21 Mart 2025 - Cuma

Şu anda buradasınız: / YOKSA UNUTTUK MU?
YOKSA UNUTTUK MU?

YOKSA UNUTTUK MU? ZÜBEYDE NALBANT

Allah (c.c.) bütün Müslümanları ruhlar aleminde verdiği sözden dolayı İslâm dini için yeryüzünde çalışmaya ve İslâm alemini kaldıracak faydalı ameller meydana getirmeye teşvik etmiştir.

İslâm, insan ve topluğun mutluluğunu öngörür. İslâm, İnsanlığın acılarının, sızılarının, kederlerinin dinmesini ister. Dolambaçlı, dikenli ve tehlikeli yollardan başarıya ulaşmak mümkün olmadığı için saptırıcı, şaşırtıcı ve yanıltıcı yollardan başarı kazanmak da imkânsızdır.

Yüce Rabbimizin bizlere ulu emaneti olan şanlı İslâm şeriatının, yeryüzü hayatına hâkimiyeti mücadelesinde, mağlup ve mustazaf düştüğümüz o hüzünlü dünlerimizden bugünlerimize kadar acıklı gelişimimize baktığımızda ruhlar yanıyor, yeryüzü yanıyor, Gazze ve diğer ülkelerde Müslüman olan mazlumlar yanıyor, insanlık yanıyor, yüzde doksanı Müslüman dedikleri Türkiye yanıyor. Mel’un şeytanın ve alçak uşaklarının yeryüzünde başlatmış olduğu dehşet, vahşi bir şekilde bir yandan Tevhid milletinin bünyesini kasıp kavururken, diğer yandan bitkin bünyeleri kana, baruta, ateşe, dehşete ve vahşete boyayarak sindirdikçe sindirmiş ve sindirilmiştir.

“Gerçek şudur ki, onlar hileli düzen kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.” (İbrahim, 14/46)          

 Görünüşte dünyada barışı isteyen emperyalist devletler, Gazze işgalini göstermelik beyanlarla geçiştiriyorlar, Müslümanlar olarak hep beraber izledik ve kınadık. Ülkesini yöneten liderlerin bir kaçı da bizler gibi hem izledi hem de kınamakla yetindi. Müslüman olduğunu iddia eden devlet liderlerinin gözleri önünde cereyan eden bu istila olayı karşısında acaba neden hala susuyorlar. Hiç bir zaman tarih bu zalimliği ve suskunluğu unutmayacaktır.  

“Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurat, 49/10) hükmünden acaba şüpheye mi düşüyorlar?

“Müslümanlar birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta, birbirleriyle yardımlaşmakta, bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası acı duyarsa, diğer organları da bu acıya ortak olur. Peki herhangi bir organımız acı duyuyor mu? Babaların çocuklarının parçalanmış etlerini ve kemiklerini plastik poşette taşıdığın gördük içimiz cız etti mi? “Çocuklarına ekmek almaya giden babayı Yahudiler öldürdü, cesedini hayvanlar yiyor” mesajını okuyup geçiyoruz, bu zillet değil de nedir ya?  Peygamber efendimizin emrini bir kenara atıp bu soğuk kış gününde zulme uğrayan Gazze ve Filistin halkı için neden duymamazlıktan geliniyor. Vallahi artık dilde söz kalmadı üç ay geçti. Tarih boyunca Müslümanlar böyle uzun süreli bir zillet yaşamadı. 

“Bir mümini bir münafığın şerrinden koruyan kimseye Cenabı-Hak kıyamet gününde bir melek göndererek onu cehennem ateşinden korur.” (İhya, Trc. c 2) müjdeside mi tesir etmiyor?

Vermiş olduğumuz bu ayet ve hadislerden Müslümanlar olarak kendimize pek çok ibret ve dersler var. Yaşadığımız bu coğrafyada öyle çirkinliklere şahid olundu ki gözler görmediğini gördü. Bu gözlerimiz şeytanın aklına bile gelmeyen o cani İslam düşmanlarının yaptıkları rezillikleri nasıl unutabilecek? Vallahi yerin altı üstünden daha hayırlı olduğu o günlere geldik.

Ümmet için büyük bir imtihan olan Gazze kıyamı, kimileri için bir hüsran olurken, bazıları mezhebini din haline getirerek imparatorluk kurma derdiyle mazlumları katletme yolunu seçti. Diğer tarafta ise bireysel olarak öne atılıp mazlumlara yardımcı olmak isteyenler, gerekirse Allah yolunda ve onların yanında can vermeyi şeref sayıp o topraklara gidip Allah (cc)’a canlarını sundular.

Ümmet parça parça oldu, ümmet bölük bölük oldu. İslam düşmanları yapacaklarını yaptılar. Müslümanları bölüp parçalayıp faaliyetlerini gerçekleştirdiler. Görüldüğü gibi Müslümanların tek bir yumruk olması gerekirken, küfür tek bir millet oldu. Ümmet başsız kaldı. Eğer ümmetin başında bir halife olmuş olsaydı Arabistan ve diğer İslam ülkeleri böyle sesiz kalabilirler miydi? Böyle ehli keyf, davrana bilirler miydi? Böyle görmemezlikten gelebilirler miydi? Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikelidir.

Rasullullah (s.a.s.) bir gün sohbet ederken gelecekle ahir zaman ümmetinin durumuyla ilgili şöyle bir vaziyetten bahsediyor.

Hz Sevban (r.a.) anlatıyor:

Rasullallah (s.a.s.), “Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofrasına davet ettiği gibi, birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır.” buyurdu. Orada bulunanlardan biri, “O gün sayıca azlığımızdan dolayımı bu durum başımıza gelecek” diye sordu.

Allah Rasulü (s.a.s.): “Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız, lakin siz bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdular.

“Zaaf nedir, ey Allah’ın Resulü?” denildi.

“Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusu!” buyurdular. (Ebu Davud, Melahim, 5/4297.)   

Evet bu hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz ahir zaman ümmetinin halini ne kadar güzel anlatmaktadır. İlk başlarda insanlık “Bu zulmü unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız” diye sloganlar atıyorlardı, ne kadar da çabuk unutuldu. Oysaki o günleri çoktan unuttuk, ilk zamanki aldığımız dersleri çoktan unuttuk, çoğunluk hiç hatırlamıyor bile. Dünyanın faniliği, uzun emellerin gereksizliği, ölümün ne kadar yakın olduğu, iyi amellerimizin ne kadar yetersiz olduğu, mülkün tek sahibinin Allah olduğu gibi dersler çok çabuk unutuldu ve unutturuldu. Çünkü unutulması için medyada devamlı gündem değişikliği yapıldı, her zamanki gibi makam mevki koltuk diyerek dikkatler dağıtıldı.

Şu soğuk kış günü yurdunu yuvasını terk etmek sonunda olan Gazzeli kardeşlerimiz  yiyecek bir lokma ekmeği olmayan, örtünecek bir yorganı bulunmayan, açlıktan ölmeyelim diye hayvan maması öğütüp yiyecek kadar açlar, narkozsuz ameliyat oluyorlar, cesetler çöplerin yanına atılıyor, o gözümüzden bile esirgediğimiz yavruları öldürüp duvarlara asıyorlar, su bulamadığı için hortumlara damla akar ümidiyle ağzını açıp bir ümit bekleyen çocukların haline ne demeli. Bizlerin imtihanı biraz artınca şikayet ediyoruz, onlar ise bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu bilip te imtihanı kabul etmemek yaradanı üzer diye diye şikayet etmiyorlar Allah’u alem.

Dünya Müslümanları olarak mazlum Gazze halkına el uzatamamaktan dolayı insanlık olarak sınıfta kaldık.

Malcom X’in bir sözü var: “Bazı ölüler yaşayanlardan daha yüksek sesle konuşur.”

Evet onlar öldü şehid oldu, ama duymak isteyenlerin duyacağı kadar, biz insanlara insanlık dersi verdiler, bilen bildi, duyan duydu. İnşallah o gün gelecek, Allah olmazları olduracaktır. İnanıyoruz ki: Allah (c.c.) bir sürü şehit verilen o topraklara zafer nasip edecektir.

 Onlar biliyorlar ki: “Bittim tükendim, hiç ümidim kalmadı” dedikleri anda, Allah (c.c.) onları daha güzel ve hayırlı günlere, kapılar aralayacak. Şimdi onlar orada cennette refah ve selametteler, orada dert yok, hüzün yok, gam yok, tasa yok, bu alışverişte kim haklı acaba?

 Yine onlar biliyorlar ki: “Artık takatim bitti yapamıyorum” dedikleri anda, Allah onlara öyle bir güç ve kuvvet verecektir ki. Şehadet, cennet yurduna, refaha, huzura, ilelebet sonsuzluğa doğru... “Madem ölüm tek bir defa gelecek o da neden Allah için olmasın” diyerek hatta gülerek giderler.

 Yine o Müslüman kadın ve erkekler,  “Allah yolunda mücadele ederek Allah’ın rızasını kazanmak istiyorum” derler, Allah ise onlar için öyle bir hayır kapısı açar ki bütün şerleri def edilir.

Bazen biz Müslümanlara da olur. İmtihanlar dayanılmayacak şekilde üst üste gelir. O anda  kalbimiz sıkışıyor, ruhumuz daralıyor, sabrımız tükeniyor, tahammülsüzlük başlıyor. Allah ise bizlerin kalbine inşirah veriyor. Yeter ki bu imtihanlar, çekilen cefalar dünyalık değil de Allah (c.c.) razı etmek, rızasını kazanmak için olsun.  

“Bizler hem yaşadığımız bu dünyanın ıslahı hem ahiretimiz, Gazze, Filistin, yeryüzünde İslam’ın hakim olması için o kadar duâ ediyoruz da neden kabul olmuyor?” deniliyor? Allah bizleri  bekleterek duanın daha güzelini, bizler için daha hayırlısını verendir.

Yani dememiz o ki: “Darda kaldım diye ümitsiz olmamak gerekir. Çünkü yok iken dünyayı var eden vardır. Bilinmelidir ki semaya kaldırılan eller asla boş dönmeyecektir.”     

İslâm nizamını Müslüman olmayanlar anlayamazlar, çünkü onların kalplerinde simsiyah bir kilit vardır. Oysa İslâm kalplere ve vicdanlara hapsedilmek için gönderilmemiştir. Fakat bazı insanlarda vardır ki, “Asalet iddia ederler, kendilerini de hür olarak görürler, helal haram diye de bir şey tanımazlar, en güzel, konforlu lüks hayatı da bulmuş, ilerisi için Allah’a hiçbir ihtiyaçları kalmamış, artık korunmaktan kurtulmuş, Allah, peygamber, din ve ahiret namına bir şey tanımazlar, bizim doğrumuz doğrudur, biz ne emr edersek o uygulanacak” gibi hareket ederler, adı ne olursa olsun bu bir uluhiyet ve ilahlık iddiasıdır.  

“Dünya’nın en uzun hüznü yağıyor içimize.”

Allah’ım ümmetin gözyaşlarını Gazze nin kurtuluşuna vesile kıl. Gazze acılar içerisinde kıvranırken, “Müslümanlar et ile tırnak gibi midir gerçekten?” soruyorlar. Sökülüyor tırnaklarımız, etiniz acıyor mu? Kudüs, Mescid-i Aksa... Orası ki insanlık için çok çok mukaddestir. Şanlı ecdadımızın kemiklerini koynunda sakladığı için mukaddestir.

Üzerinde yürüdüğümüz bu topraklarda mukaddestir, çünkü İslâm’la yani şeriatla yönetildi hüküm sürdü. Osmanlı alimlerimiz ve şanlı ecdadımızın evlatlarımızın kanları ile sulandığı için çok daha kıymetlidir. Hak Teâla nasip ederde imanlı olarak rahmanın huzuruna gidersek ve bizlerinde kemiklerimizi saklayacak, üzerinde barındıracak ta yine bu topraklardır. Gazze’nin başına gelenler bizlerin başına gelmemesi için önce sarsılmayan iman, salih amel ve her zaman her yerde ve mekanda anın vacibi olan Allah’a kulluk yani tevhidi anlatmak gerekmektedir. Yani cihad etmek gerekmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir savaştan dönerken: “Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz” buyurmuş ve cihadın sadece hudutta yapılmayacağını belirtmiştir. Nefisle, şeytanla, yanımızdaki ve çevremizdeki kötülüklerle mücadele yapmakta bir cihaddır. Peki bu mücadele nasıl ve hangi yollarla yapılır? Bu mücadele, imanlı ahlaklı Âdem ve Havva yetiştirmek için gazete, kitap, neşretmek, yılmadan usanmadan çalışmak ve bu uğurda çalışanlara yardım etmekle yapılır.

Emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münker’le, yani iyiliği emretmek kötülükten alı koymakla olur.

“Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki onlar herkesi hayra çağırmalı, iyiliği emretmeli, kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar, işte onlar muratlarına erenlerin ta kendileridir. (Ali İmran, 104)

Rasulullah’ın (s.a.s.) seçkin sahabesi bu emri duyunca, Müslüman camia arasında her Müslüman diğerlerinin hayırda teşvikçisi, şerde yasakçısı idi, sanki kalplere manevi bir polis yerleşmişti. İşte bu polis sarsılmayan bir imandı, bu iman öyle bir iman ki bu imanla mükemmel bir hükümet hüküm sürdü. Fazilet başlar üstünde tanınan bir değerdi. Şer ise ayaklar altında çiğnenirdi.

İslam davasıyla yanıp tutuşmayanlar, dertlenmeyenler, İslâm nizamını ve İslâm derdiyle hem dert olan Müslümanları anlayamazlar.

Bu yüzden dertleniyor ve diyoruz ki: “Unutmayalım, unutturmayalım.”

