21 Mart 2025 - Cuma

Şu anda buradasınız: / SİYONİZMİN GİZLİ DÜNYA DEVLETİ
SİYONİZMİN GİZLİ DÜNYA DEVLETİ

SİYONİZMİN GİZLİ DÜNYA DEVLETİ Ahmet VAROL

 

Bugün yeryüzünde çok sayıda bağımsız devletin varlığına inanılıyor. Fakat bunların yöneticilerinin kendi ülke ve halklarını ilgilendiren basit konularda bile kendi bağımsız iradeleriyle karar vermekte zorlandıklarını görürsünüz. Bir önemli husus da şudur: Çağımızda demokrasi adeta bütün insanlığa mal edilmiş bir "siyasi din" haline getirilmiştir. Oysa birçok ülkede halkın büyük bir çoğunluğunun seçtiği ve istediği kişiler bir türlü yönetime gelemez. Bunlardan bazıları işin içine girdiklerinde kendilerine sunulan demokrasinin sadece bir seraptan ibaret olduğunu fark ederler. Bütün bunları görünce bir "derin devlet" gerçeği karşınıza çıkar. Bu "derin devlet" gerçeği sadece yerel veya ulusal değildir. Küresel boyutu da var.

Siyonizm, 1897 Basel Konferansı’yla teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur. Yahudiler bu konferanstan önce de devlet yönetimleriyle irtibat kurarak birtakım siyasi oyunlar çeviriyorlardı. Ancak Siyonist ideolojiye göre teşkilatlanmanın başlamasıyla birlikte bu işi tek merkezden ve daha organize bir şekilde yürütmeye başlamış, böylece güçlerini ve etkilerini daha da artırmışlardır.

Siyonistlerin dünya siyasetini etkileme amacıyla kurulmuş, bazıları gizli bazıları açık alanda yer edinen muhtelif örgütleri var. Açık alanda duranlarının da mutlaka gizli ve karanlık ilişkileri mevcuttur.

Siyonizmin dünya siyasetini organize eden karanlık örgütlerinin başında Illuminati şebekesini anmak gerekir ki dünya siyasetini cidi şekilde etkileyen Bilderberg de bu şebekenin bir organıdır. Ancak Illuminati şebekesi 18. yüzyılın son çeyreğinde, Bilderberg Grubu 1954'te ortaya çıkmıştır.

Temelinde "aydınlanma, ruşenilik, vahdet-i vücud felsefesi" gibi muhtelif felsefi akımların etkisi olduğu iddia edilen İlluminati hareketi, 1 Mayıs 1776'da Adam Weishaupt tarafından Almanya'nın Bavyera eyaletinde kurulmuştur. Illuminati, kelime olarak aydınlıkçılar veya aydınlananlar anlamına gelir.

Almanya'daki din adamlarının hemen tamamı ona karşıydı. Sebebi ise bu şebekenin Hıristiyanlığın değerlerine saldıran Tapınak Şövalyeleri'nin devamı olduğunun düşünülmesiydi. O yüzden Almanya bu örgütü ve onunla ilişkisinden dolayı mason teşkilatlarını yasakladı. Almanya’nın yasağı diğer Avrupa ülkelerindeki mason teşkilatlarını da telaşlandırdı.

Bu yasak üzerine Illuminati şebekesi yer altına çekildi. Üstelik Almanya dışına da uzanarak tüm Avrupa'da etki alanını genişletmeye çalıştı.

İlluminati çok gizli çalışan ölümcül bir örgüttür. Bugün hemen her ülkede mevcuttur. Örgüte ihanet edenlerin cezası kesin ölümdür. NATO’yla ve Gladyo gibi yeraltı örgütleriyle de ilişkisi olduğu biliniyor.

19. yüzyılın ikinci yarısında Illuminati şebekesinin en çok öne çıkan adı Cecil Rhodes adlı İngiliz siyasetçidir. Bu kişi Güney Afrika'yı tümüyle yerlilerin ellerinden alarak sömürgeciliğin kontrolüne sokan kişidir.  Fakat onun arkasında duran yahudi Rothschild ailesiydi.

Illuminati şebekesinin temel amacı bütün dünyayı tek merkezden yönetebilmek için eli her tarafa uzanabilen bir ağ oluşturmaktı. Fakat bunun gerçekleşmesi için birbirleriyle irtibatlı birtakım alt mekanizmaların oluşturulmasına ihtiyaç vardı. İşte bundan dolayı bir Yuvarlak Masa (The Round Table) teorisi geliştirildi. Bu teori ilk olarak 1877'de John D. Rockefeller, Cecil Rhodes, John P. Morgan, Andrew Carnegie ve Mayer A. Rothschild'dan oluşan beşli tarafından ortaya atılmıştır. Bunların hepsi de Illuminati şebekesinin üyeleriydi ve üçü yani Rockefeller, Morgan ve Rothshild yahudi kökenliydi.

Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleri, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ülkelerindeki savaş komitelerinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu kişiler siyaset sahnesinde, birbirlerine zıt ülkeleri temsil ediyor ama Yuvarlak Masa'da bir araya gelebiliyorlardı. Savaşın ateşini yakan ve dört yıl boyunca üzerine gaz döken Yuvarlak Masa üyeleri, 1919'da Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Versailles Barış Konferansı'nda bir araya gelmiş ve savaş sonrası şartlarda dünyaya nasıl şekil verebileceklerini tartışmışlardı. Versailles Barış Konferansı'nda alınan kararların arasında Filistin'de bir yahudi devleti kurulması da vardı.

Gizli Dünya Devleti'nin en önemli organlarından biri de, Yuvarlak Masa teorisine göre şekillendirilmiş organizasyonların da eskilerinden olan Dış İlişkiler Konseyi (Council of Foreign Relations-CFR)’dir.

CFR, 21 Temmuz 1921'de New York'ta kuruldu. Kuruluşunda yahudi kökenli Walter Lippmann'ın önemli rolü olmuştur. Fakat bu oluşumun kurulmasıyla ilgili ilk karar da Versailles Barış Konferansı'nda alındı.

CFR, 2. Dünya Savaşı'nda çok önemli bir rol oynamıştır. Foreign Affairs adlı ünlü dergi bu örgütün yayın organıdır. Bu dergi vasıtasıyla dünya kamuoyu üzerinde bir politik yönlendirme yapmaya çalışmaktadır. Görünüşte CFR'nin çalışmalarının pek gizli olmadığı ileri sürülse de diğer Gizli Dünya Devleti organları gibi son derece gizli çalışmaktadır. Ancak yönlendirme amaçlı faaliyetlerini dışa yansıtmakta ve bu yansıtma ile açıktan çalıştığı intibaı vermeye çalışmaktadır.

ABD'nin eski başkanları Bill Clinton, Jimmy Carter, George Bush (baba ve oğul her ikisi de), önde gelen politikacılarından ve yöneticilerinden Antony Lake,  Al Gore, Dick Cheney, Warren Christopher, Colin Powell, Les Aspin, eski CIA direktörleri James Woolsey ve Robert Gates, ABD hava kuvvetlerinin eski sekreteri Donald Rice, ABD'nin eski Pakistan büyükelçisi Robert Oakley, ABD eski Dışişleri bakanı ve aynı zamanda bu ülkedeki yahudi lobisinin önde gelenlerinden Henry Kissenger, eski Savunma bakanları James Baker, Donald Ramsfeld ve Casper Weinberger, Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından Zbigniew Brzezinski, baba Bush döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından general Brent Scowcroft, eski hazine bakanı Lloyd Bentsen, eski devlet bakanı George Shultz, eski ticaret bakanı Robert Mosbacher, ABD'li ünlü finansör ve para piyasalarında spekülasyonlar yaparak milyarlar kazanmasıyla tanınan, Soros Vakfı vasıtasıyla dünya ülkelerinin geleceği için Gizli Dünya Devleti'ne hizmet edecek yöneticiler yetiştirmeye çalışan yahudi kökenli George Soros ABD'nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. Bunlar ABD politikasında söz sahibi olmuş CFR üyelerinin sadece az bir kısmını teşkil eder.

Uluslararası siyonizmin en önemli küresel örgütlerinden biri de Bilderberg'dir. Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını oluşturmak için Hollanda'nın Oosterbeek şehrinde Bilderberg Oteli'nde 1954'te kuruldu. Kurulduğu otel Hollanda kralınındı. Örgüt de kurulduğu otele nispetle Bilderberg Group (Bilderberg Grubu) diye adlandırıldı.

Bilderberg, dünya yönetimi ve küreselleşme konusunda her yıl, gayet gizli şartlarda ve özel ortamlarda farklı ülkelerde toplantılar yapar. Örgütün "Spotlight" isimli bir dergisi yayınlanmaktadır.

Aslında Bilderberg, CFR'nin çok daha gizli bir biçimde uluslararası alana yayılmış halidir. Amacı Yeni Dünya Düzeni'ni ve ABD-İngiltere hâkimiyetini ve emperyalizmini tüm dünyaya yaymaktır. Her yıl yapılan çok gizli ortamdaki toplantılarını hem CIA, hem de toplantının yapıldığı ülkenin istihbaratı kontrol eder.

Bilderberg kararlarının devlet yöneticilerinin değiştirilmesinde de önemli rolü olduğuna inanılmaktadır. ABD'nin son dönem başkanlarından Jimmy Carter, baba Bush ve Bill Clinton'un iş başına gelmesinde Bilderberg kararlarının etkili olduğu araştırmalarda dile getirilmiştir.

Bilderberg Grubu üzerinde siyonistlerin sultası çoğunlukla açığa çıkarılmaz. Oysa karar mekanizmasında yer alanlar yahudilerdir. Hatta asıl yönetim merkezinin Kudüs'te olduğunu iddia edenler vardır. Kudüs'te 70 hahamdan oluşan Sanhedrin grubunun baş hahamlarının örgüt hiyerarşisinin en üst noktasında bulunduğu bazı kaynaklarda vurgulanmaktadır. Bu konudaki bilgiler gizli tutulsa da Bilderberg'in Amerika'daki yahudi lobisinin en önemli örgütlerinden B'nai B'rith ile işbirliği içinde olduğu artık gayet açıktır.

Bilderberg toplantılarının ana amacı dünya siyaseti üzerinde önceden programlamalar yapmak ve projeler geliştirmektir. Konuşulacak ve tartışılacak konular önceden tespit edilir. Ama bu tespiti örgüt hiyerarşisinin üst kademesinde yer alanlar yapar. Katılanlar ise sadece görüş beyan ederler.

Bilderberg toplantılarına katılan üst düzey devlet adamları alınan kararları, kendi ülkeleri aleyhine olsa da uygularlar.

Bilderberg Grubu zaman içinde üye sayısını bayağı artırmış ve etki alanını genişletmiştir. Siyonizmin diğer gizli örgütleriyle de işbirliği içinde olduğundan, güçlerini belli bir noktada birleştirmektedirler.

Yuvarlak Masa teorisine göre şekillenen örgütlerden biri de Trilateral Komisyon (TR)'dur. Bu komisyon 1973'te her ikisi de yahudi olan David Rockefeller ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş gizli bir örgüttür. Bu iki kişinin aynı zamanda CFR üyesi olduklarını hatırlatalım. Bu örgütün ortaya çıkmasında Bilderberg Grubu’nun çalışmalarının önemli rolü olmuştur. Her ne kadar adresi, yeri, üyeleri belli ise de yaptığı aktivitelerin ardında gizli amaçlar, ABD'li istihbarat örgütleri ve NATO'nun gizli özel savaş örgütleri bulunuyor. ABD başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya'daki yönetici kadroların çoğu TR üyesidir.

Tüm dünyada TR, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir. Birçok etkili yönetici bunların her üçüne birden üyedir.

Gizli Dünya Devleti'nin Amerika'daki karanlık şebekelerinden biri de Bohemian Grove (Bohemian Kulübü-BG)'dır. 1880'lerde California'da kuruldu. Üyeleri, törenleri ve faaliyetleri çok gizli tutulur. Ancak SBS, Pilgrem Society, Rotary Club gibi masonik cemiyetlerle iç içe olduğu çok iyi biliniyor.

Bugünkü Gizli Dünya Devleti'nin önemli karanlık örgütlerinden biri olan Skulls and Bones Society (Kafatası ve Kemikler Cemiyeti- SBS)'nin temelinin 1832'de Amerika'da atıldığı tahmin edilmektedir. Fakat bu örgütün ortaya çıkmasında da Illuminati şebekesinin rolü olmuştur.

SBS'nin fikriyatı ve törenleri masonlarınkine çok benzemektedir. Beyin yıkama uygulamasının bir startı olarak inisiasyon töreni adı verilen bir tören uygulanır.

İşleyiş tarzı Illuminati şebekesinin işleyiş tarzından farklı değildir. Son derece gizli çalışır. Üyelerinin dışarıya bilgi sızdırmamasına büyük önem verilir.

SBS'ye üyelik ancak davetle mümkündür. Yani bir kimse üye olmak istese de örgüt içinden davet olmadan isteği dikkate alınmaz.

Merkezi Yale Üniversitesi'ndedir ve örgüte her yıl sadece 15 üye kabul edilir.

SBS üyeliğine alınacaklarda protestan olma şartı aransa da örgütün fikriyatı Illuminati'nin fikriyatı ile aynıdır. Dolayısıyla SBS de masonik örgütlenmenin bir kanadı sayılır.

Küresel alanda faaliyet gösteren gizli örgütlerin hepsi bu kadar değil. Bunlar sadece isimleri duyulmuş ve faaliyet yaptıklarından biraz haberdar olunmuş örgütler.

Burada isimleri geçen ve geçmeyen, gizli örgütlerin finanse edilmesinde ve yönlendirilmesinde Yahudi bankacılar ailesi olan Rothschild ve Rockefeller ailelerinin önemli rolü olmuştur. Bu iki aile bütün bu örgütleri yönlendirmekte paranın gücünden istifade etti.

Birçok Avrupa toplumu, borçlarını, savaş tazminatlarını ödemek veya barış projelerini finanse etmek için Rothschild'lardan borç aldı. Ailenin ismi, yani Rothschild ismi, bir atalarının dükkanının işareti olarak kullandığı kırmızı bir kalkandan (a red shield, Almancada rothen schilde) gelir.

Bu aile Avrupa ve Amerika’da hem faizli borç temini hem de büyük projelerinin finansmanı yoluyla çok büyük servetler edindi. Bugün bu ailenin servetinin 4 trilyon doları bulduğu tahmin ediliyor.

Bu aile faiz prangasını kullanarak hem siyasi yönetimleri kendilerine bağlamış, hem de bu yolla büyük gelirler elde etmiş, servetlerine servet katmışlardır. Tabii servetlerini katlamalarına paralel olarak yönetimler üzerindeki etkileri ve güçleri de artmıştır. İşte bu etki ve güçlerini kullanarak, başta Illuminati şebekesi olmak üzere destekledikleri bütün karanlık teşkilatların ve masonik örgütlerin elemanlarının istedikleri yerlere gelmelerini sağlamışlardır. Onların bu etkinlikleri de kendilerine siyaset meydanında "parlak" bir gelecek hazırlama hayalleri yapanların onların ağlarına düşmelerini kolaylaştırmıştır.

Rockefeller ailesi, Amerika'daki yahudi lobisinin başını çeken bir ailedir. Bu aile de Rothschild ailesi gibi başlangıçta banka ve finansman işine ağırlık verdi. Bu yüzden Amerika'da yıllardan beridir para piyasalarında saltanat sürüyor. Hatta Amerika'da sermaye alanında 150 yılı aşan bir Rockefeller hanedanlığından söz edilir. Fakat sadece finans ve para piyasasında kalmamışlardır. Petrolden endüstriye çok geniş bir alana yayılmış ve oldukça güçlü bir sermayenin sahibi olmuşlardır. Özellikle petrol alanında tam bir dev ve tröst haline gelmişlerdir ve Amerika'nın en önemli petrol şirketleri onların elindedir.

Uluslararası Siyonizm para tuzağını birtakım uluslararası kurumlar vasıtasıyla da kullanmıştır. Bunların başında da IMF ve Dünya Bankası’nı zikretmek gerekir. IMF, II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından ABD'nin New Hampshire eyaletinin Bretton kasabasında 44 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen konferansta alınan karar doğrultusunda 27 Aralık 1945 tarihinde kuruldu. IMF'in politikası hakkında, J.Marcus Fleming, The International Monetary Fund adlı eserinde şu özlü bilgileri vermektedir: "IMF, güçlü ve zengin ülkelere döviz kurlarını desteklemek amacıyla büyük yardımlar sağlarken, bu ülkelerin döviz kurlarının ve ticaret politikalarının belirlenmesinde etkili bir rol oynayamaz. Fon'un uluslararası spekülasyonlardan kaynaklanan krizlerdeki çaresizliği ve uluslararası bir kuruluş olmasına rağmen kendi politikalarını üçüncü dünya ülkeleri dışındaki ülkelere dikte ettirememesi son derece ilginçtir."

IMF'in görünen yüzü ile gizlenen yüzü oldukça farklıdır. Kamuoyu IMF'i "çok zengin sermayeli bir banka ve dünya çapında bir finans kurumu" şeklinde tanımaktadır. Oysa IMF'in asıl işlevi ve özelliği "aracı kefalet kurumu, tefeci ve komisyoncu" olmasıdır. Bu işi de ağırlıklı olarak Dünya Bankası'nın veya Amerika'daki siyonist lobiye mensup kişilerin elindeki finans kurumlarının kasalarını kullanarak yapar. Böylece hem geri kalmış ülkelerin yönetimlerinin ayaklarına pranga takmış ve onları Gizli Dünya Devleti'nin güdümüne sokmuş hem de yahudi sermaye sahiplerinin paralarının işlemesini, onların büyük miktarlarda faiz gelirleri kazanmalarını sağlamış olur.

IMF'in asıl dikkat çekilmesi gereken yönü uluslararası Siyonizmle bağlantısıdır. Peter Thompson, IMF'in bu bağlantısı hakkında şu bilgiyi verir: "Batının uluslararası koordinasyonunu sağlayan aygıtların başında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika elitlerini bir araya getiren Bilderberg toplantıları gelir. Bu toplantılarda alınan kararlar ise BM, IMF, Dünya Bankası, OECD ve NATO gibi ekonomik, politik kurumlar aracılığıyla hayata geçirilir."

IMF yöneticilerinin geneli başta Bilderberg ve CFR olmak üzere Gizli Dünya Devleti'nin muhtelif örgütlerinin toplantılarına özenle katılırlar.

IMF'in kredi karşılığında istedikleri sadece iktisadi alanla ilgili değildir. Birtakım siyasi hesaplara dayanan kirli planlarını da dayattığı olmaktadır. Örneğin Yemen 1996'da IMF'ten 280 milyon dolar kredi istediğinde iki şart ileri sürüldü:

- Hükümet kademelerinde İslami akımlara karşı mücadele edilmesi,

- İslami banka kurulması çabalarına izin verilmemesi.

Başta Afrika ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin ekonomik yönden geri kalmasında ve halklarının aç bırakılmasında IMF'in dayattığı politikaların önemli rolü oldu.

Dünya Bankası, IMF'in bir kardeş kuruluşu olarak bilinir. Merkezi Washington'dadır. IMF ile aynı binada ve tam bir koordinasyon içinde çalışır.

Uluslararası Siyonizmin Gizli Dünya Devleti’nin önemli kuruluşlarından biri de NATO’dur. NATO, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir askeri bloktur. Ancak gerçekte Gizli Dünya Devleti'nin askeri kanadı niteliği taşımaktadır. Kuruluşunun gerekçesi Sovyet tehdidiydi. Yani Sovyet tehdidiyle karşı karşıya ülkeleri bir ortak savunma bloku içinde bir araya getiriyordu. Dolayısıyla bloka girecek ülkelerden herhangi birine yönelecek tehdit ya da saldırı tümüne yönelik kabul edilecek ve ortak savunma yapılacaktı.

Bunlara bakılırsa gerekçe masum gibidir. Fakat arka plana baktığımızda yine o karanlık örgütlerin elleriyle karşılaşıyoruz. Jean Monnet adlı araştırmacının Memoires adlı eserinde şöyle denir: "NATO, Amerika'daki en güçlü yahudi lobilerinden biri olan CFR tarafından kurulmuştur... Kurucuları arasında Bilderberg, Trilateral ve CFR üyesi Joseph Luns, CFR ve Bilderberg üyesi George Marshall, yine CFR ve Bilderberg üyesi Dean Acheson bulunmaktadır." Alle E. Roberts'in Brother Truman adlı eserinde de şöyle denir: "(NATO'nun) öncülüğünü yahudi ve mason ABD başkanı Truman yapmıştır." İlk NATO başkumandanı da CFR üyesi ve yahudi lobilerine önemli katkıları olan General Eisenhower'di. Historia Hors Serie'de yazdığına göre sonraki başkomutanlarından General Lemnitzer de bir yahudi ve masondur. İlhami Soysal'ın Dünya'da ve Türkiye'de Masonlar ve Masonluk adlı kitabında yazdığına göre yine NATO başkomutanlarından Omar Bradley de bir masondur. Bunlar NATO'nun üst kademelerinde görev almış masonların sadece birkaçı. Bunların dışında da NATO'nun üst kademelerinde görev almış daha birçok isim mason teşkilatlarına üyeydi. Bunların tamamının Gizli Dünya Devleti'nin geri planda durup dünyaya yön vermeye çalışan örgütleriyle doğrudan irtibatı vardı.

Daha çok İtalya'daki siyasi cinayetleriyle adını duyurmuş bir gizli örgüt niteliğindeki Gladio’nun NATO'nun gözetiminde çalışan bir özel tim olduğu kesindir. NATO'nun doğrudan düşman ilan edemediği kişilere veya siyasi mekanizmalara karşı Gladio kullanılmıştır. Örgüt sadece siyasi cinayetler gerçekleştirmekle kalmamış, zaman zaman askeri darbelerin zeminlerini ve şartlarını da hazırlamış, hatta bu tür darbeleri yönlendirmiştir.

Gladio NATO ile paralel kurulmuştur ve görünüşte amacı herhangi bir komünist saldırı karşısında gerilla savaşını organize etmekti. Örgütün finansmanı ise büyük ölçüde ABD tarafından sağlanmıştır. Bu arada bir yandan da medya kanalıyla anti-komünist propaganda faaliyetlerini organize edecekti. Yöneticileri NATO üyesi ülkelerde eğitim görüyordu.

Faaliyetlerini genellikle gizlice yürüten Gladio sadece NATO üyesi ülkelerde değil, önceden NATO üyesi olmayan bazı Avrupa ülkelerinde de örgütlenmiştir. Farklı ülkelerde farklı kod adlarıyla çalışma yapıyordu. Örneğin İtalya'da Gladio, Yunanistan'da B-8 ya da Sheep Skin (Koyun Postu), Belçika'da SDRA-8, Hollanda'da NATO Command, Almanya'da Gehlen harekatı (kurucusu General Reinhard Gehlen'e nispetle), Avusturya'da Schwert, İngiltere'de Secret British Network kod adıyla çalışma yapıyordu. Türkiye'deki kontrgerillanın da bir Gladio uzantısı olduğu iddia edilmiştir.

Gladio'nun şekillendirilmesinde rol oynayan önemli şahıslardan General Reinhard Gehlen aynı zamanda bir Naziydi. İşin ilginç yanı ise bu kişinin İsrail'in gizli servisi MOSSAD'la da bağlantılı olmasıydı. Bütün bu bağlantılar Gizli Dünya Devleti'nin geri plandaki faaliyetleri hakkında önemli ipuçları veriyor olmalı. Gehlen, Gladio'nun oluşturulması ve şekillendirilmesi merhalesinde önemli rol oynadı. Bu konuda Hitler'in yanında edindiği tecrübeden yararlandığı tahmin edilmektedir.

Gladio'nun Siyonizmle bağlantısı hakkında Richard Deacon, The Israeli Secret Service adlı eserinde şu işaretleri veriyor: "Almanya'daki kontrgerilla hareketi Gehlen Organizasyonu savaş sonrası dönemde istihbarat toplamak üzere kurulan bir örgüt. Örgütün başı Reinhard Gehlen, CIA yoluyla ABD'den destek alıyor. Bu örgüt için çalışan Alman yetkililerden biri Nasır'ın (Mısır'ın eski cumhurbaşkanı Abdünnasır'ın) danışmanlığını yapıyor. Gereken bilgileri yetkililere aktarıyor. Organizasyonda İsrail'le bağlantıdan haberi olan çok az kişi vardı. Bağlantılar daha ileriki safhalarda Fransız istihbarat servisindeki MOSSAD ajanına haber verilerek Paris'te yürütüldü. Fransa bir NATO üyesiydi ve bu MOSSAD ajanının da NATO ülkeleri arasında askeri istihbarat edinme yolları vardı." Aynı eserde General Reinhard Gehlen'in MOSSAD hesabına çalıştığı da özellikle vurgulanmaktadır. Richard Deacon'a göre Gehlen 1950'lerde soğuk savaş konusunda Amerika'nın en önemli elemanlarından biriydi.

 

Siyonizmin Sultası Çöküşte

20. yüzyıl Siyonizm için bir altın çağ olmuştur. Böyle bir çağı yaşamasının en önemli sebebi ise uluslararası gizli örgütler vasıtasıyla kurmuş olduğu saltanattır. Bu saltanatı kurmalarına imkan sağlayan en önemli etken ise para kaynaklarına hakim olmalarıdır. Özellikle Ortaçağ Avrupa'sında finansman ve faizle, borç verme yoluyla siyasi platformda da önemli işler çevirmeyi başarabilmişlerdir.

Fakat dünyada hiç kimsenin sultası ebedi ve kalıcı değildir. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Bu günleri böyle aranızda döndürürüz." (Ali İmran, 3/140) Yirmi birinci yüzyılın başlangıcından itibaren Siyonizmin sultası da bir çöküş dönemine girmiştir. İlk bakışta siyaset meydanında hâlâ ABD vasıtasıyla uluslararası siyonizmin ve onun kontrol ettiği global organların hüküm sürdüğü görülmektedir. Ancak bu örgütlerin artık eski etkinliklerine sahip olmadıkları anlaşılıyor. Örneğin Bilderberg'in önemli kabul ettiği üyeler bazen ülkelerinde ciddi soruşturmalara tabi tutulabiliyorlar. Bu grubun toplantılarına katılmalarından dolayı siyaset meydanlarında parlayacakları sanılan kişilerin hiç de parlayamadıkları, gölgede kaldıkları müşahede ediliyor. Ayrıca özellikle entelektüel kesim bu örgütleri bugün düne nispetle biraz daha yakın takibe almış durumdadır. Üstün ahlaki değerlere inanan kesim ise siyonizmin tarih boyunca insanlık için bir tehdit ve tehlike olduğunu görmüştür. Dolayısıyla söz konusu örgütlerle Siyonizm bağlantısı kendilerini rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlık zaman içinde daha da artacaktır. Daha bugünden sadece İslami camiadan değil Batı'daki entelektüel kesimden de birçoklarının söz konusu örgütlerin faaliyetlerinden rahatsız olduklarını belli ettiklerine şahit oluyoruz. Bu rahatsızlık söz konusu örgütlerle irtibatlı kişilerin siyaset meydanlarında biraz daha çekingen hareket etmelerine sebep olacaktır. Ayrıca bu konuda kitlelerin biraz daha bilinçlendirilmesi durumunda, kitleler siyasi tercihlerinde söz konusu örgütlerle irtibatı bir eksi puan olarak kabul edeceklerdir.

Bu arada söz konusu örgütlere yön verenlerin para kaynakları ve iktisadi kuruluşlar üzerindeki saltanatları da gittikçe zayıflamaktadır. Bu zayıflama tabii ki onların siyasi mekanizmayı yönlendirmelerini de zorlaştırmaktadır. Bu açıdan, zikredilen örgütlere yön verenlerin ekonomik saltanatlarını sarsabilmek için mutlaka alternatif iktisadi faaliyetlere ağırlık verilmesi gerekir. Toplumların hür ve bağımsız bir geleceğe doğru ilerlemelerini isteyenlerin de Siyonizmin ekonomik kaynaklarını boykot ve alternatiflerine destek kampanyalarına katılmanın basite alınmaması, önemsenmesi gereken bir tavır olacağını bilmeleri gerekir.

Burada vurgulanması gereken önemli bir husus da, Gizli Dünya Devleti'ni yönlendiren mekanizmaların çoğunun bugün ABD merkezli çalışmalarının dikkat çekmesidir. Bu durum karşısında ABD ile rekabet halindeki ülkeler veya bloklar o mekanizmalara mesafeli durmayı ve yaklaşınca da şüpheli yaklaşmayı tercih ediyorlar. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin tek merkezli bir dünya otoritesi oluşturma çabası içine girmesi ve bu çabanın arkasında da sözünü ettiğimiz Gizli Dünya Devleti'ne yön veren global örgütlerin bulunması, bu örgütler karşısında ihtiyatın biraz daha artırılması ihtiyacını doğurmuştur.

Bugün Gizli Dünya Devleti'nin geleceğini tehdit eden en önemli gelişme İslami bilinçlenmedir. Bu yüzden de İslami oluşumlar yeni düşman olarak ilan edilmiştir. Dolayısıyla İslami bilinçlenmenin yıpratılması amacıyla yoğun bir anti-propaganda faaliyeti yürütülmektedir. Bu anti-propaganda faaliyetinde de günümüz toplumlarının en çok nefret ettiği terör olgusundan ve kavramından yararlanılmaktadır. Bu konudaki propagandaların etkili olabilmesi için zaman zaman provokasyon amaçlı terör eylemleri de düzenliyorlar.

İslami camianın gelişmeleri çok akıllıca ve hem kendi geleceklerini hem de tüm insanlığın geleceğini göz önünde bulundurarak değerlendirmesi zorunludur. Anti-propaganda ve fişlenme korkusu İslami faaliyetlerini kendi elleriyle baltalamalarının sebebi olmamalı. Ama belli amaçlar için oluşturulan sosyal ve psikolojik şartlar da kendilerini, İslami camianın aleyhine olacak fiillere itmemeli.

Biz Allah'ın izniyle geleceğin İslam'ın olacağına inanıyoruz. İnsanı canlı tutan en önemli etken umuttur. Umutlarımızı mutlaka canlı tutmalıyız. Umudun kaybedilmesiyle hayat da manasını kaybeder. İnancına bağlı bir mü'minin ümidini kaybetmesi ise anlamsızdır. Çünkü Yüce Allah onun her hal ü karda kazançlı olduğunu bildiriyor. İhlasla yaptığı hiçbir şey karşılıksız kalmayacaktır. Bu dünyada alamasa bile ahirette Allah katında alacaktır. Bu dünyadaki sonucu belirleyen Allah'tır. Mü'mine düşen kendisinden istenen gayreti sarf etmektir. Ama ümit canlı tutulmazsa gayret de kaybolur.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul