından iman yazılmış ve Allah onları, kendinden bir ruh ile desteklemiştir... Bu izzet ve fazilet, onlara verilen dünyalık mükâfattır...

4- Âhirette ise, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir kalbin tasavvur etmediği, altlarından ırmaklar akan cennetlere girecekler... Ebedî bir şekilde devam eden cennet hayatında bu nimetlere kavuşacaklar...

5- Allah, kendisini Tevhid edip itaat eden bu kullarını sevip onlardan razı olmuş, onlar da yegâne Rableri Allah’ı sevip kendisine razı olmuşlardır...

6- Bu muhlis kullar, Allah’ın fırkası, yani taraftarları olup gerçekten kurtulmuş ve mutluluğa ermişlerdir...

Hangi çağda ve hangi asırda olursa olsun, Allah’ın izni, yardımı ve lütfuyla Allah’ın taraftarları galip gelmiş, dün olduğu gibi, bugün de galib geleceklerdir... Bu, Rabbimiz Allah’ın dün gerçekleşen va’di olup bugün de, yarın da aynen gerçekleşecektir... Yeter ki, baş düşmanımız İblis ve taraftarlarının asla egemenlikleri altına alamadıkları muhlis kullar olsunlar!..

İşte Rabbimiz Allah Teâlâ’nın beyânı:

“Kim Allah’ı, Rasulü’nü ve iman edenleri velî (dost) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır.”9

Bugün yaşanan esaret ve zillet hâli, yani İslâm toprakları işgal edilmiş, İslâm’ın hayata müdahale etmesi yasaklanmış, hayat nizâmı İslâm’ın yerine gayr-i İslâmî şirk ve küfür düzenleri egemen kılınmış, hattâ bu düzenlerin başına yetkili olarak kendilerini müslüman kabul eden, fakat düzenin gereği küfür ve şirk yasalarıyla yöneten kişiler getirilmiştir... Şu veya bu niyetlerle küfür ve şirk düzenlerinde yetkili kılınıp şirk yasalarıyla yönetenlerin hâl, hareket ve yönetimdeki görevlerine değil, Allah ve Rasulü (s.a.s)’e başkaldırma demek olan yaptıklarına değil, ne olduğu yalnız sahibince bilinen niyetlerine bakılmaktadır... Niyetlerinin iyi ve hâlis olduğu ileri sürülüp, şirk, küfür, fısk, fücûr ve zulüm olan icraatları hoş görülmeye çalışılmaktadır...

Yönetimin hangi makamında olurlarsa olsunlar, Allah’ın hükümleriyle değil, mevcud gayr-i İslâmî şirk yasalarıyla amel edenlerin hali, İslâm’a arz edilmeli ve çıkan sonuca itaat edilerek gereği yapılmalıdır... “Bence, sence” gibi hevâya dayalı yorumlarla değil, Kur’ân’ca, Sünnet’ce, İcmâca ve Kıyasca hareket edip gereğini yerine getirenler, Allah’a ve Rasulü’ne başkaldırmak gibi bir günahtan hemen tevbe etmeyi gündeme getirmeli, insanları “nasûh tevbe”ye davet etmelidirler!..

“Benceler ile senceler”den gündeme gelen hevâya dayalı yorumlar, baş düşmanımız olan şeytanın vesveselerinden ileri gelmekte, şeytanın sağdan yaklaşıp aldatmasından ortaya çıkmaktadır...

Rabbimiz Allah Teâlâ, genelde bütün insan kullarını, özelde iman edip salih amel işleyen muvahhid mü’min kullarını, baş düşmanları olan şeytana, şeytanın taraftarlarına ve şeytanî düzenlere karşı uyarmaktadır:

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak) aldatmasın.

Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır.”10

Allah’ın taraftarı olan muvahhid mü’minler, Rableri Allah Teâlâ’nın bu uyarısına ömür boyu dikkat eder, kendilerini Allah ile aldatmaya çalışanların, kötü amelleri iyi niyetle işlediklerini iddia edenlerin tuzağına düşmezler... Çünkü katıksız iman eden mü’minlerin asla değişmeyen ölçüleri, Allah’ın ve Rasulullah (s.a.s.)’in buyruklarıdır... Hayatın her devrinde ölçü İslâm’dır!.. Dolayısıyla hayatın her şeyi, Allah’ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s.)’in uyguladığı gibi olmalıdır... İman ehli mü’minler, bundan başkasını kabul etmez ve rıza göstermezler...

Berâ b. Âzib (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)’in yanında oturmuşken bir ara bize:

“İslâm’ın en güçlü halkası hangisidir?” diye sordu.

- Namaz, denildi.

“Güzel halkalardan biridir, amma en güçlü değildir.” buyurdu.

- Zekat, denildi.

“Güzel halkalardan biridir, amma en güçlü değildir.” buyurdu.

- Ramazan orucudur, denildi.

“Güzel halkalardan biridir, amma en sağlamı değildir.” buyurdu.

- Hac, denildi.

“Güzel halkalardan biridir, amma en sağlamı değildir.” buyurdu.

- Cihad, denildi.

“Güzel halkalardan biridir, amma en güçlüsü değildir.” buyurdu ve şöyle devam etti:

“İmanın en güçlü halkası, Allah için sevip Allah için buğzetmektir.”11

Ebu Zerr (r.a.) anlatır:

Rasulullah (s.a.s.) yanımıza geldi ve:

“Allah’ın en sevdiği amel hangisidir biliyor musunuz?” diye sordu.

Biri:

- Namaz ve zekattır, dedi.

Başka biri:

- Cihaddır, dedi.

Rasulullah (s.a.s.):

“Allah’ın en çok sevdiği amel, Allah için sevip Allah için buğzetmektir.” buyurdu.12

İman ve amel konusunda olay ele alındığında şu gerçek ortaya çıkar: Erkek olsun, kadın olsun her muvahhid mü’min kul, Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e başkaldırıp isyan etmişlerse asla sevgi besleyemez, aksine onlara kin duyar nefret eder... Allah ve Rasulü’ne başkaldırıp isyan edenler, Allah ve Rasulü’ne düşman olmuşlardır... Allah’a düşmanlıkları, O’nu, yegâne Rab, Melîk ve İlâh kabul etmeyişleri, indirdiği hükümlerle hükmetmemeleri, O’nun katında yalnız ve yalnız hak din olan İslâm’ı hayata egemen etmeyişleri, hayat kitabı Kur’ân’ı düstûr olarak benimsemedikleri bir yana, hükümlerinin uygulanışını yasaklamaları, uygulamak isteyenleri cezalandırıp mahkum etmeleri ya da öldürmeleridir!..

Kanun koyucu ve uygulayıcı olarak insanı kabul etmeleri, dolayısıyla bu konuda Allah’ın yerine insanı koymaları, Kur’ân’ın yerine hevâlarından kaynaklanan anayasalar yapıp hükümleriyle amel etmeleri, İslâm’ın yerine herhangi bâtıl bir dini, ideolojiyi ve düzeni hayata egemen kılmaları onları, Âlemlerin Rabbi Allah’a karşı başkaldıran düşmanlar etmiştir...

Kıyamete kadar insanlık âleminin yegâne mürşidi ve önderi olan, Allah tarafından hidayet rehberi kılınan Rasulullah (s.a.s.)’e karşıki düşmanlıkları, O’nun önderliğini reddedip kendi içlerinden önderler çıkararak izinden gitmeleridir...

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi çağda bulunulursa bulunsun, dünyalık olarak ne kadar menfaat gündeme gelirse gelsin, hiçbir mü’min müslüman, Allah’ın taraftarlığını reddedip şeytanın taraftarları olanları asla sevemez, onlara meyledemez, beraber bulunamaz, yardımcı olamaz, aksine onlara buğzeder, karşılarında durur, onlarla mücadele ve mücahede hâlinde olur, şirk ve zulümden ibaret olan beşerî düzenlerini işlemez hâle getirir, bâtıl dinlerini giderip onun yerine hak din İslâm’ın ikamesi için bütün imkânlarıyla çalışır!..

Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Ey iman edenler, eğer imana karşı inkârı (küfrü) sevip tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi velîler (dostlar) edinmeyin. Sizden kim onları velî edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir.”13

“Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur, Sizin Allah’dan başka velîleriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.”14

“Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri velîler (dostlar) edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’tan hiçbir şey (yardım) yoktur.”15

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları velîler (dostlar) edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.”16

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın, dolayısıyla O’nun insan kullarının düşmanı olan şeytan, muvahhid mü’minlerle mücadele etmeleri için kendi yandaşlarına gizliden çağrıda bulunur, onları harekete geçirir, onlar da görevlerini yerine getirmeye var güçleriyle çalışırlar... Elbette kim onlara itaat eder, şirklerine ortak olur inanırsa müşriklerden olur!..17

Yegâne Rabbimiz Allah azze ve celle’nin hükümleri ve emirleri apaçık iken çeşitli örnekler verilerek sözün uzatılmasının gereği yoktur... Çünkü “görünen köy, kılavuz istemez!..”

Kâfirleri, müşrikleri ve bütün bâtıl din sahipleri olan gayr-i müslim Allah düşmanlarını dost edinip, onların şirk yasalarına itaat edenlerin onlardan olduklarını beyân buyuran Rabbimiz Allah’ın hükümleri apaçık iken, bu durumda olanların engellenmesini gerçekleştirmeyenler, onları bu durumdan alıkoymayan ve tevbe edip vazgeçmelerini sağlamayanların, “benceleri ve şahsî görüşleri” durumu değiştirmez!..

Taraftarlarını çılgınca yanan ateşin halkından olmaya davet eden şeytana itaat edip izinden gidenler, hem dünyada, hem de âhirette zarara uğrayıp kaybedenlerden olmuşlardır. Dünyada, fıtrata uygun insan olma özelliklerini kaybedip hayvanlardan daha aşağılık olmuşlarken, âhirette ise, ebedî olan cehennem halkı hâline gelmişlerdir.

Şeytana taraftar olup davetine icâbet edenler, Allah ve Rasulü’ne isyan etmiş oldukları için zillete düşmüş, şeytan, onları tamamen kuşatıp emri altına almış, Allah’ın zikrini unutturmuştur... Onlar, “hizbu’ş-şeytan” olmuş ve hüsrâna uğramışlardır... Allah ve Rasulullah (s.a.s.)’in koydukları sınırları tanımayıp, ilâhlaştırdıkları hevâlarının isteklerini yasallaştırıp, toplumsal sınırlar koyarak egemenliklerini sağlayanlar, Allah ile hudud yarışına girmiş ve zelil olanlardan olmuşlardır...19

“Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat”ın büyük imamlarından İmam Ebu Mansûr el-Mâtûrîdî (rh.a.), “Te’vilâtü’l-Kur’ân” adlı meşhur tefsirinde şöyle söyler:

“Şeytan onları, hakimiyet altına aldı.

İbn Abbas (r.anhuma), ‘İstahveze’ kelimesinin ‘onlara galip geldi’ anlamına geldiğini söylemiştir. Mukâtil’e göre ise, ‘onları kuşattı’ anlamındadır.

Zeccâc ve İbn Kuteybe buna, ‘onlara hakim oldu’ anlamını verirler. Bütün bunlar, netice itibariyle aynı anlama gelir. Şeytan onlara musallat edildi ve o da Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere düşmanlık yapılmasına dair davetini kabul ettirerek galibiyetini sağladı. Fakat şeytanın hakimiyeti, ancak onu kendilerine velî edinenleredir’20 meâlindeki ayette belirtildiği üzere, onun hakimiyeti, kendisini dost edinen kişiler için söz konusudur. İstediği şeyleri yaptıkları ve davetini kabul ettikleri zaman şeytan, onlara galib gelir.

‘Şeytan onlara Allah düşüncesini (zikrini) unutturdu.’ Bu ifadenin, onlara Allah’ın azametini, nimetlerini ve ihsânını veya nimetlerine şükretmeyi unutturdu, anlamına gelmesi muhtemeldir.

‘Onlar, şeytanın yandaşlarıdır.’ Buradaki ‘hizb’ kelimesi, gruplar topluluğu demektir. ‘Tehazzebû’, ‘teferrakû’ anlamına gelir, yani ayrılıp grup oluşturdular demektir. Buna göre müfessirlerin söylediği gibi, şeytanın hizbi, onun ordusudur. Çünkü onlar, önce ayrılıyor, sonra bir araya geliyor ve onun ordusunu oluşturuyor.

Bir adamın ordusu demek, onun savaşta ve diğer alanlarda kendilerini istediği gibi kullandığı kişiler demektir. Bu kişiler, onun fikrine göre hareket ederler. Buna göre o kâfirler, şeytanın ordusunu teşkil etmektedirler. ‘İyi bilin ki, kaybedecek olanlar da şeytanın yandaşlarıdır.’ Çünkü şeytan onlara, dünyada bir sürü şeyler temenni ettirmekte, emrine uymaları karşılığında kendilerini çeşitli ümid ve beklenti içine sokmaktadır. Fakat onlar, bunların hiçbirine ulaşamamaktadır. Âhiret hakkında da, ‘dirilmek yoktur, cennet yoktur, cehennem yoktur’ demektedir. Fakat onlar için öyle bir azâp vardır ki, iki dünyalarını da hüsrâna çevirecektir.”21

Rahmette kovulmuş ve lânetlenmiş şeytan ile taraftarların durumu bu!.. Şeytan ve hizbi, her zaman Allah’a, Rasulullah’a ve mü’minlere düşman olmuşlar ve olmaya da devam etmektedir... O azılı düşmanları yenmenin yolu, katıksız iman edip ihlâs sahibi muttakî mü’minler olmak ve ümmet birliği kurup cemaatten ayrılmamaktır!..

Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Şeytan, insanın kurdudur ve koyunun kurdu gibi (sürüden) ayrılanı da, bir kenarda duranı da kapar. Cemaatten ve topluluktan uzak durmayın!”22

“Aklını kullanan bir toplum için!”23

  1. Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“(Allah) dedi ki: ‘Kiminiz, kiminize düşman olarak hepiniz ondan (cennetten) inin. Artık size Benden bir yol gösterici gelecektir. Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.

Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu, kıyamet günü kör olarak hasredeceğiz.” Taha, 20/123-124.

  1. Fatır, 35/23-25.
  2. Bkz. Bakara, 2/34. Kehf, 18/50.
  3. A’râf, 7/11-18. Ayrıca bkz. Hicr, 15/28-38.
  4. Bkz. İsra, 17/65.
  5. Bkz. Hicr, 15/39-42.
  6. Mücadele, 58/22.
  7. Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebir, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2017, c. 17, sh. 43-44, Hbr. 17893.

Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2022, c. 1, sh. 207, Hbr. 360.

Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakatu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 11, sh. 421, Hbr 3339.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 7, sh. 382, Hbr. 5201.

Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr fi’t-Tefsir bi’l-Me’sur, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, c. 14, sh. 306, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asakir’den.

  1. Mâide, 5/56.
  2. Fatır, 35/5-6.
  3. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2014, c. 16, sh. 123, Hds. 23147.

Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 1, sh. 43, Hds. 13-14.

Ebu Davud Süleyman b. Davud el-Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, c. 1, sh. 297, Hds. 783.

İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, c. 14, sh. 471, Hds. 35479.

  1. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 16, sh. 124, Hds. 23148.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünne, B. 2’nin devamı, Hds. 4599.

  1. Tevbe, 9/23.
  2. Hud, 11/113.
  3. Âl-i İmrân, 3/28.
  4. Mâide, 5/51.
  5. Bkz. En’âm, 6/121.
  6. Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?

Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler, hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” Furkan, 25/43-44.

“Bunlar, hayvanlar gibidir, hattâ daha aşağılıktırlar. İşte bunlar, gafil olanlardır.” A’râf, 7/179.

  1. Bkz. Mücadele, 58/19-20.
  2. Nahl, 16/100.
  3. Ebu Mansûr el-Mâtûrîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı, İst. 2019, c. 15, sh. 61.
  4. İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, sh. 473, Hds. 7051.

Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2015, c. 2, sh. 516, Hds. 2033.

Ayrıca bkz. Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Salât, B. 46, Hds. 547.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İmâmet, B. 48, Hds. 847.

İbn Hibbân, Sahih-el-İhsân fî Takribi Sahih-i İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2022, c. 3, sh. 282, Hds. 2101.

İbn Huzeyme, Sahih-i İbn Huzeyme, çev. Dr. Şemsettin Işık, vdğ. İst. 2017, c. 2, sh. 487, Hds. 1486.

Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, c. 2, sh. 164, Hds. 796.

  1. Ra’d, 13/4.
logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul