Muvahhid mü’min kullarını karanlıklardan nûra çıkaran yegâne velîleri Allah Teâlâ,1 kendi katındaki “Levh-i Mahfuz”da, “yeryüzüne salih kullarım vâris olacaktır” diye yazdığı gibi, “Zebûr”da da, yani göndermiş olduğu hak kitablarda da aynı hakikatı beyân buyurmuştur...2 Bu buyruk, asla değişmeyen “Sünnetullah”tır!..
Rabbimiz ve İlâhımız Allah, kendisine asla şirk koşmayan ve yalnızca O’na kulluk yapan muvahhid mü’min kullarını yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacağını va’detmiştir...3 Allah Teâlâ, va’dettiğini mutlaka gerçekleştirir... Kendilerine emredileni hakkıyla yapan iman ehli kullarına neyi va’detmiş ise, noksansız gerçekleştiren yegâne Rabbimiz ve kendisinden başka hüküm koyucu hak ilâh olmayan Allah Teâlâ:
“Dosdoğru namaz kılın, zekatı verin ve Rasul’e itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.”4 buyurmaktadır.
Dosdoğru namaz kılmak muvahhid mü’min kulların, bedenen yapmaları emrolunan kulluk görevlerinin bütününü kuşatıcıdır... Zekatı vermek ise, mal ile yapılması gerekli olan bütün kulluk görevleri yerine getirmenin genel ifadesidir... Yani, canlar, bedenler ve helâl yollardan kazanılıp elde edilmiş olan mallar ile Rabbimiz Allah’ın emrettiği gibi kulluk görevlerini yerine getirin demektir... Bu görevlerin yapılmasında, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e tâbi olup tam teslimiyetle itaat edilmesini emreden Rabbimiz Allah, bu emri gereği gibi yerine getirenlerin “rahmete kavuşturulacaklarını” müjde olarak beyân buyuruyor...
Bu İlâhi müjdenin muhatabları “salih kullar”dır... “Salih kullar”... “Yeryüzünün vârisleri”... “Tek başına bir ümmet olan”5 ve “Allah adına gerektiği gibi cihad edenlerin atası İbrahim (a.s.)’ın”6, Allah duâ ederek:
“Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat.”7 diye beraber olmayı arzuladığı salih kullar!..
Allah’ın halili, kulu ve Rasulü İbrahim (a.s.), salihlerdendi ve Rabbi Allah’tan kendisini salihlere katması için duâ edip dilekte bulunmuş, böylece yeryüzünde kıyamete kadar yaşayacak muvahhid mü’minlerin örneği olmuştu.
Rabbimiz Allah şöyle buyurur: “Andolsun, Biz O’nu dünyada seçtik, gerçekten âhirette de O, salihlerdendir.”8
Kendisinden başka hak ilâh olmayan yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ, katıksız iman eden mü’min müslüman kullarına, salihlerden olup salihlerle beraber olmak isteyen İbrahim (a.s.)’ın “Hanif Dini”ne uymayı emretmektedir: “De ki: ‘Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah’ı bir tanıyan (hanif)ler olarak İbrahim’in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.”9
“İyilik yaparak kendini Allah’a teslim eden ve hanif (tevhidî) olan İbrahim’in dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? Allah, İbrahim’i dost edinmiştir.”10
“Biz O’na, dünyada da bir güzellik verdik, Şüphesiz O, âhirette de salih olanlardandır.
Sonra sana vahyettik: ‘Hanif (muvahhid) olan İbrahim’in dinine uy. O, müşriklerden değildi.”11
Allah’ı tevhid eden her muvahhid mü’min müslüman kulun kulluk vazifesi, salih olup salihlerle beraber bulunmayı gerçekleştirmektir!.. Bu en güzel, en iyi, en hayırlı ve en kâmil hâle gelmenin olmazsa olmaz sebebi ve yolu da, Rabbimiz Allah’ın beyânıyla şudur: “Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sadıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.”12
Allah’a ve Rasul(s.a.s.)’e tam teslimiyet ile itaat eden muvahhid mü’minler, katıksız bir şekilde Allah ve Rasulü’ne iman edip imanlarına hiçbir şekilde şirk ve küfür karıştırmayanlardır...13 İşte bunlar, salih olanlar ve Salihler zümresine katılanlardır!..
Bu ayet-i kerimenin iniş sebebi ile ilgili olay hakkında kaynak eserlerde şunlar kaydedilmiştir:
1-İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor:
Bir adam Rasulullah (s.a.s.)’e gelip:
- Ya Rasulallah, ben seni hakikaten seviyorum. Hattâ seni, sık sık yâd ediyorum. Eğer sana gelip yüzünü görmezsem, ruhum çıkacak gibi oluyor. Sonra sen cennete girdiğinde, benim yerim seninkinden aşağı olacak diye düşünüyor ve bu yüzden kahroluyorum. Çünkü ben, seninle aynı yerde olmak istiyorum, dedi.
Rasulullah (s.a.s.), adama cevab vermedi. Sonra Allah Teâlâ: “Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sadıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.” (Nisa, 4/69) ayetini indirdi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), o adamı çağırıp bunu, ona okudu.14
2-Mü’minlerin annesi Âişe (r.anha) anlatır:
Bir adam, Rasulullah (s.a.s.)’e gelerek:
- Ya Rasulallah, Allah’a yemin ederim ki seni, canımdan daha çok seviyorum. Seni, ailemden ve malımdan daha çok seviyorum. Seni çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evde seni ansam, yanına gelip seni görünceye kadar (ayrılığına) sabredemiyorum. Benim de, senin de öleceğini hatırladığımda biliyorum ki, sen cennete gireceksin. Peygamberlerle birlikte yüksek derecelerde olacaksın. Ben, eğer cennete girersem, seni görmemekten korkuyorum, dedi.
Rasulullah (s.a.s.), ona bir şey söylemedi. Nihayet Cebrail (a.s.), O’na şu ayeti getirdi: “Kim Allah’a ve Rasul’e itaat ederse................”15
Yerde de İlâh, gökte de İlâh ve kendisinden başka hüküm koyucu bulunmayan Rabbimiz Allah, salih kullarının vasıflarını şöyle beyân buyurur: “Bunlar, Allah’a ve âhiret gününe iman eder, ma’ruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar, salih olanlardandır.
Onlar, hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakîleri bilendir.”16
Salihlerden olanlar:
1- Allah’a iman ederler.
2- Âhiret gününe iman ederler.
3- Ma’ruf, yani iyi ve İslâm’a uygun olanı emrederler.
4- Münker, yani bütün kötü olanlardan sakındırırlar.
5- Hayırlarda yarışırlar, yani Allah’ın razı olup emrettiği faydalı, hayırlı, iyi ameller işleyip bu salih ibadetlerde birbirleriyle yarışarak daha iyisini yapmaya gayret gösterirler...
Hayırlarda yarışan salih mü’min müslümanlar:
“Gerçekten Rabblerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar.
Rablerinin ayetlerine iman edenler.
Rablerine ortak koşmayanlar.
Ve gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalbleri ürpererek verenler.
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler.”17
Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan hayırlı işlerde yarışıp öne geçen salih kullarına şöyle buyurmakta Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şübhesiz Allah, her şeye güç yetirendir.”18
“Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı, ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız.”19
“Sonra kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.”20
“Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
Nimetlerle donatılmış cennetler içinde.”21
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ tarafından yeryüzüne vâris kılınan salih kullar, katıksız iman edip Allah’ın emrederek razı olduğu salih amel işleyen değerli şahsiyetlerdir... Kendilerine hayat önderi ve örneği kılınan,22 O’na uyulması emredilen23 Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’den duyup görüp öğrendikleri gibi iman ederek amel işleyenlerin amelleri salih ameldir... Salih ameller işleyen mü’min muttakî kullar, salihlerden olurlar... Salih kullar, yeryüzünün vârisleridirler...
“Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.”24
“Erkek olsun, kadın olsun iman ederek kim salih amellerde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar bile haksızlığa uğramayacaklardır.”25 buyurdu Rabbimiz Allah Teâlâ...
Kullar tarafından işlenen salih ameller, katıksız iman edilmiş hâlde işlendiğinde kabul görür... Katıksız iman, şirksiz, küfürsüz, nifâksız, bid’atsız ve hurafesiz olan tertemiz, pırıl pırıl imandır!.. Bu da, Allah’tan başka kanun koyucu, İslâm’dan başka hayat nizâmı, Kur’ân’dan başka anayasa ve Rasulullah (s.a.s.)’den başka önder kabul etmemek ile gerçekleşir!.. Erkek olsun, kadın olsun her kim, Allah’dan başka kanun koyucular kabul eden, İslâm’la beraber diğer bâtıl dinlerden birisine rıza gösterip “evet” diyen, Kur’ân’dan başka anayasa kabul edip Rasulullah (s.a.s.)’den başka önderleri benimserse, o kişi ya da kişiler, Allah’a, İslâm’a, Kur’ân’a ve Rasulullah (s.a.s.)’e ortaklar edinmiştir... Böylece imanını zedelemiş, işlenen salih amellerini geçersiz kılmıştır!..
Çünkü:
“Kim de âhireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerin çabası şükre şayandır.”26 diye buyuran Rabbimiz Allah, katıksız iman ile işlenen salih ameller ve gösterilen çabalar, O’nun tarafından kabul edildiğini, takdir gördüğünü beyân buyurur... Kendisine ve Rasulüne itaati emreder, itaat edilmediği takdirde amellerin boşa gittiğini kullarına bildirir:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.”27
“De ki: ‘Allah’a ve Rasulü’ne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.”28
Şirkten, küfürden, nifaktan, bid’at ve hurafeden arındırılmış katıksız iman ile salih ameller işleyen yeryüzünün vârisleri muvahhid mü’minler, bu imanlarından ve Rasulullah (s.a.s.)’e tâbi olup Sünnet üzere amel işlemelerinden dolayı Allah tarafından mükâfatlandırılmakta oldukları ayet-i kerimelerde şöyle beyân edilmektedir:
“Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar, onlar için kesintisiz bir ecir vardır.”29
“Artık kim mü’min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfrân (nankörlük) yoktur. Şübhesiz Biz, onun yazıcılarıyız.”30
“(Ya Muhammed,) iman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten onlar için altlarında ırmaklar akan cennetler vardır. Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde: ‘Bu, daha önce de rızıklandığımızdır,’ derler. Bu, onlara (dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, kendileri için tertemiz eşler vardır ve onlar, orada süresiz kalacaklardır.”31
İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet halkıdırlar, orada süresiz kalacaklardır.”32
“İman edip salih amellerde bulunanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve zekatı verenler, şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”33
“İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri noksansız ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez.”34
“İman edip salih amellerde bulunanlar, Biz onları, altından ırmaklar akan içinde ebedî kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah’ın gerçek olan bir va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır?”35
“Allah, iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.”36
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip iletir (hidayet eder).”37
“İman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar, işte bunlar da cennet halkıdır. Orada süresiz kalacaklardır.”38
Rabbimiz Allah, salih kullarını böyle beyân buyururken, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), salih mü’minlerin dostları olduğunu bildirmiştir...
Amr ibnu’l-Âs (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Ebu Fulân ailesi benim velîlerim değillerdir. Benim velim ancak Allah’tır ve salih mü’minlerdir.”39
Ebu’l-Abbas Şihabuddin Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî (rh.a.), “İrşâdu’s-Sârî” adlı Sahih-i Buhârî şerhinde şöyle der:
“Rasulullah (s.a.s.), velîlerinin sadece yüce Allah ve salih mü’minler olduğunu bildirmiştir. Salih mü’minlerden kasıd, iyilik yapıp salih amel işleyenlerdir veya nifaktan uzak duranlardır. Bunlardan kasıd, sahabe olduğu da söylenmiştir.”40
İmam Muhyiddin en-Nevevî (rh.a.), “el-Minhâc” isimli Sahih-i Müslim Şerhi eserinde şöyle der:
“Nebî (s.a.s.)’in: ‘Muhakkak benim velim Allah ve mü’minlerin salihleridir” buyurdu. Bu da şu demektir: Benim velim (dostum), nesebi benden uzak olsa dahi salih olan kimsedir. Amma salih olmayan bir kişinin nesebi bana yakın olsa dahi benim velim (dostum) değildir.”41
Erkek olsun, kadın olsun her iman edip salih ameller işleyenler, idrak edip şuurlu bir şekilde bilmelilerdir ki Allah, ancak vasıflarını beyân buyurduğu kullarını yeryüzünün vârisleri kılmış ve kendisinden sual edilmeyen hikmeti gereği onlara lütuflarda bulunmuş, onları muzaffer etmiştir... Her muvahhid mü’min, yeryüzünün vârisleri kılınan o salih kullardan olamaya bütün imkânlarıyla gayret etmeli, kendisine yükletilen kulluk vazifelerini hakkıyla yerine getirmeli, dünyanın neresinde olursa olsun, ırkı, rengi, dili ve bölgesi söz konusu edilmeden her muvahhid mü’mini kardeş bilmeli, yalnız onunla dostluk kurmalıdır... Onlarla, “iyilik ve takva konusunda yardımlaşmalı”42 ve İslâm Milleti’nin birer ferdleri olarak Allah yolunda çalışılmalıdır...
Allah’ın ve Rasulullah (s.a.s.)’in velîleri (dostları) olan iman edip salih ameller işleyen muvahhid mü’minler, önce ferd olarak kendi kıymetini bilmeli ve onu, Allah’ın hidayet vermesiyle elde ettiği izzet makamından aşağı indirecek her türlü, fikir, hareket ve sözlerden sakınmalı, onlardan alabildiğine kaçınmalı ve o izzet makamını korumalıdır... Sonra kendisi gibi, iman edip salih amel işleyen izzet sahibi muvahhid kardeşlerinin kıymetini bilmeli, onlarla olan iman, kardeşlik ve dostluk bağlarını kuvvetlendirmeli, birbirlerinin kusurlarını bağışlamalı ve birbirlerinden asla uzaklaşmamalıdırlar... Mü’min müslüman kardeşler, birbirini sevmeli, birbirine merhametli davranmalıdırlar...
Rabbimiz Allah Teâlâ’nın şu emirlerine can u gönülden itaat edip gereği gibi hareket edilmelidir:
“Allah’a ve Rasulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.”43
“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.”44
“Kim Allah’a ve Rasulü’ne itaat ederse, artık o, en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.”45
Yüz yılı aşkın bir zamandır İslâm toprakları, Allah’ın, İslâm’ın ve müslümanların düşmanları olan yerli ve yabancı tağutî güçler tarafından işgal edilmiş, Allah’ın hükümleriyle hükmetmek yasaklanmış, müslümanlar esaret altında tutulmuş ve birbirleriyle anlaşmasınlar diye gruplara ayrılmış, birbirlerine düşürülmüş, böylece hem toprak, hem de kitleler olarak paramparça edilmiştir... Verâset haklarına sahib çıkamayanların mirası olan yeryüzü, bozguncular tarafından gasp edilip her türlü tuğyanın işlendiği beldeler hâline getirilmiştir...
Allah’a ve Allah’ın iman edilmesini emrettiği ilkelere katıksız iman eden, “İnsanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet”,46 yeniden uyanmalı ve “İyiliği emreden ve kötülüğü nehyeden” vazifelerini kuşanmalı, hep beraber bu kudsî görevi yerine getirmelidirler... Bu, katıksız imanın gereği olan salih ameldir!..
“İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarıdır).”47
“İman edip salih amellerde bulunanlar, işte onlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır.”48
Yaratılmışların en hayırlıları olan ve hayırlı ümmetin ferdleri muvahhid mü’minler, salih kullar olarak kendilerini ve diğer mü’min kardeşlerini, ertelenen vazifelerine karşı harekete geçirmeli, ânın vâcibi haline gelmiş, bu kudsî görevi bir an önce yerine getirmelidirler... Yüz yıllık uykudan uyanıp uyarmalı!..
“Ey bürünüp örtünen,
Kalk (ve) bundan böyle uyar!”49
- Rabbimiz Allah azze ve celle şöyle buyurur:
“Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları karanlıklardan nûra çıkarır.” Bakara, 2/257.
- Yegâne İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Andolsun, Biz, Zikir’den sonra Zebûr’da da: ‘Şüphesiz Arz’a salih kullarım vârisçi olacaktır’ diye yazdık.” Enbiya, 21/105.
- Bkz. Nur, 24/55.
- Nur, 24/56.
- Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti. Allah’a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve O, müşriklerden değildi.” Nahl, 16/120.
- Bkz. Hac, 22/78.
- Şuara, 26/83.
- Bakara, 2/130.
- Âl-i İmrân, 3/95.
- Nisa, 4/125.
- Nahl, 16/122-123.
- Nisa, 4/69.
- Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık olanların tâ kendileridir.” Hucurat, 49/15.
- Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2023, c. 10, sh. 404, Hbr. 12559.
Ebu’l-Hasan el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Necdet Çağıl-Necati Tetik, İst. 2019, sh. 161.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Adem Yerinde, İst. 2015, c. 11, sh. 294, Hbr. 10936.
- İmam Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, çev. İshak Doğan, Konya, 2019, sh. 33, Hbr. 52.
Ebu Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakatu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst. 2015, c. 10, sh. 595, Hbr. 2452.
Ebu’l-Hasan el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, sh. 162.
Celâleddin es-Suyutî, Esbâbü’n-Nüzûl, çev. Abdulcelil Alpkıray, İst. 2015,sh. 176. İbn Merdûye’den.
Abdulfettah el-Kâdî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Doc. Dr. Salih Akdemir, Ank. 1986, sh. 120.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c. 11, sh. 295, Hbr. 10937. Taberânî, el-Mucemu’l-Evsat’tan.
- Âl-i İmrân, 3/114-115.
- Mü’minun, 23/57-61.
- Bakara, 2/148.
- Mâide, 5/48.
- Fatır, 35/32.
- Vakıa, 56/10-12.
- Bkz. Ahzab, 33/21.
- Bkz. Âl-i İmrân, 3/31-32. Nisa, 4/59.
- Nahl, 16/97.
- Nisa, 4/124.
- İsra, 17/19.
- Muhammed, 47/33.
- Âl-i İmrân, 3/32.
- Fussilet, 41/8.
- Enbiya, 21/94.
- Bakara, 2/25.
- Bakara, 2/82.
- Bakara, 2/277.
- Âl-i İmrân, 3/57.
- Nisa, 4/122.
- Mâide, 5/9.
- Yunus, 10/9.
- Hud, 11/23.
- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Edeb, B. 14, Hds. 19.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 93, Hds. 366.
- Kastallânî, İrşâdu’s-Sârî-Sahih-i Buhârî Şerhi, çev. Hüseyin Yıldız, İst. 2021, c. 16, sh. 309.
- İmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi-el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, c. 2, sh. 387.
- Mâide, 5/2.
- Enfal, 8/46.
- Âl-i İmrân, 3/103.
- Ahzab, 33/71.
- Âl-i İmrân, 3/110.
- Ra’d, 13/29.
- Beyyine, 98/7.
- Müddessir, 74/1-2.