Nasıl unutulur ki bu gözler koskoca bir soykırıma şahid oldu. Müslümanım diyen bir insan nasıl unutabilir ki.

“Tarihini bilmeyen insan, yaşadığını din bilirmiş.” derler ya. Bizlerde tarihimize şöyle bir baktığımızda, çok büyük bir soykırım yaşamadık mı? Bizler de soykırıma uğramış bir millet değil miyiz? Evet soykırıma uğramış bir milletiz yani kültür soykırımına uğradık.

Gerek yaşlı olsun, gerek genç olsun, gerek çocuk olsun hafızaları kaybettik. Alzheimer olmuş millet olduk. Geçmişimiz, özümüz unutturuldu ve bununda en önemli sebeplerinden birisi ise yazının katledilmesidir. Yani soykırıma uğramasıdır.

“Biz gençken Siyonistlerin sadece Gazze’yi işgal ettiğini zannediyorduk. Büyüdüğümüzde ise Gazze haricinde bütün Arap topraklarının Siyonist işgali altında olduğunu öğrendik.” (Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmet Yasin)

Peyami Safa’nın müthiş bir sözü var: “Milli kütüphanesine girip de tek bir kelime okuyamadan çıkan biricik nesil yeryüzünde, Türkiye’dedir.”

Araştırmak gerekir insanlık ne devrimler gördü. Dünya, Çin devrimi, Sovyet devrimi görmüş ama hiç birisinde de yazıya dokunmamışlar. Japonlar için Çin yazısı yabancı, Koreliler için Çin yazısı yabancı, İran, Farslar için Arap yazısı yabancı ama onlara dokunmadılar neden dokunmadılar? Çünkü Müslümanlara en büyük katliamlar yapıldı, biyolojik soykırım yapıldı da ondan. O yüzden Kur’an’lar raflarda asılı kaldı. Bu soykırımla kolumuzu bilekten değil kürekten kestiler ve hala uyanamıyoruz, uyuyamayanlarda ya toprak altında ya da hapishanede. Dinini dert edemeyen bu soykırımı anlayamaz, dertlenen ve dinine sahip çıkanlar, en güzel çağlarında gül gibi solup gittiler.

Bizler bizden önceki salih ve salihaların imanına şahid olduk. Gerek okuyarak, gerekse vaaz-u nasihatlarla, dinleyerek imanlarına şahitlik ettik. Acaba bizlerin imanlarına da şahitlik edenler olabilecek mi? Fakat bugünün zavallı Müslümanları kopan kolun değil, kesilen parmağın peşindeler.

İnsan bazen düşünmeden edemiyor. Allah (c.c.) Peygamber Efendimizi biz insanlığa gönderdi.  

“İyi işler yapmakta acele edin; yakında karanlık geceler gibi birtakım fitneler meydana gelecek, o vakit insan mümin olarak sabaha çıkacak, kafir olarak geceleyecek: mümin olarak geceleyecek, kafir olarak sabaha çıkacaktır: Dünya malı karşılığında dinini satacaktır. (Müslim, İman, 18)

Allah biliyor ya Gazze halkı, Filistin halkı ve mazlum kardeşlerimizin zulüm gördüğü nice yerler, bizlerin kanayan yaramız, gecemiz, gündüzümüz ve sessizliğimiz. Ama inanıyoruz ki kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. Çünkü keser döner, sap döner, bir gün gelir hesap döner.

“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (Şuara 227)

“Yerin başka bir yere, göklerinde (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, Allah’ın huzuruna çıkarılacaklardır. O gün suçlu günahkârların (sıkı) bukağılara vurulduklarının görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir.” (İbrahim 48-50)

Bu işin önemine değinen bir hadisle konumu bitirmek istiyorum:

“Emirleriniz en hayırlılarınız, zenginleriniz en cömertleriniz ve işleriniz aranızda şura ile olduğu zaman, yerin üstü, sizin için altından daha hayırlıdır.” (Tirimizi, Fiten, 78)

Emirleriniz en şerlileriniz, zenginleriniz en cimrileriniz olduğu, işleriniz de kadınlarınızın elinde kaldığı zaman, yerin altı üstünden daha hayırlıdır.

Rabbimiz uyuyan Müslümanları uyandır, doğru bilgiden mahrum inananlar topluluğunu bilgilendir, imanlarımızı kâmilleştir, salih amellerimizi artır, bizlere zaferleri yakınlaştır, İslâm’ın yeryüzüne hakim olmasıyla Müslümanların yüzünü güldür, mazlum kardeşlerimize yapılan zulümleri durdur. Amin…

Allah a hamd ederim. Salat ve selam Rasulü’ne, aline,  ehlibeytine ve müminlere olsun.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

    

 

 

    

  

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul