Allah, ilk insan Âdem (a.s.)'i topraktan ve o bir nefisten eşini yaratmıştır1 “Havvâ'sız Âdem eksiktir; Âdem'siz Havvâ'nın eksik olduğu gibi. Erkekle kadın birbirlerinin eksiklerini tamamlayan bir elmanın iki yarısı gibidirler.” "Onlar (hanımlar) sizin için bir elbise; siz de onlar için bir elbisesiniz."2 Rasulullah (s.a.s.)’in veciz ifadesi ile ifade edecek olursak şöyle buyurmuştur: “Kadınlar, erkeklerin şakikidirler.”3
İslam dininde kadın ve erkek olarak bir cinsiyet ayrımı yapılmamıştır. Nitekim Rabbimiz Allah azze ve celle, “Hani! Bir zamanlar Rabb'in, meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım." demişti.”4 Ayet’i kerimede tüm insanları halife kılacağını söyleyen Rabbimiz Allah Teâla, hiçbir cinsiyetten bahsetmeksizin ‘halifelik’ gibi bir sorumluluğu hem erkek kullarına, hem de kadın kullarına yüklemiştir. Bu bağlamda, ayetler incelendiğinde apaçık görülen şey, ‘insan’ kavramına hem kadın, hem de erkeklerin dahil olmasıdır. Rabbimiz, her ikisini de “bir nefisten” yaratmıştır. “Kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış olması”5 mecâz anlamdadır ve kadının ontolojik kökenini değil, onun hassas ve kırılmaması gerektiğini anlatır. Ayet-i kerimede geçtiği üzere Allah, ikisini de bir nefisten yaratmış ve ikisini birden cennete koymuştur. Her ikisinin de görevleri, Allah’a kulluktur ve Allah’a kulluk edecek insan neslinin üremesidir. Dolayısıyla birisi olmadan, diğeri olmaz. Birisini ne kadar gerekli ise, öbürü de o kadar gereklidir. İslâm, fıtrat dinidir. Fıtrat, balığın suyu araması gibi, kadınla erkeğin de birbirlerini aramasını gerektirir.6 “Aynı nefsin iki parçasının Allah katında eşit olup Allah’ın insana ikram etmiş olması, kadına da ikram etmiş olması demek olacağından; ecir, sevap, mülk edinme, veraset ve medenî şahsiyet gibi bir çok konuda kadınlar, erkekler ile eşit haklara sahiptirler.”7
Kadınlar, insanlar arasındaki saygınlık ve hürmette, erkeklerden geri değil, aksine bazı hâllerde ileridir. Nitekim,
“ İnsanlar içerisinde iyilik ve hürmet yapmama en layık olan kimdir?’ diye soran sahabeye, Efendimiz, “Annendir,” buyurmuştur.
Adam: Sonra kimdir? diye sordu.
Resulullah (s.a.s.): “Annendir” buyurdu.
Adam: Sonra kimdir? deyince, yine:
“Annendir” buyurdu.
Adam dördüncü kere aynı soruyu sordu.
“Bu sefer babandır” buyurdu.”8
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Allah’a yemin ederim ki, eğer annene yumuşak ve güzel söz söylersen, ona yemek yedirirsen, büyük günahlardan sakındıkça, muhakkak cennete girersin.”9
“Tarih boyunca cahiliyeler kadını gerçek görevi dolayısıyla ayıplamış ve onu bu görevi dolayısıyla erkeğe karşı aşağılık duygusuna itmiştir. Kadın ise, kendini bu pozisyondan kurtarmak için dişiliğini ön plana çıkarmıştır. İslâm ise, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen topluma hitaben onların değerini bildirmek üzere cenneti anaların ayakları altına sermiştir. Kadına sadece iktisadî bakımdan değil, her konuda geniş bir hak ve salahiyet vermiştir. İslâm, kadınlar için birinci derecede öneme haiz olan evlilik hususunda da hiçbir dinin vermediği hakları vermiştir. Onlara mehir ve bununla beraber birçok hak vermiştir.”
Ahmed Kalkan, “Kavram Tefsiri”nde geçmiş milletler ve dinler’ in kadına bakışını şöyle ifade eder:
“Eski çağlarda, hemen bütün toplumlarda kadının hiçbir hak ve değere sahip olmadığı yaygın bir görüştür. Eski Çinlilerde kadın, kocasının kölesi sayılırdı. Kocası ve çocuklarıyla birlikte yemeğe oturamazdı. Ayakta durur, onlara hizmet ederdi. Mısır’da, başlangıçta kadınlar erkeklerle aynı haklara sahip idiyseler de bu fazla uzun sürmemiş, Firavun’un emriyle yine köleleştirilmişlerdir. Batılılar tarafından uygarlığın beşiği olarak gösterilmek istenen Eski Yunan’da ise, kadının hemen hemen kölelerle bir tutulduğunu görüyoruz. Koca, karısını keyfince dövebildiği gibi, başka birisine de armağan edebilirdi. Tüm miras erkek çocuklara kalırdı. Bir erkeğe edilebilecek en büyük küfür, ona “kadın” demekti. Bu aşağılamaların ötesinde ayrıca kadın tüm kötülüklerin kaynağı olarak da kabul ediliyordu. Eflâtun ve Aristo’nun kadının, erkeğin dûnunda/aşağısında olduğunu resmen ilan ettiklerini görüyoruz. Yunan’da bir erkeğin dengi, yine bir başka erkektir. Eski Roma’da ise kadın, babasından kocasına aktarılan bir maldı. Sonraları kadına birçok hak tanınmışsa da, eğitim eksikliği yüzünden bu haklarını kullanamamıştır. Açıkça görülmektedir ki gerek Yunan’da, gerekse Roma’da kadın erkeğin dûnunda kabul edilmiştir.
Yahûdilikte de kadının hiçbir değeri yoktur. Yahûdilerin her sabahki duâlarında şu cümle geçmektedir: “Ezelî ilâhımız, kâinatın kralı, beni kadın yaratmadığın için sana hamd olsun.”
Kadını aşağılama geleneğinin, Hıristiyanlıkta daha da güçlendiğini görüyoruz. Zira Hıristiyanlara göre kadın, haram meyveyi Âdem (a.s.)’e yedirerek cennetten kovulmasına ve böylece insan neslinin günahkâr olmasına neden olmuştu
Modern düşüncede genellikle kadın, bilgisi, görgüsü ve ahlâkıyla değil, kendi güzelliğini pazarlayabildiği oranda değer kazanır
Modernizmde hayat bulan feminist hareketler, kadın-erkek arasındaki uyum yerine, haksız bir rekabet ortamı oluşturarak iki cinsi birbirine düşman hâle getirip fıtratı bozmaktan başka bir fonksiyon görmemektedirler.”10 Görüldüğü gibi kadın tarihte daima şeytanın bir belirtisi olarak görülmüştür.
“Batıda, 19. asrın başlarında kadınlar insan bile sayılmazken, o tarihlerde İtalya’da toplanan bir bilimsel heyet “Kadın insan mıdır, değil midir?” konusunu tartışıyordu. Çünkü kadın, şeytanın biçimlenmiş görünümü sayılıyordu ve 1830'lara kadar Avrupa’da beyaz kadın ticareti, bir ticaret kolu olarak iş görüyordu. Yani kadınlarını bir mal gibi satıyorlardı. Derken sanayi devrimi oldu. Motorlar ve fabrikalar çalışmaya başladı. Çok fazla insana ihtiyaç duyulunca, az bir ücret karşılığında kadınları köle gibi çalıştırmaya başladılar. Ve böyle bir sürecin ardından kadının da insan olduğuna karar verdiler. Bu büyük savaşımlar sonucunda kadını, önce kanun önünde erkeğe eşit hâle getirmeye başardılar. ‘ Kadın hakları beyannamesini’ yayımladılar. Kadına, seçme ve seçilme hakkı sağladılar. Böylelikle görev, misyon ve fiziksel bünye açısından farklı olan kadını, bu gayretlerle tavus kuşuna özenen karga durumuna düşürmüşlerdir.”11
İslam’ın indiği toplumun, cahiliyye Arablarının kadına bakışının ise, bu cahil zihniyetlerden çok da farklı olmayarak, Allah Resulü (s.a.s.) henüz gelmeden, Nübüvvet’in mesajları Mekke ve Medine de yankılanmadan önce kadının hiçbir değerinin olamadığını, onları alçaltıp utandırdığını görüyoruz… Bununla karşılaşan adamın, ya evladını öldürmesi ya da bu söylemlere kulak asmaması gerekiyordu. Kur’ân-ı Kerim, kız çocuklarına karşı yaptıkları dehşet olayı bizlere şu ayetler ile bildirir:
"Onlardan birine, Rahmân Allah'a isnad ettikleri bir kız evlad müjdelense, içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi."12
"Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman... "13
""Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler... Muhakkak ki ziyâna uğradılar, saptılar ve onlar doğruyu bulacak değillerdir."14
“Allah dilediğine kız, dilediğine erkek verir, dilediğine ikisini birden verir, dilediğini de kısır yapar.”15
Kur’ân-ı Kerim, bu vahşî hareketi, cahiliyyet devrinin kötü bir eseri olarak nakletmekte, İslâm’ın, Arabları ve bütün beşeriyeti bunun gibi kötü belâlardan kurtarmak için geldiğini beyân etmektedir.16 Allah Teâla’nın ayet-i kerimelerde ve son Peygamber (s.a.s.) aracılığı ile insanlığa öğrettiği şey, kadına bir değer atfetme değil, var olan değerini tüm insanlığa göstermek olmuştur. Nebî (s.a.s.) insanı, gerçek mânada özgürlüğe (kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kulluğa) kavuşturmuştur. Hiçbir medeniyette adı dahi olmayan kadına değerini hayat boyu vermiştir.
İslâm, anne olsun, evli olsun, küçük yahud büyük, hattâ isterse annesinin karnında bir kız çocuğu olsun, insanlık ve Allah katındaki eşitliğin yanı sıra ona miras, mülkiyet ve tasarruf hakkı vermiştir.
“Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da, çoğundan da bunları farz kılınmış, birer hisse olarak belirlemiştir.”17
İki eş arasındaki hakların tanzimini ise şöyle ifade etmiştir:
"Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde (ki hakları) bir derece daha fazladır..."18
“Onlara, (kadınlara) iyilikle muamele edin.”19
Buradaki ayetler başta olmak üzere Kur’ân-ı Kerim’i okuyup incelediğimizde, Kur’ân’ın kadına verdiği hakların başında, ona tam bir kişilik kazandırması olduğunu görüyoruz. Kadın, bir insan olarak mükellef sayılmış, yapacağı iyi ve kötü işlerin sorumluluğunun kendisine ait olduğu bildirilmiştir.
“Erkek olsun, kadın olsun, kim iyi bir iş (salih amel) yaparsa, Biz ona temiz bir hayat yaşatırız.”20
“Yüce Allah, cahiliye devrinde şeriatını ve hükümlerini indirdi de erkeği ile, dişisi ile insanın hürmete lâyık olduğunu ve Allah’ın kendi ruhundan üflemesi sebebiyle insanın yüce mekân ve mertebelere erişebilecek kabiliyeti olduğunu ortaya koymuş oldu. Kadın ve erkek arasındaki eşitliği sağlayan da bu hakikattir. Bu dinin, Allah tarafından ve Resulüne vahiy suretiyle indirildiğine dair deliller sıralanması istendiğinde, kadının bu değere ulaşması, kuvvetli deliller arasında sayılabilir. Zira cahiliye devrinde kadını bu mevkiye ulaştırabilecek hiçbir alâmete rastlanmamaktadır. Kadının, sosyal ve ekonomik hiçbir hakkı yoktur. Allah’ın indirdiği hükümler olmasaydı, bu inkılâbın meydana gelmesi düşünülemezdi. Ne cahiliye devrinin ictimâî gelişmeleri ne de yeryüzünün diğer kanunları böyle bir sonucu doğuramazdı. Kadının değerini yükselten ve ona yeni bir hayat bahşeden, sadece ve sadece Allah’ın koyduğu sistem ve indirdiği şeriattır.”21
DİPNOT
- بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱتَّقُوا۟ رَبَّكُمُ ٱلَّذِى خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَٰحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَآءً ۚ وَٱتَّقُوا۟ ٱللَّهَ ٱلَّذِى تَسَآءَلُونَ بِهِۦ وَٱلْأَرْحَامَ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir. Nisa, 4/1
- Bakara, 2/187
- Ebu Davud, Taharet, 94. Tirmizî, Taharet, 82. Darimî, Vudu, 76. Müsned, VI/256,377
- Bakara, 2/80
- Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Gerçekten kadın, kaburga kemiği gibidir. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Hâli üzere bırakırsan kendisinden, eğrilik bulunduğu hâlde istifade edersin.” Müslim, Rada, 65. Ayrıca bkz. Enbiya 1, Darimî, Nikah 35. Müsned, V/8
- Prof. Dr.Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, sh.20,21
- Prof. Seyyid Kutub, Kur’ân’ın Gölgesinde Kadın, sh.36
- Buharî, edeb, 2. Müslim, Birr, 1.
- Buhârî, Edebu’l-Müfred Terc. 1/12
- Ahmed Kalkan, Kur’ân Kavramları, Kavram no: 110, Câhilî Düşünce ve Diğer Dinlerde Kadın.
- Prof. Dr.Faruk Beşer, Hanımlara Özel İlmihal, Feminizm ve Kadın, sh.49
- Zuhruf, 43/17
- Tekvir, 81/8-9
- En’âm,6/140
- Şura, 42/49
- Prof. Seyyid Kutub, Kur’ân’ın Gölgesinde Kadın, sh.55
- Nisa, 4/7
- Bakara, 2/228
- Âl-i İmrân, 3/195
- Nahl, 16/97
- Prof. Seyyid Kutub, Kur’ân’ın Gölgesinde Kadın, sh.57-58