09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / ACELECİLİĞİN GETİRDİĞİ SORU: ALLAH’IN YARDIMI NE ZAMAN?
ACELECİLİĞİN GETİRDİĞİ SORU: ALLAH’IN YARDIMI NE ZAMAN?

ACELECİLİĞİN GETİRDİĞİ SORU: ALLAH’IN YARDIMI NE ZAMAN? ÂDEM KAHRAMAN

 

“Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır.”1 Bu ayeti tefekkür ettiğimizde öyle bir zorluğun ve sıkıntının hayali gözümüzde canlanıyor ki sağlam ve sıcak evlerimizde, rahat ve yumuşak oturaklarımızda, türlü nimet ve rahat içerisinde anlamak ve anlatmak ne kadar zor olsa da içimizi kemirse de Rabbimiz’den af ve mağfiret dileyerek gayret edeceğiz.  Bu ayeti sadece Rasulullah (s.a.s.)’den sonra düşünmek cehalet olacağından, genel bir bakış açısı için geniş örnekler vermeye gayret edeceğiz.

Habbab b.el-Eret  bildiriyor: “Ya  Resulullah (s.a.s.)!  Bizim için Allah’tan yardım istemeyecek misin?  Bize yardım etmesi için Allah’a dua etmeyecek misin?” diye sorduğumuzda, Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle karşılık verdi: “Sizden öncekilerden birinin başına testere konulur, ayağına kadar kesilirdi de buna rağmen dininden dönmezdi. Demirden taraklarla eti kemiğinden ayrılırdı da yine dininden dönmezdi. Vallahi bu din hakim olacak ve kişi bineğine binip San’a’dan,  Hadramevt’e kadar Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan yolculuk edebilecektir. Yine kişi koyun sürüsü için kurttan başka hiç kimseden korkmayacak duruma gelecektir. Ancak sizler acele ediyorsunuz.”2

İşte Rasululah (s.a.s.)’in kendisinden öncekilerden verdiği örneklerden bir tanesi ki bu materyal ve dünyevi kalplerin anlamada zorlanacağı bir sahne. İmandan dolayı demir testereler ile ortadan ikiye bölünmek veya demir taraklarla etleri yüzülmek. Peki bugün bu iman mı yok, yoksa imanın onlarda verdiği cihad ruhu mu yok? Kendimizle onların aynı cennette olma hayali bizi biraz tebessüm ettiriyor. Ama görüyoruz ki onlar için söylenen söz ancak sizler acele ediyorsunuz.

Böylesi bir azabın büyük bir kısmını sahabeler Ahzab (hendek) kuşatmasında yaşamışlardır. Nitekim Allah (c.c.) bu olayı şöyle tasvir eder: “Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında (bir takım) zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada, iman edenler, sınanmış ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı. Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı.”3

Ashabın ve bugünümüze kadar gelen ümmetin başına gelenleri kısaca tefekkür edelim. Buna rağmen sabrın ve faziletin onlarda verdiği azim ve sabır bu günümüze meşale olmalıdır. Moğollar dönemine kadar cihadın zayıflaması ve dünyeviliğin artması sonucu öyle bir zulüm ve eziyet yeryüzünde zuhur etti ki mü’minler aynı soruyu sordular: “Allah’ın yardımı ne zaman dediler?” Allah da yeryüzüne ölümden korkmayan, onun için yarışan bir ümmetle uyanış ve yardım gönderdi ki Moğollara hezimete uğrattı, müminleri zafere ulaştırdı. Bu öylesine zor sahneler cereyan etti ki bazen ölmek için yarışan Mute Savaşı’nın sahneleri gözler önüne geldi bazen Uhud bazen de Bedir. Asıl istenilenin rıza-ı ilahi oluncaya kadar yardımın gelmediği veya tehir edildiğini görüyoruz. Bunların sebebi Allah’a ve dinine ihlas ve samimi bir teslimiyetin ortaya çıkmasıdır. Ebedi bir yaşantının dünyada değil de ahirette olacağını bilen bir kişinin, dünya imarına değil de ebedi yurdunun imarına gayret edeceği açıktır. Öyleyse ahiretin yatırımı nasıl yapılır ki? Demir testerelerle gelecek mücadeleyi ve cihadı ortaya koyar, demir taraklarla taranmaya sabreder. Bugün bizler bir araya gelmeye mücadele edemezken,  iman edenleri kardeş kılamazken, Allah’a ve Resulü’ne bağlı Rabbani alimleri rehber edemezken nasıl ebedi hayata yatırım yapabiliriz. Düşman etlerimizi demir taraklarla yüzmüyorken bizler birbirimizi bir bölgede vuruyoruz, bir bölgede satıyoruz, bir bölge de görmezden geliyoruz. Bu ve benzeri haller öylesine çoğalıyor ki (Allahu alem): Yahudileri kırk yıl Tih Çölü’nde sürgün hayatla ıslah eden ve düzelen yeni bir nesil çıkartan Allah (c.c.) bugün de yeni bir nesil çıkartıyor ki yüzyıldır ümmetin feryadı tüm dünyayı sarstı. Buna rağmen yardım kapılarını kapatan bir toplulukla karşı karşıyayız. Bu konuda duygularla ve kısmi bir rahat yaşantıyla avunup duruyoruz. Sabredip cihada ve davete devam etmemiz gerekirken, bize verilen ve dünyalık sunulan vaatlerle duruyor ve bir adım kaldı şahadete neşidleri ile oyalanıyoruz. Ümmet olma şuurunu ve yeryüzünde fitne kalmayıp din tamamen Allah’ın oluncaya kadar cihad ediniz düstürunu unutuyoruz, kendimizle, çevremizle veya yaptıklarımızla övünüp duruyoruz.

“Onlar öyle sarsıntıya uğramışlardı ki…” ayeti ne kulak verelim. Sarsılmanın ne olduğunu depremlerle anlıyoruz ve hemen tevbe istiğfarda bulunuyoruz değil mi? İşte bu nimeti elde ettiğini zannettiğin bir anda terk edersen, asıl sarsıntı gününde kaybedersin. “Cehennem azabından çıkmak için dünya ve içindekiler senin olsa verir misin?” diye sorulduğunda, onlar tereddüt ve düşünmeye dalmaksızın “evet” diyorlar. “Cennet kılıçların gölgesi altında” hadisini duyan nice sahabe; yaşlı, yaralı veya başka hallerde olsa bile cihada katılmış ve orada şehid olmuştur. Neredeyse dünyanın birçok yerinde kılıçların altında cenneti arayanların mezarları ve kıssaları bulunmaktadır. Bunlar tarihsel bir olay değil iman mücadeledir.

“Sarsıntı (zelzele)”  buyruğunun anlamı, korkutuldular ve yerlerinden oynatıldılar, demektir.  Çoğulu ise zorluk anlamındadır. Bir şeyin yerinden kayması anlamına gelir.4 Bu sarsıntı bizlerde neyi yerinden oynattı, ortaya koydu şöyle bir bakalım: Yanı başımızda ve hemen ötemizde çekilen çilelere kör ve sağır bir toplum, kendi içine düştüğümüz zillete ve sefalete razı bir toplum. İslam’ın izzetinin yerine şirkin ve küfrün egemenliğine razı bir yaşam. İslam’ın huzur ve sekinet yerine cahiliyenin her türlü (eşcinsellikten tutunuzda içki, kumar, faiz vb.) hükmüne razı bir nizam ortaya koydular da biz ne yapıyoruz kendimize bir bakalım. Ümmet öyle bir mücadele verdi ki artık bu söz dillerindeydi…

Nihayet peygamber ve beraberindeki müminler  “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’’ demişlerdi. Müfessirlerin çoğunluğu ayetin sonuna kadar olan bölümün peygamberlerin ve müminlerin söyledikleri sözdür. Yani onlar o noktaya kadar geldiler ki, sonunda Allah’ın yardımının geciktiği zannına kapıldılar. Yüce Allah da onlara: “Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır” diye buyurdu. Bu, peygamberin şüphe ve tereddüt kastıyla değil de Allah’tan yardımın daha çabuk gelmesini istemek üzere söylediği sözler cümlesindendir.5

İşte müminler böylece cennete girerler. Ona müstahak olurlar. Cihad ve imtihandan, sabır ve sebattan sadece Allaha sığınıp, onu düşündükten, Allah’tan başka her şeyi ve herkesi unuttuktan sonra cenneti hak ederler.

Mücadele ve mücadelede sabır, her zaman nefislere kuvvet bahşeder.  Hatta düşmanlarının ve hasımlarının gözünde bile onları yüceltir. Elem potasında temizler. Mücadelenin esasını meydana çıkarır, itikada derinlik, kuvvet ve canlılık verir. Düşmanlarının ve hasımlarının gözünde bile parıl parıl parlarlar. İşte o zaman insanlar, fevç fevç Allah’ın dinine girerler. Tıpkı peygamber devrinde olduğu gibi… Ve o ilk yoldan, kaynağını alan her hak davada olacağı gibi…  Mihnette sebat etikleri taktirde, onlarla savaşanlar bile kendilerine boyun eğerler…6

“Şüphesiz her zorlukla birlikte bir de kolaylık vardır. Kesinlikle her zorlukla birlikte bir de kolaylık vardır.”7 Sıkıntı ve acı ne kadar şiddetli olursa o derecede kuvvetli yardım iner. Bu yüzden Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” 

Ebu Rezim hadisinde şöyle geçer:  “Rabbin,  yardımı yakınken kullarının ümitsizliğe düşmesine hayret eder. Onların ümitsiz hallerine bakar ve gülüp durur.  Zira hakikatte onların kurtuluşları yakındır.8

“Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır” ayeti ard arda tekitle geliyor ki bu bir müjdedir. Ya kolaylık bu dünyada ya da sabretmeleri sonucunda Allah’ın rızası ile ahiret yurdunda gelir. Ümmetin tamamı buna iman etmişlerdir. Musa (a.s.) döneminde iman eden sihirbazlar  “Ya Rabbi sabrı sağanak bir şekilde üzerimize yağdır,” diye dua etmeleri ve bunun sonucunda onların cennetle müjdelenmeleri Allah’ın yardımı değil de nedir?! Rabbim bizlere de yardımını nasip eylesin ve huzuruna vardığımızda rızası ve mükâfatı ile karşılasın.

Daha iyi anlaşılması için konuyu şu hadisle bitirmek istiyorum: Ebu Umame’nin bildirdiğine göre Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kişi ayarını belirlemek için altınını nasıl ateşte denerse, yüce Allah da kendisini çok iyi bilmesine rağmen birinizi öyle sınar. Bu sınamadan kimi beyaz altın gibi çıkar ki işte yüce Allah’ın kötülüklerden kurtardığı kişi budur. Kimisi de siyah altın olarak çıkar ki fitneye kapılan kişi de budur.”9

Rabbim dünyadaki fitnelerden bizi koru ve katındaki rahmetten hem bu dünyada, hem de ahirette bizlere nasip eyle…

Dipnot

1 Bakara Suresi, 214.

2 İmam Ahmed b. Hanbel, 34/536-537, (21057). Buhari, 6943. Ebu Davud, 2649. Nesai, 5335. Ayrıca Suyuti, ed-Dürrü’l-Mensur, c.2, s.430-431.

3 Ahzab, 33/10-12.

4 İmam Kurtubi, el-Camiu li-ahkamu’l-Kur’an, c.3, s.170.

5 İmam Kurtubi, el-Camiu li-ahkamu’l-Kur’an, c.3, s.171.

6 Seyyid Kutub, Fizilali’l-Kur’an, c.1, s.452-453.

7 İnşirah Suresi, 5-6.

8 Ahmet b. Hanbel, c.4, Hds, 11/12, İbn Mace, 281.

9 Hakim, c.4, Hds. 3314. Sahihtir.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul