Hangi çağda, hangi asırda ve dünyanın hangi ülkesinde olurlarsa olsunlar, katıksız bir iman ile inanan her muvahhid mü’min, her durumda kendisini, hiçbir şüphe duymadığı ve yegâne Rabbi Allah’ın kelâmı olduğuna iman ettiği hayat kitabı Kur’ân-ı Kerim’e arz etmesinin gereği delillerle beyân edildi...
Rabbimiz, İlâhımız ve kendisinden başka hak ilâh olmayan Allah Teâlâ’nın kelâmı Kur’ân hayat kitabıdır... İman edip imanlarına zulüm karıştırmayan her muvahhid mü’minin, tam teslimiyet ile tâbi olması gereken “Anayasa”dır Kur’ân-ı Kerim!.. Kur’ân, iki kapak arasında bulunan ve ara sıra okunup tekrar rafa kaldırılan mukaddes bir kitab değildir sadece... O, mü’min müslümanların hayat kitabıdır... Sürekli okunan ve yaşanan ilâhî kitaptır... Erkek olsun, kadın olsun her muvahhid mü’minin hayatı Kur’ânlaşmalı ve Kur’ân hayatlaşmalıdır... Elbette Kur’ân’ın nasıl yaşanması, yani hayatlaşmasını, Kur’ân’ın kendisine inzâl olduğu yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’den öğrenilmeli... Kur’ân, Âlemlerin Rabbi Allah tarafından O’na indirilip nasıl uygulanacaksa, kendisine öğretildi ve O da öğretildiği gibi Kur’ân’ı hayatlaştırıp örnek bir şahsiyet olarak kıyamete kadar gelecek olan mü’min müslümanlara gösterip öğretti!..
Rabbimiz Allah azze ve celle şöyle buyurdu:
“Şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
Gerçekten o (Kur’ân), Âlemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
Onu, Ruhu’l- Emin indirdi.
Uyarıcılardan olması için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
Apaçık Arapça bir dille.
Ve hiç şüphesiz o (Kur’ân), geçmişlerin kitablarında da vardı.” 1
Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ:
“Rahmân (olan Allah)
Kur’ân’ı öğretti.” 2 buyurarak, en son Nebî ve en son Rasulü Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e Kur’ân’ı öğrettiğini, onun hayata nasıl uygulanması gerekiyorsa öylece beyân ederek bildirdiğini açıklamıştır...
Allah’ın kelâmı olan Kur’ân, insanları küfrün, şirkin, cehâletin ve her türlü kötülüğün karanlığından imanın, İslâm’ın, hayrın ve iyiliğin nûruna çıkaran hayat kitabıdır...
“Sizi karanlıktan nûra çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.” 3
“Ey kitap ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren Rasulümüz geldi. Size, Allah’tan bir nûr ve apaçık bir kitap geldi.
Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nûra çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip iletir.” 4
“Elif, Lâm, Râ. Bu, bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nûra, o güçlü ve övgüye lâyık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” 5
“Bu, benim dosdoğru olan yolumdur. Şu hâlde ona uyun. Sizi O’nun yolundan ayıracak (başka) yollara uymayın. Bununla size tavsiye etti, umulur ki korkup sakınırsınız.” 6
Karanlık, her türlü bâtıl din ve ideolojidir... Bütün beşerî düzenler, cahiliyye düzenleri olup hepsi karanlıkların tâ kendileridir... Her biri, yalnız ve yalnız Allah’a şirk koşmadan ibadet, yani kulluk yapmak için yaratılan insanları, 7 nûrdan karanlığa sürükler ve karanlığın içine atarlar... 8
Kur’ân’ı, Rasulullah (s.a.s.)’e vahyeden Allah Teâlâ, onu, rızasına ve muradına uygun bir şekilde açıklamış, nasıl uygulanacaksa öylece öğretmiştir...
Ve şöyle buyurmuştur Rabbimiz Allah:
“Onu (Kur’ân’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip durma.
Şüphesiz onu, (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
Şu hâlde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okuyuşunu izle.
Sonra muhakkak onu açıklamak, Bize ait (bir iş)tir.” 9
Böyle buyurur Rabbimiz Allah!..
İnsan kullarını, cahiliyye’nin karanlığından İslâm nûruna çıkarmaya rehberlik yapması için vazifeli kıldığı en son Nebî ve en son Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e, en son mesajı olan kitabı Kur’ân’ı indirip açıkladı... Rasulullah (s.a.s.) de, Rabbi Allah’ın öğrettiği ve muradına uygun bir şekilde ümmetine gösterip öğretmiş, böylece O’nun Sünneti, Kur’ân’ın hayata uygulanışı hâline gelmiştir...
