Kültürel ırkçılığın bir çeşidi olan İslamofobi, Müslüman toprakları olan ülkemizde, Tanzimat Dönemi ile başlayan ve Cumhuriyet ile zirveye çıkmış bir akıma dönüşmüştür. Türkiye’de laik seküler aklın sistemleşmesiyle birlikte İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlık da hat safhaya çıkmıştır.
1925 İstiklal Mahkemeleri döneminden beri Anadolu topraklarında biriken sessiz bir İslamofobi zihniyeti kabuk tuttu. Zaman zaman bu zihniyet beli kırılmış bir yılan gibi debelenmeye kalkıştı. Örneğin, 28 Şubat günleri Madımak Oteli Kahramanmaraş iç çatışmaları ve tabii ki Menemen olayı da bu zihniyetin bir uzantısı oldu.
Yaklaşık bir asra yakındır Türkiye’de İslam’a karşı derin bir nefret oluşturuldu! Bu nefret bazen hadis inkarcılığı üzerinden bazen de LGBT örgütleşmesi ile misyonlaştırıldı. Diğer yandan ise yine yüce Kur’an-ı Kerim’in meydanlarda yırtılıp yere atılması, Yeşilçam filmleri endüstrisinden subliminal mesajlarla İslam’a ağır hakaretler edilmesi, Müslüman tesettürü ve değerleri ile alay edilmesi vs. gibi zaman zaman birçok yerde bu fitne dalgaları gizli ve sinsi bir şekilde siyasi mihraklar tarafından ince ince işlendi.
Özellikle son günlerde FETÖ terör örgütün patlak vermesi, bazı Anti-İslam zihniyetli gruplar tarafından gerçek manada İslam’a karşı dip dalga bir kin oluşturdu. Maalesef FETÖ’nün yıllardan beri bu ülkede Amerika Siyo-Emperyalizm’in bir truva atı olduğu belli idi. Derin düşünsek bu ülkede en sahipsiz ve en savunmasız inancın İslam olduğuna şahit oluyoruz! Hatta 2022 yılında Kadir Gecesi’nde Pegasus Havayolları’nın bir grup işçisi İslam’a hakaret ederek geceyi içki eğlence vs. ile kutladıklarını gördük, bütün bu gri nefretin nereden cereyan ettiğini biraz düşünelim…
(Sözde) İslami cemaatler mevcut statükoya entegre olmuş birer sermaye baronuna dönüşmüş; sahih İslam, Müslüman vahdeti, kolektif şuur gibi değerleri ise aralarında bulmak pek de mümkün değildir. Bunların İslam’a sahip çıkmaları hayallerden uzak, çünkü herkes sermaye ve insan avında, kimin ne kadar cemaati kalabalık olursa o zirveye çıkar. Ne yazık ki bu bakımdan da son derece ürkütücü bir manzara ila karşı karşıyayız…
Batı dünyasının içindeki İslamofobi sebebi bellidir, Hristiyan kulübündeki din mefhumu tamamen gerçeğini kaybetmiş ve çökmek üzeredir. Danimarka, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerde toplum hızla ateistleşiyor. Sair ülkelerde de hemen hemen aynı durum söz konusudur.
Batı dünyası çaresizlikten Afrika’da dolarla incilini satıyor(!) binaenaleyh, İslam dini tam aksine bir kamp dini veya kabile dini olmayıp tüm dünyaya hitap eden evrensel bir din olup sosyal hayata ehemmiyet vererek insan hukukunu garantiye almıştır. Şöyle ki, İslam’da ölen bir kişi gasp edilmiş bir kefen ile defnedilmişse o mezar tekrar eşilir ve o kefen geri çıkarılır sonra tekrar helal bir kefene sarılıp yeniden defnedilir. İslam o derece adalet ve kul hakkına değer vermektedir. Bugün batı dünyasında polisin evlere baskın düzenleyip bebekleri annelerin kucağından zorla alması bir insanlık suçudur. Savaş ortamlarında bebek kaçırıp organını satan organ mafyası bataklığı yine Yahudi ve Batı dünyasının ticaretidir. Dünyayı çalkalayan rejim yıkmalar, siyasi çalkantılar, dünya küresel mikrop savaşları, ilaç yolu ile bakteri transferleri, doğum kliniklerinde bebek katliamları, toplumları ahlaki tahribatla ifsad etme vs. bütün bunlar Müslüman dünyasından mı beşeriyet alemine nüfuz etmiştir? Bütün bunlara rağmen İslam’a karşı bu ülkedeki bunca derin nefret ve kin kusmalarının nedeni nedir?!...
İslam adına zaman zaman Türkiye’deki patlak veren cemaat skandalları yine o şer güçlerin organizeleridir, çünkü bazı dış mihrakların İslam adına kurdukları esrarengiz ve gizemli tarikat ocakları yıllardan beridir bu memlekette sorgulanamıyor. Örneğin siyasete din alet ediliyor, ticarete din alet ediliyor, Kur’an’la seçim meydanlarında miting veriliyor ancak yeri gelince İslam’a ayar veriliyor, bununla yetinmeyip İslam’a en ağır hakaret, düşünce özgürlüğü diye lanse ediliyor. Ayrıca Hadis inkârcılığı altında da İslam’ın minimize edilmesi ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’ın İslam’dan izole edilmesi projesi yatıyor. Bu projenin mimarı yine dış mihraklardır. Özellikle Madımak Sivas olayları, Hizbullah ve IŞİD örgütleri gibi siyasi olayları sürekli ellerinde malzeme olarak kullanılmaktadır. Diğer yandan, son günlerde alenen İslam’a yapılan hakaretler de bütün dünyanın gözü önünde yaşanmaktadır… Maalesef Siyonist İsrail ve Filistin Savaşı sürecinde bile Türkiye’de İsrail taraftarlığını yapan bazı İslam düşmanları da gözlerden kaçmıyor. Düşünün insanlık öyle bir zülüm atmosferine girdi ki dünyanın gözü önünde hastaneler bombalanırken, hastalar yataklarında parçalanıp küçük bebeklerin körpecik organları hava da uçuşurken bu ülkede insanlıktan nasibini almamış, vahşi hayvan içgüdüsü ile hala ohh çekenler görülmektedir… Bu konunun felsefesi bütün İslam alemini kategorize edip aynı zihniyetle saldırmaya dayanmaktadır. Peki sebep nedir? Bu kin ve nefretin sebeplerini birkaç başlıkla şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Dış mihrakların projeleri.
2- Oryantalistlerin propagandası.
3- Mossad / Kripto Yahudilerin planları.
4- Hadis inkarcılığından doğan Deizm refleksi.
5- Sol eğilimli fırkaların zihniyeti
Yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Onlar Allah’ın nurunu ağızları ile söndürmek istiyorlar. Fakat Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır: kafirler hoşlanmasa da.” (Saff, 61/8)
Son ahir zamanda Kur’an’ın ve İslam’ın hakimiyetinin Hazreti Mehdi’nin kutlu inkılabı ile olacağı kesindir, yalnız zalimlerin karanlık saltanatını yerle bir edecek İslam çatısının altında münafık belamlar da cezalandırılacaktır. Dünya gezegeni adalet yönetimine girecektir. Tabii ki zalimlerin dalkavukları ve yandaşları olan belamlar bu kutsal inkılaba karşı koyacaklardır, ancak bu inkılap Allah’ın vaadidir.
Ne yazık ki Türkiye’deki İslamofobi gün be gün artış göstermektedir. Bilhassa cemaatlerin bazı lokal saçmalıkları patlak verince derhal medya devreye girmekte ve İslam’a mal edilmekte ya da siyasi otoritenin yanlış tutumunda da bir adaletsizlik olunca yine İslam’a ağır hakaretler yapılmaktadır.
Türkiye’deki İslamofobi jargonundan bazı örnek hakaretvari kelimeler ise şunlardır:
1-Gericiler
2-Yobazlar
3-Küflenmış/Örümcek Beyinliler
4-Beyinsizler
5-Defolun gidin Afganistan’a (!)
6-Talibancılar
7-İŞİD zihniyetliler
8- Satırcılar
Yaşanan bazı çirkin olaylara ise şunlar örnek verilebilir:
1- Uğur Mumcu Cinayeti (24 Ocak 1993) sırasında İslam’a çok ağır hakaretler yapıldı ve meydanlarda ise İslam aleyhinde sloganlar atılarak, “Kahrolsun Şeriat” zırlamaları ile ortalık inledi…
2- Sivas’ta (2 Temmuz 1993) Madımak Oteli’nde düzenlenen Pir Sultan Abdal şenlikleri sırasında Kur’an-ı Kerim’e akıl almaz hakaretler yapıldı…
3- Turan Dursun’un (D.1934-1990) yazdığı çoğu eserlerinde İslam’a adeta vahşi içgüdüsü ile saldırmıştır…
4- İlhan Arsel, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.)’e çoğu kitaplarında hakaret etmiştir.
Elbette ki dini cemaatlerin hem toplumsal hem de ahlaki problemler yansıtmaları gözden kaçmaz çünkü Kur’an merkezli bir işleyişle adım atmadılar, hep bireysel direktif ve cahil, ehliyetsiz, liyakatsiz insanların liderliğinde yürüdüler. Aynı zamanda çarpık bir din modeli ve hurafe tarzında ritüeller yaparak İslam’ı yıprattılar. Elbette bütün bu kirli malzemeleri İslamofobi’de kullanıyorlar. Bunca zulüm ve hakarete rağmen mahkemelerde bu kişilere İslam’a sanki dalga geçer gibi komik cezalar veriyorlar…
Son günlerde bunlara ayak görevi yapan modernistler ve mealci hadis inkarcıları da aynı dalalet kervanına katıldılar, yalnız bu dalalet ordusu hadis mudafiilerine karşı belki daha gaddar ve daha haydutça saldırıyorlardır. Özellikle hadis inkarcılarına Hz. Ebu Hureyre (r.a.)’den bahsedilince mızrak yemiş vahşi hayvana dönüşüyorlar korkunç bir nefretle salyalarını etrafa saçıyorlar. İmam Şafii’yi “Hurafe Babası” diye isimlendirmişler, İmam Şafii gibi bir İslam ümmetinin hadis ekolu ve adeta hadis filtresi olan bu ilim deryasına hakaretler yapıyorlar, sonuç olarak bu dalalet ordusu İslamofobi çevresi kadar İslam’a zarar verdiler. 5237 sayılı TCK m.216 şu şekilde kaleme alınmıştır: “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” İşte İslam’a hakaret etmenin komik cezası(!) Elbette bu basit ceza gaddar din düşmanlarını daha da azgınlaştırıp dine saldırtıyor. Hatta Türkiye Cumhuriyeti anayasa mahkemesinde İslam peygamberine hakareti “ifade özgürlüğü” olarak kabul etmektedir. Diğer yandan Türkiye’de İslam düşmanı yayınevlerinde de alenen din aleyhinde propaganda yapılarak faaliyet gösterilmektedir. Vakıf, dernek ve medya aracılığı ile de yine aynı çalışmalar yapılmaktadır. Çünkü bir toplumun psikolojisi bir bütün siyasi otorite ile değiştirilirse özünü kaybetmek zorundadır.
Hayvan hakları kanunu, 5199 sayılı kanun bendinde bir ev hayvanı öldürmenin cezası altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile yargılanır.
Netice itibari ile bu topraklarda herkes için kanun koyulmuş ve güvence altına alınmıştır ancak mevzubahis İslam olunca durumlar değişiyor.
Sonuç olarak şöyle bir soru akla gelmektedir: “Bu memleket darul-İslam mıdır yoksa darul-demokrasi midir?” düşünüp, yorumu okuyucumuza bırakıyoruz.