09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİNDE SABIR
HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİNDE SABIR

HZ. PEYGAMBER’İN SÜNNETİNDE SABIR Doç.Dr. İshak Emin Aktepe

 

Giriş

İslâm ahlâkının en temel öğelerinden biri sabırdır. Kur’ân-ı Kerîm, Allah yolunda karşılaşılan meşakkatlere karşı sabredenlere övgülerle doludur: “Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden noksanlaştırmak sûretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!”[1] âyeti Allah yolunda cana ve mala gelen zararlara sabrı tavsiye etmektedir. “… sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığı”[2] iyiliğin ta kendisi olarak vasfedilmiştir. Kötülüklere misliyle karşılık verilebileceği ama sabretmenin daha hayırlı olduğu “Size yapılan bir kötülüğe karşılık verecekseniz, size yapılan muâmelenin aynısıyla mukâbele edin. Yok, eğer sabrederseniz, böyle davranmak, sabredenler için elbette daha hayırlıdır.”[3] âyetiyle ifade edilmiştir. Hz. Peygamber’e yönelik hakaretvâri sözlere karşı “Rasûlüm! Sen onların alay ve inkâr dolu sözlerine sabret!”[4] buyurularak sabır telkin edilmiş; “Rabbin hükmünü verinceye kadar sabret”[5] âyetiyle de Allah’ın nihayi hükmüne teslimiyet emredilmiştir. Birbirlerine sabır tavsiye edenler ziyanda olmamakla nitelenmiştir.[6] Hâsılı sabır, İslâm ahlâkının en temel düsturları arasındadır.

1. Hz. Peygamber’in Sünnetinde Sabır

Hz. Peygamber, zor koşullarda yaşamıştır. Doğmadan babasını, küçük yaşta annesini, çocukken dedesini kaybetmiştir. Amca evinde yetim ve öksüz olarak büyümüştür. Peygamberliğini ilan edince türlü işkencelere ve ölüm tehditlerine maruz kalmıştır. Boykot edilmiştir. Taif’te taşlanmış; hakarete uğramıştır.  Hicret etmiş; başka diyarlara sığınmıştır. Çöllerde takibata uğramış; mağaralarda saklanmıştır. Savaşmış ve yaralanmıştır. Münafıkların ihanetine uğramış; Yahudilerce arkadan hançerlenmiştir. Açlık susuzluk çekmiştir. Küçük yaşta çocuklarını kendi elleriyle toprağa gömmüştür. İnandığı değerler uğruna mücadele ede ede 63 yaşında yaşamını yitirmiştir. Sonuç olarak Resûlullah’ın ömrü, sabır ömrü olup hiç de kolay geçmemiştir.

1.1. Sabır-Mücadele Dengesi

Hz. Peygamber’in ömrü sabırla geçmekle birlikte onun sabrı, yapılan her türlü haksızlığa, hakarete, işkenceye ve saldırıya boyun bükmek, rıza göstermek, bitmesi için dua etmek, ses çıkarmamak ve ezik olmak şeklinde olmamıştır. Hz. Peygamber’in bütün hayatı, mücadeleye sabır, din iman uğrunda sabit durmaya sabır, istikamete sabır, İslâm’ın tebliğine sabır ve cihada sabır ile geçmiştir. Hz. Peygamber’in sabrı, pasif sabır değil aktif sabırdır. O, rahmet peygamberi olduğu kadar cihad peygamberidir. O, çöl sıcağında Ramazan ayında aç susuz cihada çıkan peygamberdir. Yani onun sabrı savaş için çıktığı seferde Ramazan orucuna sabırdır. Onun sabrı, hendek kazarken karnına taş bağlayacak kadar acıkmış olmaya sabırdır. Onun sabrı din iman İslâm uğruna mücadele ederken kaybettiği çocuklarına, eşlerine, dostlarına ve akrabalarına sabırdır. Onun sabrı, hicret etmek zorunda kaldığı Mekke’den ayrılışa sabırdır. Hasılı Hz. Peygamber’in sabrı, atalet, tembellik, tepkisizlik, dert edinmeme, durağanlık, hareketsizlik, vurdumduymazlık, görmezden gelme ve kulaklarını tıkama anlamına gelmemektedir. Onun sabrı cihada sabırdır: “Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.”[7]

1.2. Sabır-Kadere Rıza Dengesi

Kader, Allah’ın hakkımızdaki takdiridir. Allah her şeyi belli bir denge içinde ölçüyle yaratmıştır. O, her şeye belli bir fıtrat bahşetmiştir. Kâinatta her şey Allah’ın mutlak iradesi, meşîeti, kudreti ve yaratması altındadır. Her şey Allah’a muhtaçtır; O, hiç kimseye muhtaç değildir. Allah dilediği her şeyi yapma kudretine sahiptir. Fakat Allah, aynı zamanda âdil-i mutlaktır; dilediği gibi davranmaz, yarattıklarına zulmetmez, her emri hikmetlidir. İnsana düşen, Allah’ın kendisini yarattığını bilmesi, verdiği nimetlere şükretmesi, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla salih ameller işlemesi ve kendi zaaflarından haberdâr olmasıdır. Allah’a karşı gurur, kibir ve istiğna duygusunun insanı helâke sürükleyeceğini bilmesidir. Sonuç olarak yaratan da Allah’tır; verdiği hayatı alan da Allah’tır. Verdiğine şükretmek, aldığına sabretmek gerekir. Allah kimseye borçlu değildir. Kimse Allah’a hesap soramaz; verdiğini geri aldı diye isyan edemez. Hasılı Allah’ın takdirine ya şükretmeli ya sabretmelidir. Bununla birlikte Allah insana sınırlı oranda güç, akıl ve irade de vermiştir. İnsan her şeyi kadere bağlayıp sorumluluktan kaçamaz. İnsan eşref-i mahlûktur. İnsan muhâtab-ı ilâhidir. İnsan halîfey-i rahmandır. İnsan yaşadıklarında kendi sorumlulukları var mı diye araştırmakla mükelleftir. İnsan yaptıklarından da yapmadıklarından da hesaba çekilecektir. İnsan her şeyi kadere bağlayamaz. Fakirse, yalnızsa, hastaysa, düşkünse, borçluysa ve itibarsızsa, kendi mesuliyeti var mı düşünmelidir. Neyi eksik bırakmış bir bakmalıdır. Allah Teâlâ “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”[8] Sonuç olarak insanın sabır-kader dengesini iyi kurması gerekir.

1.3. Sabır–Nefis Terbiyesi Dengesi

İnsan, iyiliğe de kötülüğe de eğilimli bir canlıdır. Allah’ın insanı imtihan ettiği nokta da burasıdır. İnsana düşen iyilik tarafını geliştirip kötülük tarafını baskılamaktır. Fakat bunun da bir denge içinde yapılması elzemdir. İyiliği artırayım derken kendisine zulmetmemeli; kötülüğe engel olayım derken haklarından vazgeçmemelidir. İbadetlerin bir amacı da insanın güzel yönlerini artırmak kötü yönlerini azaltmaktır. Fakat bu noktada bazen dengenin bozulduğu görülmektedir. Bazı insanlar nefis terbiyesi adı altında evlilikten uzaklaşmakta, toplumdan ayrılmakta, münzevi yaşamakta, geceleri kaim gündüzleri sâim olmakta, dünyalık peşinde çalışmayı yadırgamakta, fakirliği, muhtaçlığı, zayıflığı kutsamaktadır. Bu uğurda sabretmeyi dinin bir isteği ve dindarlığın gereği saymaktadır. Halbuki bunların hiçbiri doğru değildir. Rivayete göre üç kişi Hz. Peygamber’in ibadetlerini öğrenmek amacıyla Peygamberimizin evine gelmişlerdi. Bunlara Resûlullah’ın yaptığı ibadetler anlatılınca bunu az görerek “Biz nerede Resûlullah nerede? Allah, onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır.” dediler. Birisi: “Ben geceleri hiç uyumadan namaz kılacağım” dedi; diğeri “Ben de yıl boyu oruç tutacağım”; öbürü de “Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim.” dedi. O sırada Peygamberimiz bunların yanına geldi ve şöyle buyurdular: “Siz şöyle şöyle konuşan kimselersiniz öyle mi? Ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve sakınanızım. Ben bazen oruç tutarım, bazı günler de yerim; gecenin bir kısmında namaz kılarım, bir kısmında da uyur istirahat ederim; kadınlarla da evlenirim. Her kim benim bu sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” buyurdu.[9]  Bir başka rivayete göre de Hz. Peygamber tebettülü, yani evlenmekten uzaklaşmayı yasaklamıştır.[10] Hasılı sabır, gerekli yerde dengeli olmak zorundadır. Gereksiz, lüzumsuz ve bidat nevinden sabırla nefis terbiyesi dinin arzuladığı bir hareket tarzı değildir.

1.4. Hadislerde Sabır

Hadislerde sabırla alakalı pek çok telkin bulunmaktadır. Öncelikle bir hadiste sabır, ışık (ziya) olarak nitelenmektedir.[11]  Burada kastedilen elbette dinen müstehap olarak görülen sabırdır. O da Allah’a itaate ve ibadetlere sabırdır, günahlardan sakınmaya sabırdır, başa gelen sıkıntılara ve katlanılan afetlere sabırdır. Sabreden kişi etrafına ışık saçar, mutlaka doğru yolu bulur ve her zaman doğruya isabet eder. Evliyâullahın ifadesiyle sabır, Kitap ve Sünnet üzere yaşamaktır, başa gelen sıkıntılara edep içinde katlanmaktır, takdir edilene itiraz etmemektir.[12] Bir başka hadiste sabır, insana bahşedilmiş en büyük nimetlerden biri addedilmiştir.[13] Bu hadisin vürud sebebi birilerinin Resûlullah’tan sürekli bir şeyler istemeleridir. Hz. Peygamber de onlara, tasadduk etmekten imtina etmeyeceğini, iffetli davranmaları gerektiğini, sabırlı olurlarsa Allah’ın kendilerine yardım edeceğini ifade etmiştir. Müslüman çalışmak, gayret göstermek ve hareketli olmak zorundadır. Müslümana dilencilik ve eziklik yakışmaz. Müslüman izzetini ve iffetini korumak üzere sabretmelidir. Bu duygular içinde Allah’a tevekkül etmeli ve Allah’ın vereceği rızkı aramalıdır.[14]

Müslüman dirayetli insandır. Başına gelen felaketlerde nasıl davranacağını önceden öğrenmiştir. Hz. Peygamber’in yaşadıkları malumdur. Bunca imtihana rağmen Hz. Peygamber’in dirayetini yitirdiği nakledilmemiştir. O, her zaman istikamet üzere mücadelesini sürdürmüştür. Bir rivayette sahâbîlerden biri “Bela gelmeden önce ona nasıl sabredeceğinize alışın”[15] buyurmuştur. Çünkü sabır, bela ile ilk karşılaşıldığında gösterilmelidir.[16] Sonuç olarak zaman ilaç gibidir ve sabırla koruk helva olur. Müslüman teenni ile hareket eder. Sabreden zafere ulaşır diye düşünür. Acelenin şeytandan kaynaklandığını farkeder.[17]

Sonuç

Sabır, İslâm ahlâkının en temel unsurlarından biridir. İslâm’ın arzu ettiği sabır, aktif sabırdır. Hz. Peygamber’in hayatı da aktif sabırla geçmiştir. Müslüman, İslâm için her dem çalışan insandır. Müslümanın sabredeceği şey din için, İslâm için, Müslümanlar için çalışırken karşılaştığı sıkıntılara sabırdır. Yoksa Müslümanın atalet içinde tembellik ederek korkakça yaşayarak başına gelecekleri beklemesi, arzulanan sabır değildir. Müslümana hareketsizlik, tepkisizlik ve vurdumduymazlık yakışmaz. Hz. Peygamber’in bütün hayatı cihatla ve mücadeleyle geçmiştir. O, evinde otururken açlığa sabretmiş değildir. Onun açlığa sabrı, Ramazan’daki cihadda oruca sabırdır. Hz. Peygamber’in sabrı çölde cihad ederken güneşin sıcağına sabırdır. Onun sabrı mücadele ederken yitirdiği canların hasretine sabırdır. Sabır kader dengesinin de iyi kurulması gerekir. Her şeyi kadere bağlayıp tembellik etmek ve tevekkül ediyorum demek de doğru değildir. Tevekkül için elden gelen çaba gösterilmelidir. Müslümanlar bugün ne yazık ki konfor alanlarından çıkmadan, hiçbir bedel ödemeden ve rahatlarını bozmadan tevekkül etmekte ve sabretmektedir. Bu sebeple de maalesef sonuca ulaşamamaktadırlar. Çünkü Allah’ın sünneti böyle davrananların sonuca ulaşmasına izin vermemektedir. Sonuç olarak hadislerde teşvik edilen ve Müslümanların temel ahlâklarından biri olması arzulanan sabrı böyle anlamak gerekir. Yani tembelliğin, korkaklığın, rahatı sevmenin ve fedakâr olamamanın adını sabır koymak doğru değildir.

 


[1]  Bakara 2/155.

[2]  Bakara 2/177.

[3]  Nahl 16/126.

[4]  Taha 20/130.

[5]  İnsan 76/24.

[6]  Asr 103/3.

[7]  Muhammed 47/31.

[8]  Şura 42/30.

[9]  Buhârî, Sahîh, VII, 2; Müslim, Sahîh, II, 1020.

[10]  Tayâlisî, Müsned, I, 177; Abdurrezzâk b. Hemmâm, Musannef, VI, 168; Müslim, Sahîh, II, 1020.

[11]  Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXVII, 542; Müslim, Sahîh, I, 203; İbn Ebi Âsım, Sünne, II, 523.

[12]  Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, III, 101-102.

[13]  Mamer b. Râşid, Câmi, XI, 92; Buhârî, Sahîh, II, 122.

[14]  İbn Hacer, Fethu’l-Bâri, XI, 304.

[15]  Nuaym b. Hammâd, Fiten, I, 151.

[16]  İbn Ebî Şeybe, Musannef, III, 59.

[17]  İshâk b. Râhuye, Müsned, I, 428.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul