
Kur’an inkâr edenlere kafirler, müşrikler dediği gibi; yaptıkları yanlışlara bağlı ve sıfat olarak zalimler, müsrifler, müfsitler, haddi aşanlar, müstekbirler ve mücrimler de diyor. Bu yazıda Kur’an’ın ‘mücrim’ dediği olumsuz insan tipini tanımaya çalışacağız.
Önce bu kelimenin sözlük anlamına ve türevlerine bakalım.
Cürm
‘Cürm’ masdarının geldiği fiil ‘cerame’; sözlükte, henüz olgunlaşmamış meyvayı ağaçtan kopararak ya da keserek almak demektir. (Bundan dolayı; Araplar ağaçtan meyve kesen adam veya topluluk anlamında ‘racülün cârim veya kavmün cârim derler)
‘Cürm’ zaman içerisinde her türlü haksız ve kötü kazanımlar hakkında kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeyle beraber ‘cürm’, suç, isyan, yasaklanan şey, ceza geriktiren günah ve hata, yasaklanan yerlerde bulunma, kötü yollardan kazanma anlamlarına kavuşmuştur. Bu fiili övgüye değer davranışlar hakkında hiç kullanılmaz.
(Türkçe’de ‘cürüm’ şeklinde söylenir ki, suç, günah ve cinayet anlamına gelmektedir.[1])
Aynı kökten gelen ‘cerîme’ de, suç, hata ve günah demektir.
Yine aynı kökten gelen ‘ecrame’, övülür olanın dışında her türlü yollardan kazanç elde etme, kazandıklarıyla günaha girme, cezayı hak etme demektir. İlginçtir, bir yırtıcı kuşun yavrularını doyurmak için başka kuş avlaması da bu fiille anlatılır.[2]
‘Ecrame’ fiili Kur’an’da bir kaç âyette geçiyor:
“Şüphesiz suç işleyenler (ecramû), (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.” (Mutaffifîn, 83/29)
“(Ey Elçi) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçum (icrâmî) bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz (tücrimûn) suçlardan uzağım.” (Hûd 11/35)
‘Cürm’ün özünde haksızlık olduğu gibi, iyi ve doğru olan şeye aykırı davranma da söz konusudur.
Bu şekilde ‘cürm’ işleyenlere ve kazandıklarıyla cezayı hak edenlere ‘mücrim’ denilmektedir.
‘cerame’ fiili ve ondan türeyen diğer kelimeler Kur’an’da 66 defa geçiyor: 13 defa fiil, 1 defa ‘icrâm’, 2 defa ‘mücrim’, 51 defa bunun çoğulu olan ‘mücrimûn –mücrimîn’ şeklinde...
Cürm İtaatin Karşılığıdır
‘Cürm’ aynı zamanda bir haddi aşmak, taşkınlık yapmak, suç işlemektir, kişiye ceza ve azap kazandıran eylemdir.
Mücrimler, Din’in çizdiği sınırlara uymayıp, kendilerine ceza kazandıracak işleri yapan kimselerdir. Onlar, yasaklanmış davranışlarda bulunarak bu sonucu kazanmaktadır.
Kur’an, Allah’a karşı isyanda bulunanlara ve haddi aşanlara bu kelime ile farklı bir hatırlatmada bulunuyor.
Nice inkârcılar ve Allah’ın âyetlerinden yüz çeviren kibirli kimseler, yaptıklarının doğru olduğunu zannederler. Dünya hayatını istedikleri gibi yaşayabileceklerini, canlarının istediğini yapmakla, bir anlamda Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnemekle mutlu olduklarını sanırlar.
Kur’an, onların bu düşüncelerinin ne kadar yanlış olduğunu onlara ‘mücrim’ diyerek ihtar ediyor. Onlar böyle yapmakla, bu şekilde inanıp yaşamakla bir kazanç elde etmiyorlar. Bilakis azap kazanıyorlar, suçlarının cezasını artırıyorlar.
Bir âyette ‘cürm’ işleyenlerle müslümanlar birbirinin karşıtı olarak gösteriliyor. Bu anlamda ‘cürm’; İslâma uygun hareket etmemenin adıdır.
“Biz iman edenleri suçlular (mücrimler) gibi kılar mıyız?” (Kalem 68/35)
Bazı hadislerde ‘cürm’ günah veya hata anlamında kullanılmaktadır. (Buharî, İ’tisam/3 no: 7289)
‘Cürm’, insanın işleyebileceği en ağır suçlardan birisidir. Bir başka deyişle, insanın işlediği en ağır suçlara ‘cürm’ denilmektedir. Allah (cc), bu ağır suçları çekinmeden (pervasızca) işleyenlere yine onların karşılığı olarak ağır cezalar söz veriyor.
Nitekim Kur’an’ın haber verdiğine göre Allah (cc) geçmişte yaşamış ve mücrim olmuş (cürm sahibi) kişi ve toplulukları cezalandırmıştır.
Allah’a şirk koşan ya da Allah’ı ve O’nun gönderdiği âyetleri inkâr eden inkârcılar, mücrim’lerdir. Onlar, Rablerine karşı suç işlerler, yaptıkları sebebiyle ve kazandıkları yüzünden cezayı hak ederler.
Kur’an, mücrim’lik sıfatını hukukî bir suç olmaktan çok, inkârcılar ve O’nun âyetlerine karşı isyan eden kimseler hakkında kullanmaktadır.
Cürmün Sonuçları
Cürm ahlâkı, cürm işleme anlayışı, toplumların ve uygarlıkların bozuluş ve çözülüş sebebidir. Mücrim kimselerin yönetimindeki ülkeler zamanla maddî ve manevî olarak çöküşe giderler. Cürm işleyen kimselerin çok olduğu yerlerde saadetin, adaletin ve huzurun olması mümkün değildir.
“İşte böyle, her memlekette günahkârları (mücrimleri) oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.” (En’am 6/123)
Kur’an’ın ifadesine göre herkes kendi ‘cürm’ünün vebâlini kendisi taşır. Kimse kimsenin cürm’ünden sorumlu değildir.
“De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan (ecramnâ) siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız.” (Sebe’ 34/25)
Kıyâmet günü ‘mücrim’ olanlar, Allah katında suçlu ve günahkâr olanlar mü’minlerden ayrılacaklar, beraber bulunamayacaklar.
“(Allah, şöyle der:) “Ey suçlular (mücrimûn)! Ayrılın bu gün!” (Yâsîn 36/59)
Allah’ın âyetlerini yalan sayanlar, onlara itibar etmeyenler, bir anlamda Kur’an’ın ölçü ve hükümlerine sırtlarını dönenler ‘mücrim’dirler ve onların varacağı yer Cehennemdir.
“O gün vay yalanlayanların hâline! Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız (mücrimûn).” (Mürselât 77/45-46)
“Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr (mücrim) olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar.” (Tâhâ 20/74)
Mücrimlerin Özellikleri
Onlar, servetlerine, makamlarına ve güvenlik güçlerine güvenerek şımarırlar, doğru yoldan çıkarlar, Allah’ın âyetlerine meydan okurlar.
“Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler (mücrimîn) oldular. (Hûd 11/116)
‘Cürm’ işleyenler, yeryüzünde kibirlenerek-büyüklük taslayarak azarlar, saparlar.
“Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu (mücrimîn) bir kavim oldular.” (A’raf 7/133)
“Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.” (Yûnus 10/75)
Allah’a karşı iftira ederler, O’nun adına din uydururlar, ya da uydurdukları dini Allah’tan gelmiş gibi gösterirler.
“Artık, Allah’a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular (mücrimûn) asla kurtuluşa ermezler.” (Yûnus 10/17)
Bu cürm sahipleri Allah’tan gelen hakk’tan razı olmazlar, ondan hoşlanmazlar.
“Hatırlayın, Allah size “iki topluluktan biri sizindir” diye vaad ediyordu, siz güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz, Allah ise iradesi ve sözleriyle hakkı hâkim kılmayı ve inkâr edenlerin kökünü kesmeyi murat ediyordu ki, böylece günah yolunu tutanların (mücrimûn) hoşlarına gitmese de hakkı hâkim, bâtılı geçersiz kılsın!” (Enfâl 8/7-8)
Bu nedenle onlar her yerde ve her zaman Allah’ın peygamberlerine ve onların Allah’tan getirip tebliğ ettikleri ilâhî gerçeklere, âyetlere karşı çıkmışlardır ve çıkmaya devam etmektedirler. (Furkan 25/31)
Mücrimlerin Akibeti
Kur’an, insanları yeryüzünde gezip dolaşmaya ve cürm sahibi, azgın günahkârların sonlarının nasıl olduğunu görmeye ve ibret almaya davet ediyor.
“De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” (Neml 27/69)
“Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi (mücrimîn).” (Duhan 44/37)
Allah (cc), kendisine karşı çekinmeden en ağır suçları işleyenlerin gazaba uğradığını ve kendilerinden intikam alınacağını, yani ceza alacaklarını açıklıyor. “
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara (mücrimîn), lâyık oldukları cezayı veririz.” (Secde 32/22)
“Andolsun senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mûcizeler getirdiler. Buna rağmen suç işleyenlere (ecramû) hak ettikleri cezayı verdik. İnananlara yardım etmek de bize düşer.” (Rûm 30/47)
Bazen toplu gelen felaketler de cürm sahibi kimselere verilen ceza cinsinden şeylerdir.
“Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri hâlde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız.” (Yûnus 10/13)
“Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan (mücrimîn) geri çevrilemez.” (Yûsuf 12/110)
“O (rüzgâr), Rabbimin emriyle her şeyi yerle bir eder.” Derken evlerinden başka hiçbir şeyleri görünmez hâle geldiler. İşte biz, suç işleyen (mücrim) toplumu böyle cezalandırırız.” (Ahkaf 46/25)
Cürm sahibi olanlar şiddetli azabı, hor ve aşağılık olmayı hak ederler. (En’am 6/124)
Onların azabı kesintisiz olarak devam eder. Çünkü onlar dünyada iken hem bu azabı, hem de Allah’tan gelen her şeyi inkâr edip, korkusuzca suç işliyorlardı.
“Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr (mücrim) olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür ne de (güzel bir hayat) yaşar.” (Tâhâ 20/74)
“Şüphesiz suçlular (mücrimûn) cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir.” (Zuhruf 43/74-75)
Mücrim olanların bu kadar ağır cezayı hak etmeleri şaşırtıcı değildir. Çünkü onlar, Allah’ın sevmediği kötülükleri, suçları işlerler, haksızlıkları, hiç bir şeyden çekinmeden canlarının istediğini yaparlar. Allah’a şirk (ortak) koşarlar, O’nun koyduğu sınırlara tecavüz ederler.
“Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkarların (mücrimîn) sonu (akıbeti) nasıl oldu!” (A’raf 7/84)
İbrahim’in (as) yeğeni Lût (as) bir şehir halkına peygamber olarak gönderilmişti. Bu şehir halkı başka hiç bir milletin yapmadığı bir fuhuş yapıyorlardı. Lût’un nasihatlerini dinlemediler, kötülüklerine devam ettiler. Nihayet Lût Peygamber kendine inananlarla beraber geceleyin şehri terketti. Kavmi ise zelzele, başlarına yağan müthiş taş ve yağmur ile helâk olup gittiler. İşte küfrün ve ona bağlı olarak yapılan edepsizliğin sonu böyle oldu.” (Diyanet Vakfi Meali, ayet aciklamasi
“De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkârların (mücrimîn) akıbeti nice oldu, görün!” (Neml 27/69)
“Yani, ölümden sonraki hayat gerçeğini ve dolayısıyla bilerek yapıp-ettiklerinden sonunda hesaba çekileceklerini inkâr edenlerin sonunu görün.
Bu inkârcı tavrın kaçınılmaz sonucu doğruyla eğriyi birbirinden ayırma duygusunun kaybedilmesidir ki bu da manevî ve toplumsal kargaşayı beraberinde getirmekte ve sonuç olarak toplumların ve uygarlıkların çökmesine yol açmaktadır.”[3]
[1] M. Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, s:273.
[2] R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s:128.
[3] M. Esed, Kur’an Mesaji, 2/776.