“Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adâlet bakımından da tastamamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir.
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar, ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminle yalan söylerler.
Şüphesiz Rabb’in, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, dosdoğru yolda olanları daha iyi bilir.”1 diye buyurur yegâne Rabbimiz Allah azze ve celle!..
Önce, bu konuda müfessir ulemâ neler söylemiş hep beraber okuyalım!..
İmam Ebu Mansûr el-Mâturîdî (rh.a.), “Te’vîlâtü’l-Kur’ân” adlı meşhur tefsirinde şöyle söyler:
“Rabbinin sözü, hem doğruluk hem de adâlet bakımından tamamlanmıştır.’ Buradaki ‘sıdkan’ kelimesi, verilen haberlerin ve va’din doğruluğu, ‘adlen’ kelimesi de hükümlerde adâlet anlamına gelir. Tamamlanmıştır meâlindeki sözcük de, verdiği haberlerin doğruluğu ve hükümlerinin âdil olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. O kadar ki herkes, bu haberlerin doğruluğunu ve o hükümlerin adâletli olduğunu anlar anlamına gelir. Şöyle de denilmiştir:
‘Rabbinin sözü, hem doğruluk hem de adâlet bakımından tamamlanmıştır.’ Yani, onları düşünen, onun doğruluğuna ve âdil olduğuna bakan herkes, onun Allah’tan geldiğini anlasın diye öyle oldukları delillerle ve kanıtlarla ortaya konulmuştur.
‘O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur.’ Bu beyân, ‘tamamlanmıştır’ meâlindeki cümlenin tefsiridir. Yani o, gerçekten tamamlanmıştır, onda hiçbir noksanlık, zulüm ve va’dden dönme yoktur. O, içinde noksanlığı ve yanlışlığı barındıran yaratılanların sözleri gibi değiştirilmesi, noksan olması ve engellenmesi mümkün olan sözlerden değildir. Yaratılanların sözleri değiştirilebilir, noksan olabilir, insanlar va’dettiklerine vefâ göstermekten âciz kalabilir ve onu yerine getirmekten engellenebilirler. Fakat Cenâb-ı Hakk’ın sözlerinin değiştirilmesi ve va’dettiği, tehdid ettiği ve haber verdiği şeylere vefâ göstermekten engellenmesi veya hükmünde haksızlık yapması mümkün değildir. O, bunlardan çok yücedir.
‘O’nu sözlerini değiştirecek kimse yoktur’ cümlesi, O’nun va’dini ve tehdidini değiştirecek kimse yoktur. O’nun va’di ve tehdidi mutlaka gerçekleşecektir, anlamına gelir.”2
İmam Ebu Ca’fer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî (rh.a.), “Câmiu’l-Beyân fî Tefsiri’l-Kur’ân” adlı meşhur eserinde şöyle der:
“Bu ayet-i kerime, yeryüzünde yaşayan insanların çoğunluğunun görüşünün hakkı temsil etmediğini, çünkü bunların birtakım hayal ve kuruntulara dayandığını, bu itibarla çoğunluğun, doğru olmayan görüşüne uyulduğu takdirde insanları Allah’ın yolundan saptıracaklarını bizlere öğretmekte, azınlık tarafından benimsenmiş olsa da gerçeğe uymak gerektiğini bildirmektedir. O hâlde, ‘çoğunluk böyle düşünüyor, öyleyse bu doğrudur’ mantığı geçersizdir.”3
Zemahşerî (rh.a.) ise, “Keşşâf” adlı ünlü tefsirinde şu beyânda bulunur:
“Yeryüzünde bulunan insanların çoğunluğuna uyarsan seni saptırırlar.’ Çünkü, çoğunluklar genelde arzu ve ihtiraslarına uyar. Nitekim şöyle buyurmuştur: ‘Çünkü sadece zanna uyarlar.’ Bu, atalarının hak üzere oldukları ve kendilerinin de onların izinden gittikleri kanaatinde olmalarıdır. ‘Ve onlar, yalnızca tahmin yürütürler’ ifadesi de, kendilerinin doğru bir şey üzerinde olduklarını iddia ederler. Veya ‘Allah, şunu haram, şunu helâl kılmıştır’ sözlerinde yalan söylerler.”4
Yeryüzünde yaşayan insanların çoğu iman etmeyen, hakka uymayan ve bâtılın peşinde giden, şirk koşup küfür işleyenlerdir... Onlar, hevâlarını ilâhlaştırdıkları için yalnızca zanna uymakta ve zan üzere tahminlerde bulunmaktadırlar...
Rabbimiz Allah Teâlâ, hiçbir hak delile dayanmadan, sadece zan ile hareket eden ve tahminde bulunanların içine düştükleri bâtıl girdabının felâketini şöyle beyân buyurur:
“Onların çoğu zandan başkasına uymaz. Gerçekten zan ise, haktan hiçbir şeyi sağlayamaz. Şüphesiz Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.”5
“Haberiniz olsun, şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekten) uymazlar. Onlar, yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler.”6
“Şirk koşanlar diyecekler ki: ‘Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık.’ Onlardan öncekiler de Bizim zorlu azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: ‘Sizin yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz, ancak zanna uymaktasınız ve siz, ancak zan ve tahminle yalan söylersiniz.”7
“Onlar dediler ki: ‘Eğer Rahmân dilemiş olsaydı, Biz onlara ibadet etmezdik.’ Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zan ve tahminle yalan söylüyorlar.”8
“Bu (putlar ise) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başka değildir. Allah, onlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) hevâ (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rabblerinden yol gösterici gelmiştir.”9
Yüce İslâm dininin dışındaki bütün beşerî bâtıl dinler ve ideolojiler, ayet-i kerimelerde beyân buyrulan insanların zan ve tahminlerden ibarettir... Yönetimde, yönetilmede, ekonomide, yargıda, eğitimde, aile ve sosyal hayatta geçerli olan, o toplumda yaşayanların çoğunluğunun hevâsıdır... Hevâlarını, yani nefsanî istek ve tutkularını, kendilerine egemen olan ilâh konumuna getiren kişiler veya toplumlar, hiçbir insanî sabit ölçülere olmadığı malumdur... Çünkü onlar, hayatî bütün meselelerinde zan ve tahmin ile hareket eder, deneme-yanılmalarla bir sonuca varmaya çalışmaktadırlar... Egemen sınıf tarafından hemen hemen her gün yasaları, anlayışlara uyacak ilkeleri değişmekte, yılların birikimi olan anayasaları da zaman zaman ya hep birlikte karar vermeleri ya da güç sahibinin darbesiyle değişime uğramakta, dün suç olan ve bundan dolayı binlerce insanın hapsedilmesi, hattâ katledilmesini gerekli kılan hâl ve hareketler, bugün suç olmaktan çıkarılmış, hattâ tebrik edilecek, takdir görecek hâle gelmiştir... Böyle dengesiz, mantıksız ve ilkesiz kabullerden dolayı, yarınlar dünlerin akibetine uğramak namzedi olmaktadır!..
İnsanlık âleminin tarihi, ibret nazarıyla seyredilecek olursa, görünen o ki insanların çoğunluğu Allah’dan gelen vahye ve İlâhî hükümlere iman etmemekte ve hevâ ilâhına tapınmaktadır... Bugün yaşayan mü’min müslümanların da âdil şahidler oldukları acı gerçek, bundan başkası değildir...
Hiçbir şirk koşmadan, yalnızca kendisine ibadet, yani kulluk etsinler diye yarattığı insan kullarını en bilen Allah Teâlâ, iman etmeyen, şirkte ve küfürde inâtla direnen insanların bu durumlarını şöyle beyân buyurur:
“Onların çoğu iman etmezler.”10
“Elif, Lâm, Mim, Râ. Bunlar, Kitab’ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.”11
“Yeryüzünde bir bakmadılar mı ki, Biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.
Şübhesiz, bunda bir ayet vardır, ancak onların çoğu mü’min değildirler.”12
“Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildirler.”13
Ayet-i kerimede beyân buyrulan ve her âdil şahidin şahidlik edip doğruladığı gerçek budur!
“Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz, iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapanlar da. Ne az öğüt alıp düşünüyorsunuz.
Şüphesiz kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir. Bunda hiçbir şübhe yok. Ancak insanların çoğu iman etmiyorlar.”14
Hak olana iman etmeyenler, bâtıla inanıp itibar ederek onun peşine düşüp gittiklerinde ve bununla beraber bu durumlarını inâdla sürdürdüklerinde yeryüzünü karası ve deniziyle ifsâd etmektedirler... Yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, her insanın kendileri gibi şirk ve küfür pisliğine bulaşmasını, ahlâksızlık lağımına batmasını arzulamaktadırlar... Ellerinde bulunan maddî imkânların bütününü bu uğurda harcamaya gayret etmektedirler...
Şirk necâset, müşrikler necistir!..15
Ellerine geçen maddî imkânlarla yeryüzüne egemen olan, Allah’a ve Allah’ın ilâhî nizâmına baş kaldırıp isyan eden müşrikler, bütün insanlık âlemini kirletmek, şirk pisliğine batırmak, ahlâksızlık çirkefine daldırıp kendilerine çevirmek istemektedirler... Bu onların değişmeyen karekterleri ve en büyük arzularıdır... Bunların en açık örneği, hem inanç hem de ahlâk konusunda aşağıların aşağısına düşmüş,16 hayvandan daha aşağı bir hâle gelmiş17 Lût (a.s.)’ın kavmidir!..
Gerek imansızlık, gerek ahlâksızlık bakımından kötülerin kötüsü, çirkinlerin çirkini olan bu kavmin durumu, ayet-i kerimelerde şöyle beyân olunur:
“Hani Lût da kavmine şöyle demişti: ‘Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayâsız çirkinliği mi yapıyorsunuz?
Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.’
Kavminin cevabı: ‘Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları. Çünkü bunlar, çokça temizlenen insanlarmış’ demekten başka olmadı.”18
İnanç konusunda şirk ve küfürle kirlenmiş, ahlâk konusunda öyle durumlar sergilemişler ki, hayvandan aşağılık konuma düşmüş olan şirk toplumları, katıksız iman edip muvahhid mü’min olanları ve ahlâk konusunda tertemiz olan müslümanları aralarında barındırmak istemezler... Çünkü onlar, yaşadıkları cahiliyye toplumunda herkesin kendileri gibi inançta ve amelde sapık olmalarını isterler... Hele hele kendilerini, şirki terk edip Tevhid’e iman etmelerine ve ahlâk olarak insanın fıtratına uygun bir hâlde olmalarına davet eden mü’min müslümanları toplumlarında görmeye bile dayanamazlar... Onları ezmeye, sindirmeye, susturmaya ve toplumu etkilemeyecek bir duruma getirmek için imkân dahilinde bütün güçlerini kullanır, onları da maddî ve manevî yapılarını bozup kendilerine uydurmaya çalışırlar... Bu, tuğyan edenlerin değişmez karekteridir... Çağ, hangi çağ olursa olsun şirk cephesinde değişen bir şey yok!..
Modern cahiliyye ve şirk toplumlarına imansızlık, İslâmsızlık ve izzetsizlik egemen olduğunda, toplumda yaşayanların çoğunluğu, insan haysiyetine ve fıtratına yakışan güzelliklerden uzak düşerler... Bu uzaklaşma onları, hayvanlardan aşağı duruma düşürür ve aşağıların aşağısına atar...
Çoğunun iman etmediği cahiliye şirk toplumlarında, çoğunlukla şu durumlar da gündeme gelmiş ve günümüzde de gündemi oluşturmaktadır!..
- Onların çoğu kâfirlerdir.
Yarattığı kullarını en tanıyan Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah, sizin için yarattığı şeylerden gölgeler kıldı. Dağlarda da sizin için barınaklar, siperler kıldı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, sizi savaşınızda (zorluklara karşı) koruyacak giyimlikler de var etti. İşte O, üzerinizdeki nimetini böyle tamamlamaktadır, umulur ki teslim olursunuz.
Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.
Onlar, Allah’ın nimetlerini biliyorlar, sonra da inkâr ediyorlar. Onların çoğu inkâr eden (kâfir)lerdir.”19
- Çoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmez.
Rabbimiz Allah şöyle buyurdu:
“Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp dururlar.
Şimdi bunlar, kendilerine Allah’ın azâbından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apânsız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular.”20
“De ki: ‘Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik (Allah’a ortak koşan) kimselerdi.”21
“Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr ettiniz. O’na ortak koşulduğunda inanıp onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük Allah’ındır.”22
- Çoğu hakkı çirkin görüyorlar.
Rabbimiz Allah, onların bu hâlini şöyle beyân buyurur:
“Onlar, yine de o sözü (Kur’ân’ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Ya da kendi elçilerini tanımadılar mı ki, şimdi O’nu inkâr ediyorlar?
Yahut: ‘O’nda bir delilik var’ mı diyorlar? Hayır, O, onlara hak ile gelmiş bulunmaktadır ve onların çoğu hakkı çirkin karşılıyorlar.”23
“Şüphesiz suçlu günahkârlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır.
Onlardan (azâp) hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
Biz, onlara zulmetmedik, ancak onların kendileri zalimlerdir.
(Cehennem bekçilerine:) ‘Ey Mâlik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin’ diye haykırırlar. O: ‘Gerçek şu ki siz (burda) kalacak kimselersiniz’ dedi.
‘Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp tiksinenlerdiniz.”24
- Çoğu, hayat kitabı Kur’ân-ı Kerim’den yüz çevirmiş olanlardır.
İlâhımız Allah, ayet-i kerimelerde şöyle buyurdu:
“Hâ, Mîm.
(Bu Kur’ân,) Rahmân ve Rahîm’den indirilmiştir.
Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) fasıllar hâlinde açıklanmış Arapça Kur’ân (veya okunan) kitabtır.
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak. Amma çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.”25
- Çoğu, şuursuz ve bilmez bir durumdalar.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini, O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apânsız bir gelişten başkası değildir.’ Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: ‘Onun ilmi yalnızca Allah’ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.”26
- Çoğu, şükreden kullardan değildir.
Bu konuda şöyle buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
“Allah, kendisinde sükûn bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.”27
“Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükredenler azdır.”28
- Çoğu, Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanmıyor.
Rabbimiz Allah azze ve celle şöyle buyurdu:
“Allah, Bahîre’den, Saîbe’den, Vasiyle’den ve Ham’dan hiçbirini (meşru) kılmamıştır. Ancak inkâr eden (kâfir)ler, Allah’a karşı yalan düzüp uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmezler.”29
- Çoğu, cahillik eden tiplerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık –Allah’ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar.”30
Kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın beyânıyla insanların çoğu, iman etmez, şirk koşar, hakkı çirkin görüp kabul etmediği gibi, bâtıldan hoşlanıp onun üzerinde direnir, yegâne hayat kitabı Kur’ân-ı Kerim’den yüz çevirir, şuursuz ve cehâlet içinde, Allah’a şükreden kullardan değil, Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanmayan ve cahillik yapan tiplerdir...
Çağın zalim tağutî güçleri tarafından işgal edilen İslâm topraklarında esaret altında yaşayan müslüman kitleler, içinde bulundukları topluma dikkat etsinler ve iyice düşünsünler!.. Bu amelleri sonunda görecekler ki, toplumun gayr-i İslâmî yönetiminin yöneticileri ve yönetilenlerinin çoğu, ayet-i kerimelerde özellikleri beyân edilen tiplerdir!..
Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ’nın:
“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp saptırırlar.” uyarısını tekrar hatırlayalım ve asla unutmayalım!..
Mü’min müslüman şahsiyetleri Allah’ın yolundan şaşırtıp saptıracak böyle çoğunluğa uymak, yani itaat etmek konusunda, Rabbimiz Allah’ın şu emrine dikkat edilsin!..
“Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.”31
“Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur’ân’la) büyük bir cihad ver.”32
“Onlara itaat ederseniz, şüphesiz siz de müşriklerdensiniz.”33
İslâm topraklarını işgal edip paramparça yaparak, her parçasına gayr-i İslâmî ve şirk yönetimlerini egemen kılanlar, aynı zamanda egemen oldukları toplumlarda çoğunluğun desteğini alarak çoğunluk sağlayanlara itaat konusunu çok iyi araştırmak ve şuurlu bir şekilde idrak etmek gerekir... Allah’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e katıksız iman eden muvahhid mü’minlerin kime ve nasıl itaat edecekleri, imanları gereğinin ne olduğu, bu konuda ölçüleri Allah ve Rasulünün emrinden başka bir şey olmadığı iyice bilinip anlaşılması ânın vâcibidir...
Rabbimiz Allah Teâlâ buyurur:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasül’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve Rasulü’ne döndürün. Şayet Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”34
“De ki: ‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez.”35
Abdullah b. Ömer (r.anhuma) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“(İslâm Devleti âmirlerinin) sevdiği yahut sevmediği hususlardaki emirlerini dinlemek ve ma’siyetle emrolunmadıkça itaat ve icâbet etmek, müslim kişi üzerine vâcib bir haktır. Ma’siyetle emrolunduğu zaman da onları dinlemek ve boyun eğip itaat etmek yoktur.”36
Emirlere itaat, yalnız ve yalnız ma’ruf olan, yani İslâm’a göre helâl, Allah ve Rasulü (s.a.s.)’in emirine uygun olduğu takdirde gerçekleşir... Kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin şirk, küfür, haram ve günah olan hiçbir emire itaat edilmez!.. “İkrâh-ı mülci” bunun dışındadır... İkrâh-ı mülci gündeme geldiğinde yine gayr-i İslâmî olup masiyet emredenin emrine gönül rızası ile uyulmaz, ancak ciddi baskı altında “ruhsat” gündeme gelir...
Gerçek bu iken, işgal edilen İslam topraklarında esaret altında bulunan, beş emniyetini yitirmiş ve hürriyeti elinden alınmış müslüman kitleler, cahiliyye ve şirk toplumlarında çoğunluğa değil, hangi hâlde olunursa olunsun “hakka” uymalıdırlar... Bâtılı reddedip hak üzere direnerek çoğalıp, inşaallah bir gün hakka tâbi olan çoğunluğu elde ederler... “Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin!”37
- En’âm, 6/115-117.
- Ebu Mansûr el-Mâturîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, çev. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, İst.2016, c.5, sh.208-209.
- Ebu Ca’fer Muhammed ibn Cerîr et-Taberî, Taberî Tefsiri, çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst.T.y. c.4, sh.91.
- Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, çev. Prof. Dr. Abdulaziz Hatip, vdğ.İst.2017, c.2, sh.734, prğ.1274.
- Yunus, 10/36.
- Yunus, 10/66.
- En’âm, 6/148.
- Zuhruf, 43/20.
- Necm, 53/23.
- Bakara, 2/100. Hud, 11/17.
- Ra’d, 13/1.
- Şuara, 26/7-8, 67, 103, 121, 139, 158, 174, 190.
- Yusuf, 12/103.
- Mü’min, 40/58-59.
- Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pislik (necis)tirler. Öyleyse bu yıllarından sonra artık Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” Tevbe, 9/28.
- Rabbimiz ve İlâhımız Allah azze ve celle buyurdu:
“Doğrusu, Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.
Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.
Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.” Tin, 95/4-6.
- Ayet-i kerimelerde şöyle buyurdu Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Kendi istek ve tutkularını (hevâsını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sanıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” Furkan, 25/43-44.
- A’râf, 7/80-82.
- Nahl, 16/81-83.
- Yusuf, 12/106-107.
- Rum, 30/40.
- Mü’min, 40/12.
- Mü’minun, 23/68-70.
- Zuhruf, 43/74-78.
- Fussilet, 41/1-4.
- A’râf, 7/187.
- Mü’min, 40/61. Bakara, 2/243. Yunus, 10/60. Yusuf, 12/38. Neml, 27/73.
- Sebe’, 34/13.
- Mâide, 5/103.
- En’âm, 6/111.
- Ahzab, 33/48.
- Furkan, 25/52.
- En’âm, 6/121.
- Nisa, 4/59.
- Âl-i İmrân, 3/32.
- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ahkâm, B.4, Hds.8.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmâre, B.8, Hds.38.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B.87, Hds.2626.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Cihad, B.29, Hds.1759.
Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-Biat, B.34, Hds.4188.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B.40, Hds.2864.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2014, c.19, sh.310, Hds.27225-27226.
- Yusuf, 12/87.