Yüce Yaratıcı hiçbir şeyi boşuna, anlamsız ve gayesiz yaratmamıştır. Kâinatta var olan her şeyin varlık âleminde dolduracağı bir boşluk vardır. Şeytan bile boşuna yaratılmamıştır. Ayet bize şeytanın da cinlerden olduğunu söyler, cinlerin de insanlar gibi Yüce Allah’ı tanımak ve O’na kulluk yapmak için yaratıldıklarını bize Kur’ân söyler:
“Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: «Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru» , derler.”[1]
“Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizimı sandınız?”[2]
“Göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık.”[3]
“Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.”[4]
“İblis, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı.”[5]
Şair de değerlendirmesini bilenler için düşmanın bile boşuna olmadığını söylerken şöyle der:
“Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!..”
Nefis de boşuna yaratılmamıştır.
Nefis, ruh, can, nefes, hayat, varlık anlamlarına gelir. Yüce Allah’ın ruh üflediği nefis ile doyuma/itminana ererek Rabbe dönen nefis aynı nefistir. Akla, ruha, kalbe de nefis denmiştir. Gazâlî, nefsin “Rabbânî ve ilahî latîfe olduğunu” söyler. Yine ona göre nefis, “manevî cevher, bilen ve algılayan latîfe, hakiki insan, insanın kendisi”dir.[6]
İnsan, Yüce Rabbimizin “ellerimle yarattım”[7], “canımdan can kattım”[8] buyurduğu en güzel, en özel ve en donanımlı varlıktır. Onun nefsini de yaratan Yüce Allah’tır. O yüzden nefis önemli, sınav için gereklidir de. İnsanın, İlahî sınava tabi tutulması nefsi sayesinde olmuştur. Meleklerin nefsi yoktur, bu yüzden onlar sınava tabi tutulmamışlardır. Dolayısıyla insan olarak bizlere tâbi tutulduğumuz sınavı kazandıracak, Rızaya ermemize ve cennetine girmemize vesile olacak şey nefistir diyebiliriz.
Yüce Allah, Nefse Yemin Etti!
Yüce Rabbimiz, Kur’ân’ında çok önemli şeylere yemin etmiştir. Yemin ettiği şeylerden biri de nefistir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
“Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene and olsun! Kendini arıtan saadete ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.”[9]
İnsanı yaratan ve ona en güzel şekli veren, onu tüm organlarıyla uyumlu kılan Yüce Allah. Ruh, gönül, akıl, duygu, his, düşünme, konuşma, planlama, üretme ve benzeri pek çok meziyetle onu donatan Yüce Yaratıcı. İnsanı yaratıp onu başıboş bırakmayan, ona seslenen, ona elçi gönderip kitap indiren Yüce Rabimiz. İnsan, yaratıcısı, sahibi olan Yüce Allah ile irtibatlı olursa insan kalır ve O’nun katında değer bulur. İnsan, Rabbini unutursa, O’ndan ve O’nun dininden koparsa değersizleşir ve kaybedenlerden olur.
İyilik ve kötülük kabiliyeti veren… Nefse iki yolu göstermesi sınavın gereği ve O’nun rahmet ve hikmetinin göstergesidir. Yüce Yaratıcı, insana iyiyi kötüden ayırt etme, akletme, seçme ve işleme gücü vermiştir. Gönderdiği peygamberleri ve indirdiği kitapları vasıtasıyla iyiliği kötülüğü tanımlamış ve göstermiştir. Kul iyiye ulaşmak için gayret ederse ona iyinin yolu açılır ve o yol kolaylaştırılır. Kul kötünün peşine düşerse, ona da o yol kolaylaştırılır. Kul hak eder, Yüce Allah da halk eder. Nitekim ayetlerinde Rabbimiz şöyle buyurur: “Biz ona eğri ve doğru iki yolu da göstermedik mi?”[10] “De ki: Gerçek Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”[11] “Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük.”[12] İnsan, dileme ve dilediğini yapma gücüne sahiptir. Ancak her insan yaptıklarının sonucuna katlanacaktır. Peygamberimiz, bu ayeti okur sonra sesini yükselterek şöyle dua ederdi:
“Allahümme âti nefsî takvâhâ. Ente veliyyühâ ve Mevlâhâ ve ente hayru men zekkâhâ/Allahım, nefsime takvasını lütfet. Sen onun dostu ve yardımcısısın. Onu arındıracak olanların en hayırlısı da Sensin Yâ Rab!”[13]
Evet, nefsin sahibi olarak bizler nefsimizi kontrol edeceğiz, onu tezkiye edip takva üzere tutmaya çalışacağız, duayı hak edeceğiz, sonra da Rabbimize dua edeceğiz. “Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.”[14] Bizler, Yüce Allah’ın o lütuf ve merhametini hak etmek için koşturacağız, Yüce Allah da bizlere lütfedecek, merhamet edecektir. Bu, O’nun ilahî yasasının gereğidir. O, cennet yolunu seçip o yolda kararlılıkla ilerleyeni cennete ulaştırır. Cehennem yolunu tercih edip inatla o yolda koşturanı da cehenneme atar. Onun için yeminin cevabında gelen ayette “kendini arındıran kurtuluşa ermiştir, kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır” buyurularak arındırmanın ve kötülüklere batmanın fâili olarak insan zikredilmiştir.
Kendini Sorgulayıp Eleştiren Nefis!
Nefis üzerine yemin edilen bir başka ayet de şöyledir: “Ve kendini eleştirip yaptıklarına pişmanlık duyan nefse yemin ederim!”[15]
Rabbimiz kendini eleştirip kınayan nefse yemin ediyor. Nefs-i levvâme. Sürekli kendini sığaya çeken, kendini eleştiren ve kendini yaptığı hatalardan vazgeçip pişmanlık duyan ve daha iyiye yönlendiren nefis. İnsan için iyi olmanın sınırı yoktur. Kötüler iyi olmaya çalışırken, iyiler daha iyi, en iyi olmaya gayret etmelidir. Zira gerçek mümin, cennete girene kadar hayır dinlemeye/öğrenmeye/
yaşamaya devam eden kimsedir. Onun için kişi, hangi makamda olursa olsun, kendisinden çok daha iyi olanları düşünüp hep şöyle demelidir: “Ben nefsimi temize çıkarmam; çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder.”[16]
Nefis, bize Rabbin rızasını ve cenneti kazandıracak olan şeydir. Mümin, malıyla ve nefsiyle/canıyla Allah yolunda cihad ederek O’nun rızasını ve cennetini kazanmaya aday olan kimsedir:
“İnsanlar arasında, Allah'ın rızasını kazanmak için nefsini satanlar/canını verenler vardır.”[17] “Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin nefislerini ve mallarını cennete karşılık satın almıştır…”[18]
Burada önemli olan insanın nefsini eğitmesi, kötü tutkulardan onu arındırması ve zikrullah/Allah ve O’nun Kelamıyla doyuma/huzura erip mutmain nefis sahibi olmasıdır. Eğitilmemiş, kontrol altında tutulmayan nefis, sürekli kötülükleri emreden nefistir. İman adamı, böyle bir nefisten kurtulmak için çırpınmalı, kötülükleri emreden nefsi dizginlemeli, o nefsin isteklerini öldürmeli, kötülükleri emredip ve işleyip dururken asla nefsini temize çıkarmaya kalkmamalıdır. Ancak bütün bunlar nefsi bütünüyle yok etmek ve nefsin meşru isteklerini tamamen terk etmek anlamına gelmez. Zaten nefsin bütünüyle yok edilmesi söz konusu olamaz. Ancak, nefsi kontrol altında tutmak, onu yönetmek mümkündür. Ne kadar kötü olursa olsun nefsi eğitmek, terbiye etmek, ıslah etmek, tezkiye etmek mümkündür. Yapılması gereken de budur.
Evet, kötülükleri emredip duran nefse muhalefet gerekir. “Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça, hep kötülüğü emreder.”[19] Nitekim bazı âlimler, İslam’ı, “muhalefet kılıcıyla nefsi boğazlamaktır”[20] diye tanımlamışlardır. Ayette de “Rabbinize dönüp tevbe edin, nefislerinizi öldürün”[21] buyrulmuştur. Bu ifade, “şirke düşmeyenler şirk koşanları öldürsün” diye anlaşıldığı gibi, “günahtan tümüyle vazgeçerek kötülükleri emredip duran nefislerinizi kırın, onları günahlardan vazgeçirin” şeklinde de anlaşılmıştır. Peygamberimiz de “Allahım! Nefsimin şerrinden sana sığınırım”[22] diye dua ederek nefsin kötülüklerinden Allah’a sığınmıştır.
Yüce Allah’ın yarattığı her şeyde sayısız hikmet vardır. O’nun yarattığı hiçbir şey anlamsız ve kötü değildir. Nefis de öyledir. İnsan, kendisine verilen nefsi ile meleklerden farklı olmuştur. O, nefsini eğiterek, tezkiye ederek, istikamette tutarak Rabbinin rızasını ve cennetini kazanacaktır. Sonuçta eğitilen nefis imanla doyuma erecek, imanın gereklerini yerine getirerek günahlardan arınacak ve mutmainne makamına erecek, Rabbin rızasını kazanıp cennetine girecek, Rabbimizin şu hitabına mazhar olacaktır: “Ey huzura/doyuma ermiş olan nefis! O, senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön! Ey can! İyi kullarımın arasına katıl ve Cennetime gir.”[23]
Nefsin kendini kınaması dünyada olabilir, ahirette olabilir. Önemli olan nefsin, kendini dünyada sığaya çekip sorgulaması, eksik ve yanlışlarından dolayı kendini kınayıp daha iyiye ve daha mükemmele yönelmesidir. Hesap gününde kıyamete inanmayan yahut ona gereği gibi hazırlanmayan kötü nefisler de kendini kınayacaklar, ah vah edecekler, ancak o gün bu pişmanlık ve kınamanın bir faydası olmayacaktır. Asıl olan fırsat elde iken bu dünyada aklını başına almak ve kendini hesaba çekilmeden önce sorgulamak ve kıyamete azık tedarikinde bulunmaktır. Hesap gününde pişman olanlara şöyle seslenilecektir: “Ey inkâr edenler! Bugün özür beyan etmeyin, ancak işlediklerinizin karşılığını görmektesiniz.”[24]
Nefislerinizi Temize Çıkarmayın!
Yine Kur’ân, kötülükleri isteyip dururken nefisleri temize çıkarmayı yasaklar: “Kendinizi temize çıkarmayın!”[25] Yani nefislerinizin iyi, günahsız olduğunu söyleyip durmayın; yaptığınız iyiliklerle övünüp durmayın. Aynı bağlamda insanın her zaman nefsiyle başının dertte olduğunu söylerken şair, şöyle der: “Hep nefs çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem; İnsandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem...”[26]
Bütün bunlar nefsin yeme içme, istirahat etme, evlenme gibi meşru isteklerini karşılamaya engel değildir. Tam tersine din, nefsin isteklerini meşru daire içerisinde tutar ve onu yönetir. Zaten bu şekilde kontrol altında tutulan nefis, sahibiyle beraber cennete girecektir. Cennetteki nimetler hem ruhanî, hem de cismanîdir. Bu konudaki ayetlerde şöyle buyrulur:
Nefsin Huzur ve Doyuma Ermesi!
“Ey huzur içinde olan mutmain nefis! O, senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”[27]
Burada mutmain nefisten murat, imanla huzura/doyuma ermiş, Allah’ın kazasına rıza göstermiş, O’nun va’dlerinden hoşnut olmuş nefistir. İşte bu özelliklere sahip olan nefis, dünyadan ayrılırken yahut hesap gününde bu ilahî hitaplara mazhar olacaktır.
Yüce Rabbim, bize emanet ettiği nefislerini ıslah eden, onu Rabbin ölçüleriyle istikamet çizgisinde tutarak yöneten, Allah’a iman ve O’nun ölçüleri doğrultusunda yaşayarak huzur ve doyuma erip cennetine giren nefis sahiplerinden eylesin!
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Hayat Kitabımıza göre insana verilen nefis, kendisine iyi olma ve iyilik yapma yetisi yanında kötü olma ve kötülük yapma yetisi de verilmiş olan bir varlıktır. Evet, nefis kendi haline bırakılırsa, denetimsiz bir halde tutulursa, kontrol edilmezse kötülükleri emreden nefs-i emareye dönüşecektir. Bu meyanda kontrolsüz nefis bir eşeğe benzetilmiştir. Eşeğe, irade sende olsa, kendi halinde kalsan bir günde ne kadar yük taşırsın diye sormuşlar. Eşek şöyle cevap vermiştir: Elimde olsa günde bir demet maydonoz taşır, onun da hafif olsun diye kurusunu seçerdim! İnsan nefsi de böyledir, kendi halinde bırakılırsa iyiye güzele yönelmez, eğilir, sapar ve saptırır. Ama Yüce Yaratıcının ölçüleri doğrultusunda eğitilirse, kötü tutkularından arındırılıp tezkiye olur, kemale erer.
Nefis, zikrullah/Kur’ân ve Sünnet doğrultusunda eğitilip iyiliğe güzelliğe yöneltilirse nefs-i mutmainne olarak Rabbin Rızasına erer. Böyle bir nefis, Rabbinden razı olmuş ve Rabbin rızasını kazanmış bir nefistir. O, Rabbin kendisi hakkında biçtiği role, hakkında verdiği hükme dünyada razı olmuş; ahirette O’nun vereceğine de razı ve hoşnut olmuştur.
* Necmettin Erbakan Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
[1] Âli İmrân 3/191.
[2] Müminûn 23/115.
[3] Sâd 38/27.
[4] Zâriyât 51/56.
[5] Kehf 18/50.
[6] Gazâlî, İhya, III, 3-4.
[7] Sâd 38/75.
[8] Hicr 15/29, Sâd 38/72.
[9] Şems 91/7-10.
[10] Beled 90/10.
[11] Kehf 18/29.
[12] İnsan 76/3.
[13] Mâverdî, en-Nüket.
[14] Nûr 24/21.
[15] Kıyame 75/2.
[16] Yusuf 12/53.
[17] Bakara 2/207.
[18] Tevbe 9/111.
[19] Yusuf 12/53.
[20] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 147.
[21] Bakara 2/54.
[22] İbn Mâce, Ṭıb 36; Tirmizî, Deavât 14.
[23] Fecr 89/27-30.
[24] Tahrîm 66/7.
[25] Necm 53/32.
[26] Necip Fazıl, Çile, s, 53.
[27] Fecr 89/27-30.