Kur’ân, insanlar için hidayet olup dosdoğru yolu gösteren ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsamakta, 10 dolayısıyla bunun hayata uygulanışı olan Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti de onu izlemektedir...
Rasulullah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah’ın kendisine vahyettiği gibi söylemiş ve uygulamıştır... O’nun bütün söyledikleri ve yaptıkları, Allah’ın rızasına ve muradına uygun bir şekilde olup, metluvv ya da gayr-i metluvv vahiy ile gerçekleşmiştir...
Rabbimiz Allah’ın şu ayetleri, bu hakikatı beyân etmektedir:
“O, hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” 11
Ve hayat önderimiz Rasulullah (s.a.s.), kendisine vahyolunana uymuş, vahye göre hareket etmiştir:
“Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 12
“Şu hâlde, sana vahyedilene sımsıkı tutun. Çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.” 13
“De ki: ‘Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım.” 14
Kendisine, Allah’tan vahyedileni söyleyen hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.s.), yine kendisine vahyolunana tâbi olmuş, sözleri ve hareketleri Allah’ın emri olan vahyin denetimine girmiş, vahyi ile söylemiş ve vahiy ile hareket etmiştir... O (s.a.s.), hem sözleri hem de hâl ve hareketiyle vahye tâbi olduğundan dolayı “en güzel örnek” kılınmıştır... 15 O (s.a.s.), her zaman ve her hâlinde hak ve doğru olanı söyler, hak ve doğru olanı yapar!..
Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesi Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a.)’dan bildiriyor:
Abdullah şöyle dedi:
__Ya Rasulallah, senden işittiğim sözleri yazabilir miyim? diye sordum.
Rasulullah (s.a.s.):
“Yazabilirsin.” buyurdu.
O’na:
__ Hoşnut olduğunda da öfkeliyken de konuştuğun her şeyi mi? diye sordum.
Rasulullah:
“Evet, zira her iki durumda da haktan başka bir şey söylemem!” buyurdu. 16
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
__Ya Rasulallah, işte sen bizimle şakalaşıyorsun, dediler.
Rasulullah (s.a.s.):
“Ben (şaka yaparken de) yalnız hak olanı (gerçeği/ doğruyu) söylerim!” buyurdu. 17
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’dan gelen vahiy ile onu, Allah’ın rızası ve muradı gereği uygulayan Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Sünneti birbirinden ayrılmaz bir bütündürler... Rasulullah (s.a.s.)’in ümmetine miras bıraktığı da bir bütünlük içinde bulunan bu ikisi, Kur’ân ve Sünnet’tir!..
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Ben, aranızda iki şey bıraktım. Onlardan sonra (sımsıkı sarıldığınız müddetçe) asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim Sünnetim. Her ikisi de Havz’da yanıma gelinceye kadar birbirlerinden asla ayrılmayacaklardır.” 18
Hayat kitabımız Kur’ân, iyi okunmalı, iyi bilinmeli ve tanınmalı, bununla beraber onun hayata uygulanışı Rasulullah (s.a.s.)’in Sünneti de iyi bilinip tanınmalıdır ki, mü’min müslümanlar, Allah’ın rızasını kazanmak için nasıl inanıp davranmalarının şuuruna varıp idrak ederek öylece hâl ve hareketlerini düzenlemelidirler...
Rabbimiz Allah Teâlâ, indirdiği nûr olan Kur’ân’a katıksız iman etmeyi emrederken, hayat boyunca, hayatı kuşatıcı bir şekilde Kur’ân’a sımsıkı sarılmayı ve yönetimden yargıya, eğitimden ekonomiye, aileden topluma bütün kurum ve kuruluşları Kur’ân’a göre düzenlemeyi de emir buyurmuştur:
“Şu hâlde Allah’a ve O’nun Rasulü’ne ve indirdiğimiz nûr (Kur’ân)’a iman edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 19
“Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rabblerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder.
Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rabblerine korku ve umutla duâ ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infâk ederler.” 20
“Sen yalnızca, Bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki, onlar müslümanlardır.” 21
“(Allah) dedi ki: ‘Azabımı dilediğime isâbet ettiririm. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve Bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.” 22
Katıksız iman edip imanlarında samimî olanlar, imanların gereği olan Kur’ân’a sımsıkı sarılıp, Rasulullah (s.a.s.)’in hayata uygulayışını esas kabul ederek yaşamaya çalışırlar... Mü’min ve müslüman olmanın, yani inanıp teslim olmanın olmazsa olmazı budur!..
Bundan dolayı Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.
Allah’ın ipine (Kur’ân’a) hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” 23
“Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz Biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.” 24
Kur’ân’a iman edip sımsıkı sarılanlara, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e tâbi olmalarını emreden Allah Teâlâ, kendisine ve Rasulüne itaat etmeyenlerin kâfirler olduğunu ve kâfirleri sevmediğini beyân buyurur:
“De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’
De ki: ‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah kâfirleri sevmez.” 25
Çünkü:
“Kim Rasul’e itaat ederse, gerçekten Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” 26
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“İstemeyen (yüz çeviren)ler dışında ümmetimden herbir kişi cennete girecektir.”
Sahabîler:
__Ya Rasulallah, istemeyen (yüz çeviren)ler kimlerdir? diye sordular.
Rasulullah:
“Her kim bana itaat ederse cennete girecektir. Her kim de bana isyan ederse (davetimi kabulden ve emirlerime itaatten) çekinirse, (cennete) girmeyi istemiyor demektir.” buyurdu. 27
Ebu’l-Abbas Şihâbuddin Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî (rh.a.), “İrşâdu’s-Sârî li Şerhi Sahihi’l-Buhârî” adlı meşhur şerhinde, bu hadis için şunları kaydeder:
“Rasulullah (s.a.s.), girmeyi istemeyenler dışında ümmetinden her bir kişinin cennete gireceğini bildirmiştir. Burada istemeyenlerden kasıt, isyan edenler olabilir. Rasulullah (s.a.s.), böylesi bir isyanın vebâlinin ağırlığına dikkat çekerek ve insanları her türlü isyandan sakındırmak için böylesi bir istisnâda bulunmuştur. Burada ümmetten kasıt, genel olarak tüm insanlar, isyandan kasıt da davete isyan da olabilir. Bu durumda isyan edenler, Rasulullah (s.a.s.)’in İslâm davetini kabul etmeyip küfrü tercih edenlerdir.
Rasulullah (s.a.s.)’in bu sözü üzerine müslümanlar, cennete girmek istemeyenlerin kimler olduğunu sordu. Rasulullah (s.a.s.), kendisine itaat edenin cennete gireceğini, kendisine isyan edenlerin ise cennete girmek istemeyen kişiler olduğunu söyledi.
Tîbî (rh.a.), ‘Şerhu’l-Mişkât’ta şöyle der:
“Rasulullah (s.a.s.)’in, burada cevabının cennete girmek istemeyenlerin, yani isyan edenlerin kim olduğuna yönelik olması gerekirdi. Ancak itaat edenleri de zikretmesi muhatabların, cennete girenlerin de girmeyenlerin de kimler olacağını tam olarak bilmediği varsayımından dolayıdır. Rasulullah (s.a.s.) burada: ‘Bana itaat eden, Kitap ve Sünnet’e tutunanlar cennete girerken, hevasının peşinden giden, doğrudan ayrılıp doğru yoldan sapanlar da cehenneme gireceklerdir’ demek istemiştir.”
Sünnet ihyâcısı Buhârî (rh.a.)’ın hadisi, ‘Kitab ve Sünnet’e tutunma (İ’tisâm) konusu içinde zikretmesi de, Tîbî’nin bu yorumunu desteklemektedir. İtaat eden, Kitab ve Sünnet’e tutunup hevâsından ve bid’atlerden uzak duran demektir.” 28
Cabir b. Abdillah (r.anhuma) anlatıyor:
Bir kerre Rasulullah (s.a.s.) uyurken, yanına birtakım melekler geldi de, bunlardan bâzıları:
__Bu zât, uyuyor, dedi.
Bâzıları da:
__Gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır, dedi.
Bunun üzerine melekler (birbirlerine):
__Bu dostunuzun yüksek sıfatı vardır (yüksek menkıbe sahibidir). Haydi siz de bunun yüksek mevkiini harici bir örnekle temsil ediniz! dediler.
Fakat bâzıları:
__İyi amma bu zât uyuyor, dediler.
Bâzıları da:
__Hayır, O’nun gözü uyuyor, fakat kalbi uyanıktır, dediler.
Bunun üzerine melekler:
__Bu Zât’ın harici benzeri, şu bir kimsenin misali gibidir ki, o kimse yeni bir ev yaptırır, o evde bir ziyâfet yemeği tertib eder ve bu ziyâfete insanları da davet etmek için bir de davetçi gönderir. Bu davetçinin davetine kim icâbet ederse, o (mükemmel) eve girer ve ziyâfet yemeğinden yer. Her kim de davetçinin davetine icâbet etmezse, o eve girmez ve ziyâfet yemeklerini de yiyemez.
Bunun üzerine melekler yine birbirlerine:
__Haydi bu temsili, bu Zât’a izâh ediniz de anlasın! dediler.
Fakat yine bunlardan bâzıları:
__İyi amma bu Zât uyuyor, dediler.
Bâzıları da:
__Hayır, gözleri uyuyor amma kalbi uyanıktır, dediler.
Bunun üzerine melekler (kendi aralarından temsili şöyle izâh ettiler):
-O ev cennettir, davetçi de Muhammed’dir. Her kim Muhammed’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim de Muhammed’e âsî olursa, Allah’a âsî olmuştur. 29 Muhammed, insanların arasını ayırdetmiştir (itaat ve isyan şiârını bildirip mü’minleri, münkirleri ayırdetmiştir). 30
“Tîbî’nin ‘Şerhu’l-Mişkât’ta zikrettiğine göre melekler burada, yüce Allah’ın âlemlere yönelik rahmetinin diğer sıfatlarına baskın çıkmasının bir benzetme üzerinde ifade etmişlerdir. Zira yüce Allah, bu rahmeti gereği insanlara rahmet olarak Rasulullah (s.a.s.)’i göndermiştir. Bu da:
“Biz seni, âlemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.” 31 buyruğuyla dile getirilmiştir.
Sonrasında yüce Allah, insanlar için türlü nimetlerle donattığı cenneti hazırlamış ve onları cennete davet edecek olan elçileri göndermiştir. Bunun da yolu Kur’ân ve Sünnet’e tutunmaktır. Kur’ân ve Sünnet, semâdan dünyaya uzanmış bir ip gibidir. İnsanlar, tabiatları gereği hevâlarıyla ve dünyalık lezzet ile şehvetlerle meşgul olurlar. Yüce Allah, lûtfedip insanları böylesi sûflî bir dünyadan kurtarmak ve onları ulvî bir mertebeye çıkarmak istediği için Kur’ân ve Sünnet ipini uzatmıştır. Bu ipe tutunanlar kurtulup cennete ve cennet nimetlerine erişebileceklerdir. İpe tutunmak yerine yerde yaşamayı tercih edenler ise helâk olacak, Allah’ın türlü nimetlerle hazırladığı ziyâfetten mahrum kalacak ve nihayetinde de azabına maruz kalmayı hak edeceklerdir.
Meleklerin dediğine göre Rasulullah (s.a.s.), insanlar arasındaki farkı ortaya koyan, mü’mini kâfirden, salihi fâcirden ayıran kişidir. Hadis, insanların gaflet uykusundan uyanıp Kitap ve Sünnet’e tutunmalarına, Kitab ve Sünnet’e aykırı olan şeylerden uzak durmalarına yönelik uyarı mahiyetindedir.” 32
“Bu (Kur’ân) indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Şu hâlde ona uyun ve korkup sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.” 33 diye buyuran Rabbimiz Allah, Kur’ân’a ve Sünnet’e uymanın gereğini beyân için:
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasulüne icâbet edin.”34 buyurmakta, Allah ve Rasulü (s.a.s.)’in davetine icâbet etmenin imanın olmazsa olmazı olduğunu beyân ediyor!..
Muvahhid mü’minler, gerek fert olarak, gerek aile olarak, gerekse cemaat olarak hayatları boyunca uymaları gereken Allah’ın kitabı Kur’ân ve Rasulü’nün Sünneti’dir... Kur’ân ve Sünnet ölçüsünce hayatı düzenlemeye gayret eden her katıksız iman sahibi şahsiyet, ümmetin icmâsına ve peygamberlerin vârisleri olan müctehid imamların ictihadlarına da tâbi olmalıdırlar!.. Ümmetin icmâsı yanılmaz, müctehidlerin ictihadları da Kitab ve Sünnet’in en iyi anlaşılması için gereklidir...
Hayat nizâmı İslâm’ı, hayatın ölçüsü yapan mü’min müslümanlar, Allah ve Rasulü’nün emirleri gereği kardeşler olup birlik ve beraberliklerini sağlamalı, ümmet oluşları şuuru içinde, İslâm Milleti’nin fertleri olduklarını idrak ederek hareket edecek olurlarsa, şeytan ve şeytanîlerin tuzaklarından, tağut ve tağutîlerin esaretinden kurtulurlar, inşaallah!..
Şöyle buyurur Rabbimiz ve İlâhımız Allah:
“Kim ihsânda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o, kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” 35
Asla kopmayan sapasağlam kulpa yapışanlar, tağutî bütün kurum ve kuruluşları inkâr ile reddeden, böylece Allah’a iman edenlerdir... 36 Şu inkâr edilemez apaçık bir hakikattır ki, tağut her şeyiyle reddolunmadan, Allah’a, gerçek bir iman ile inanmak gündeme gelmez... Çünkü “Kelime-i Tevhid”, “lâ ilâhe” deyip Allah’dan başka bütün ilâhların reddi ile başlar, sonra “illallah” denilir...
“Sizin ilâhınız tek bir İlâh’tır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” 37
Yüz yıldan fazla bir zamandır ki, İslâm toprakları, İslâm düşmanları tarafından işgal edilip paramparça bir hâle getirildi ve her parçasında bir tağutî düzen kurduruldu... Kurulan tağutî düzenler, bölgelerince yaşayanlar üzerinde her türlü baskıyı kurarak, onları İslâm’dan uzaklaştırmaya var güçleriyle çalıştılar... Nihayet her bölge bir cahilî toplumların yaşadığı yer hâline geldi... Bu cahiliye toplumlarında Allah’ın lûtfuyla hidayet bulanların duâsı:
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalblerimizi kaydırma ve katında bize bir rahmet bağışla. Şübhesiz bağışı en çok olan Sensin Sen.” 38
- Şuara, 26/191-196.
- Rahman, 55/1-2.
- Hadid, 57/9.
- Mâide, 5/15-16.
- İbrahim, 14/1.
- En’âm, 6/153.
- Bkz. Zariyat, 51/56. Kehf, 18/110.
- Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah, iman edenlerin velîsi (dostu ve destekleyicisi)dir. Onları, karanlıktan nûra çıkarır. İnkâr eden (kâfir)lerin velîleri ise tağuttur. Onları, nûrdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” Bakara, 2/257.
- Kıyamet, 75/16-19.
- Bkz. Bakara, 2/185.
- Necm, 53/3-4.
- Ahzab, 33/2.
- Zuhruf, 43/43.
- Yunus, 10/15.
- Yegâne İlâhımız Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
“Andolsun, sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır.” Ahzab, 33/21.
- İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2013, c.1, sh.473, Hds.714.
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-İlim, B.3, Hds.3646.
Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B.43, Hds.490.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.1, sh.510, Hds.366.
İbn Abdi’l-Berr, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fadlihi, çev. Mahmud Varhan- Ali Yücel, İst.2015, sh.91, Hds.255-256.
Hatîb el-Bağdadî, Takyîdü’l-İlim- Hadislerin Yazılması, çev. Doç. Dr. Muhyittin Düzenli, İst.2022, sh.143-154, Hds.125-143.
- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B.56, Hds.2058.
İmam Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, B.133, Hds.265.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.16, sh.510, Hds.24011-24012.
Beyhakî, Şuabu’l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2015, c.5, sh.450.
- Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.1, sh.470, Hds.324.
İmam Mâlik, Muvatta’, Kitabu’l-Kader, Hds.3.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2017, c.19, sh.260, Hds.20362-20363.
İbn Hişam, İslâm Tarihi- Siret-i İbn Hişam Tercemesi, çev. Hasan Ege, İst.1985, c.4, sh.346.
Ebu’l-Hasan Ali b. Ömer ed-Dârekutnî, es-Sünen, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2015, c.3, sh.536, Hds.4525.
Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2017, c.4, sh.395-396.
- Teğabün, 64/8.
- Secde, 32/15-16.
- Rum, 30/53.
- A’râf, 7/156.
- Âl-i İmrân, 3/102-103.
- A’râf, 7/170.
- Âl-i İmrân, 3/31-32.
- Nisa, 4/80.
- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İ’tisâm, B.2, Hds.12.
- Kastallânî, Sahih-i Buhârî Şerhi- İrşâdu’s-Sârî, çev. Hüseyin Yıldız, İst.2022, c.19, sh.102.
- Ebu Hüreyre (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiştir.”
Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Ahkâm, B.1, Hds.1.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmâre, B.8, Hds.32-33.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Cihad, B.39, Hds.2859.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Hasan Yıldız, İst.2011, c.8, sh.115, Hds.8674.
İbn Hibbân, Sahih- el-İhsân fi Takribi Sahih-i İbn Hibbân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2022, c.5, sh.626, Hds.4556.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.19, sh.299, Hds.27198-27204.
- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İ’tisâm, B.2, Hds.13.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Emsâl, B.1, Hds.3019-3020.
- Enbiya, 22/107.
- Kastallânî, Sahih-i Buhârî Şerhi, c.19, sh.105-106.
- En’âm, 6/155.
- Enfal, 8/24.
- Lokman, 31/22.
- Bkz. Bakara, 2/256.
- Bakara, 2/163.
- Âl-i İmrân, 3/8.