III/IX. asrın önde gelen hadis âlimi Buhârî’nin (ö. 256/870) kısaca el-Câmiu’s-sahih ya da Sahih-i Buhârî olarak bilinen eseri hadis literatüründe bir başka eserin erişemediği bir kıymete sahip olmuştur. Buhârî eserine el-Câmiu’l-müsnedü’s-sahihü’l-muhtasar min umûri Resûlillah ve sünenihi ve eyyâmih adını vermiştir.[1] Eserin tam adı, aslında sahip olduğu vasıfları da özetler mahiyettedir:
Eserin kıymeti, öncelikle sahih hadislerden meydana gelmek üzere yazılan ilk eser olması ile ilgilidir. Zira Buhârî öncesi hadis musannifleri eserlerinde sahih hadislerle beraber zayıf hadislere de yer verme ihtiyacı duymuşlardı.[2] Ancak Buhârî, hocası İshak b. Râhûye’nin (ö. 238/853) yönlendirmesi ile sahih hadisleri bir araya getiren bir eser telifine karar vermişti.[3] Nitekim eserin isminde yer alan “es-sahih” kelimesi musannifin sahih olduğuna hükmettiği hadisler içerdiğini ifade etmektedir. Buhârî’nin bu isimlendirmesi, eserdeki istinbat ve istidlallerde sahih hadisleri esas aldığının ve eseri sahih hadislerle yetinerek nakletme arzusunun göstergesidir. Buhârî bu azminin gereği olarak eserini tamamladıktan sonra dönemin önde gelen hadis âlimleri olan Yahya b. Maîn (ö. 233/848), Ali b. el-Medînî (ö. 234/849), Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ve daha birçok kişiye arz etmiş, onların onay ve takdirini almıştır.[4]
Buhârî el-Câmiu’s-sahîh’i tasnif edene kadar pek çok ilim merkezini dolaşarak hadis tedvin etmişti. Bu hadisleri, o güne değin telif edilen hadis cüzlerinden, belirli bir konuda hadislerin derlendiği muhtelif eserlerden, müsnedler ve musanneflerden elde etmişti. Hocalarından müzakere esnasında öğrendiği rivayetler de vardı. Onun yapması gereken elindeki rivayetlerin en sahih olanlarını seçmekti. Sadece sahih hadisleri seçse dahi, elindeki hadislerin sayısı, eserde cemetmeyi hedeflediği sayının çok üstünde kalacaktı. O da sahih olmasına rağmen birçok hadisi kitabın dışında bırakmasını, eserin adında yer alan “muhtasar” kelimesi ile ifade etmiş olmaktadır. Keza yine eserin isminde yer alan “müsned” kelimesi de kitabın muttasıl (senedi tam) hadislerden meydana geldiğine delalet etmektedir.[5] İsminde, “es-sahih” kelimesinden önce “el-câmi” terimi yer alması, kitabın muhtevasına dair bilgi vermektedir. Bu makalede de Sahih-i Buhârî’nin “câmi” bir eser olma niteliği üzerinde durulacak ve bu bağlamda muhtevasına dair bir perspektif sunulmaya çalışılacaktır.
Câmi kelimesi sözlükte toplama, bir araya getirme ve ezberleme anlamına gelirken literatürde konulu hadis edebiyatını cem etme/bir araya getirme anlamında kullanılmaktadır. Sıddık Hasan Han (ö. 1307/1890) ve Kettânî (ö. 1345/1927) hadis edebiyatı türlerinden biri olarak câmi kavramını akaid, ahkâm, rikak, edeb, tefsir, tarih ve siyer, fiten, menâkıb- mesâlib ve ihtiyaç duyulan daha pek çok konuda hadislerin bir araya getirildiği eser türü olarak tarif etmiş ve câmi bir eserin adı geçen sekiz konuda hadis içerdiğini belirtmişlerdir.[6] Ancak Sahih-i Buhârî’de cem edilen konu sayısı bu sekiz başlıktan daha fazladır.
Eserin yaygın olarak kabul gören isminde yer alan “umûr” kelimesi de câmi kelimesi ile aynı anlamı ifade eder ve İslam’la ilgili her konuda bilgiye delalet eder.[7] el-Câmiu’s-sahîh hem Kur’ân’ı, sünneti ve sîreti cemetmesi yönüyle hem de pek çok konu ihtiva etmesi hasebiyle oldukça zengin bir içerik sunmaktadır. Sahîh-i Buhârî’nin isminde hadis, sünen ve eyyâm kelimelerinin ayrı ayrı kullanılmış olması da eserin câmi vasfı ile bağlantılıdır. Buhârî, bu isimlendirme ile eserinin Resûlullah’ın fillerini ve sîretini (eyyâm) ihtiva edeceğini belirtmiştir.
Buhârî öncesinde, II/VIII. asırda, tek bir konuda ya da birçok konuda hadis derlenen eserler kaleme alınmıştı. Abdullah b. el-Mübarek’in (ö. 181/797) Zühd ve Cihad; Züheyr b. Harb’in (ö. 2347849) İlim başlıklı kitapları tek konuda hadis derlenmiş en meşhur eserlerdir. Mâlik b. Enes’in (ö. 179/795) Muvatta’ı ve Abdürrezzak b. Hemmam’ın (ö. 211/826) Musannef’i ise pek çok konuda hadislerin bir araya getirildiği kaynaklardı. Ancak bu iki eserde ağırlıklı olarak fıkıh ile ilgili hadisler ve bölümler bulunuyordu. Buhârî öncesinde konu çeşitliliği bakımından en kapsamlı hadis eseri ise Ebû Bekir b. Ebî Şeybe’nin (ö. 235/849) el-Musannef’idir. Musannef’de fıkıh ile ilgili bölümlerin yanı sıra İman, Tıp, Edeb, Fezail, Siyer, Megazi, Zühd ve Fiten bölümleri de yer almıştır. Hadis literatüründe konulu hadis eserlerinin bu bölümlerinin her biri için “kitap” terimi kullanılmaktadır. Buhârî’nin Câmi’i konulu hadis tasnifinde konu zenginliği ve çeşitliliği, bir başka deyişle kitap sayısı bakımından zirvede yer almaktadır. Eserin konu çeşitliliği bakımından zirveye yerleşmesi sadece kendisinden önceki hadis kaynakları ile mukayese edildiğinde ulaşılan bir sonuç değildir. Bilakis Kütüb-i sitte olarak bilinen meşhur hadis eserlerinin diğer beşi ile karşılaştırıldığında da aynı sonuca ulaşılır. Elde mevcut baskılar çerçevesinde bir karşılaştırma yapılacak olursa Sahîh-i Müslim’de 54, Sünen-i Ebû Dâvud’da 40, Tirmizî’nin Câmi’inde 46, Sünen-i Nesâî’de 51, Sünen-i İbn Mâce’de 37, Dârimî’nin Sünen’inde 23, Muvatta’da 61 kitap bulunduğunu söyleyebiliriz. Yine mevcut neşirlere göre Abdürrezzak’ın Musannef’inde 31, İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde ise 41 kitap vardır. Oysa Sahih-i Buhârî’de mevcut kitap sayısı Buhârî ravilerinden İbn Hammûye es-Serahsî’nin (ö. 381/992) sayımına göre 114’dür. Kâtip Çelebi (ö. 1067/1657) Sahih-i Buhârî’de yüz küsur kitap olduğunu kaydetmişken bugün yaygın olarak kullanılan Muhammed Fuad Abdülbaki (ö. 1968) tasnifine göre ise el-Câmiu’s-sahih’te 97 bölüm/kitap bulunmaktadır. Sahih-i Buhârî’deki kitap sayısı ile ilgili farklı rakamlar kaydedilmesi bazı ilim adamlarının bazı kitapları ikiye ayırması ya da bazı babları (başlıkları) kitap olarak kabul etmesi ile ilgilidir. Ancak netice itibarı ile Sahih-i Buhârî’nin, kitap sayısı, bir başka deyişle konu çeşitliliği bakımından hem kendinden öncekilerden hem de sonrakilerden daha geniş bir muhtevaya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hatta ilk kez Buhârî tarafından bir hadis eserinde tasnif edilen bölümler de bulunmaktadır.
Peki Sahih-i Buhârî’nin zengin muhtevasında hangi konular yer almıştır? Buhârî’yi bu konularda hadis derlemeye sevk eden etkenler nelerdir? Kısaca bu hususlardan söz edelim:
Sahih-i Buhârî, vahyin başlangıcını konu edinen bir mukaddime ile başlamaktadır. Eserin şârihlerinden İbn Hacer, kitaptaki tüm başlıkların bu babın bir alt başlığı olduğu kanaatindedir. Çünkü din bütünüyle vahye dayalıdır. Daha sonra anlatılacak olan iman, ilim ve ibadetler gibi konuların hepsinin kaynağı vahiydir.[8] Bu mukaddimenin ilk hadisi de “Ameller niyetlere göredir” rivayetidir. Böylece Buhârî, bu eseri telifinin ihlas ve samimiyete dayalı olduğuna, okuyanların da ihlas ile okuması gerekliliğine işaret etmiş olmaktadır. Aynı zamanda, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s) tüm peygamberlere indirilen vahiyde ihlasın temel esaslardan biri olduğunu vurgulamaktadır. Buhârî kitabına vahyin başlangıcına dair bir mukaddime ile başlamak suretiyle sünnetin kaynağının vahiy olduğuna da dikkat çekmiştir.
Vahiyle ilgili bir girişten sonra İman ve İlim bölümlerinin yer alması tüm ibadetlerin sıhhatinin imana ve ilme bağlı olmasından kaynaklanır. İlim, amel etmeyi gerektireceği için İlim bölümünden sonra ahkâm konuları işlenir. Buhârî ahkâm konularının tertibinde önce Allah-kul ilişkisi ile ilgili konuları (ibadetler) daha sonra kulun yaratılmışlar ile muamelesine dair konuları (muâmelât) işlemiştir. Onun ahkâm konularından ahkâm dışı konulara geçişi de dikkat çekici bir tasnif sistemi olarak yorumlanmıştır. Mesela Cihad bölümünden sonra Bed’ü’l-halk (yaratılışın başlangıcı) bölümüne geçişi, cihadın candan vazgeçmek ile ilgili olmasına ve hayatın ebedi olmadığına dikkat çekmesi anlamında yorumlanmıştır. Bed’ü’l-halk bölümünü Hz. Âdem’in yaratılışı ile tamamlar ve hemen ardından gelen Enbiya bölümünde diğer peygamberlere dair hadislere yer verir. Resûlullah’a ve ashaba dair rivayetleri ise akabindeki Menakıb ve Fezail bölümlerinde nakleder. Resûlullah’ın vefatı ile Kur’ân’ın nüzûlü de tamamlandığı için Fezail bölümünden sonra Fezailü’l-Kur’ân ve Tefsir bölümlerine geçer. Bu bölümlerde dinin muhafazası ile ilgili konular işlenmiştir. Bu bölümleri tamamladıktan sonra neslin muhafazası ile ilgili konulara intikal ederek Nikah, Talak ve Nafakât kitaplarına yer verir. Nafaka yeme ve içme ile ilgili olduğu için Nafakât bölümünü yeme içme ahkâmına dair olan Et‘ıme, Akika, Zebâih, Edâhî ve Eşribe bölümleri izler. Kişinin yiyip içtikleri sağlığının belirleyicisi olduğu için bu bölümleri Merda (Hastalar) ve Tıp kitapları takip eder.[9]
Sahih-i Buhârî’nin câmi bir eser olmasını sağlayan İman, Fezail, Megazi, Tıp, Edeb ve Fiten bölümleri kendisinden önceki konulu hadis kitaplarından, özellikle konu çeşitliliği bakımından Buhârî’ye bir hayli yakın olan İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inde de mevcuttu. İlim, İstizan ve Rikak bölümleri ise Muvatta’da veya Dârimî’nin Sünen’inde yer almaktaydı. Dolayısıyla Sahîh-i Buhârî II/VIII. asır hadis telif geleneğinin devamı mahiyetinde, öncekilerden hem muhteva hem de tertip bakımından beslenmiş bir eserdir. Buna karşın Bed’ü’l-halk, Enbiya, Tefsir, Kader, İ’tisam ve Tevhid kitapları hadis musannefatında ilk kez Buhârî tarafından bir hadis eserinin bölümü olarak tasnif edilmiş olup bu bölümler hem konu hem içerik bakımından Sahih-i Buhârî’nin özgün yönünün önemli bir göstergesi mahiyetindedir. Kader ve Tefsir bölümlerine, daha sonra Müslim ve Tirmizî de eserlerinde yer vererek Buhârî’nin izinden gitmişlerdir. Ancak Bed’ü’l-halk, Enbiya, İ’tisam ve Tevhid kitapları hadis literatüründe Sahih-i Buhârî’ye özgü bölümler olarak kalmıştır. Aslında Buhârî öncesinde bu konularda yazılmış müstakil eserler vardı ancak bu konuların bir hadis kitabının bölümü olarak literatürde yer edinmesi Buhârî’ye özgü bir durum olmuştur. Bu konuların sahih hadis iltizam eden bir eserde yer alması da ayrı bir önemi haizdir. Buhârî, özellikle Tefsir ve Enbiya gibi bölümlerde kendisinden önce kaleme alınmış eserlerden farklı olarak sahih rivayetlere dayalı bir anlatı benimsemek gayesi ile hareket etmiştir. Öte yandan, Peygamber kıssaları ile ilgili rivayetlere eserlerinde yer veren diğer hadis musanniflerinden farklı olarak Peygamberler tarihini Bed’ü’l-halk ile başlatması dikkat çeker. Onun bu tasnifi, İbn İshak ve diğer tarih müelliflerini okumuş bir tarihçi anlatısına benzemektedir. Hadis musannefatında Sahih-i Buhârî’ye özgü kalmış bazı ahkâm bölümleri de vardır: Bunlar Mezalim, Şurût, İkrâh ve Hiyel bölümleridir. Aynı şekilde ibadet ve muâmelât gibi ahkâm konularında kendisinden öncekilerin bab başlığı olarak işlediği birçok konu Buhârî tarafından kitap adı/bölüm olarak tasnif edilmiş, böylece daha zengin bir muhteva ortaya çıkmıştır.
Sahih-i Buhârî’nin câmi bir eser olarak özgünlüğü bazı konuların ilk kez bu eserde hadis literatürüne girmesi ile sınırlı değildir. Buhârî eserin hem bölümlerinin (kitaplar) hem de bu bölümlerde yer alan başlıkların (bablar) tespitinde yaşadığı dönemin itikadî ve fıkhî tartışmalarını dikkate almış, kitabında konulu hadis tasnif etmenin ötesine geçerek muhtelif tartışmalarda Ehl-i hadisin görüşlerine dikkat çekmiştir. Nitekim onun merfû hadislerle (Hz. Peygamber’e izafe edilen söz, fiil ve takrirlerle) yetinmeyerek konu başlıklarında sahabe, tabiûn ve tebe-i tabiûnun söz ve fillerini (mevkûf ve maktû) nakletmesi Ehl-i hadis düşüncesini ortaya koyma amacının en bariz göstergesidir. İman bölümü ağırlıklı olarak Mürcie’ye, Kader bölümü Mutezile’ye, Tevhid bölümü Cehmiyye’ye cevab vermek amacıyla tasnif edilmiştir. İman bölümünün ilk başlığında imanın söz ve fiil olduğu, artıp eksileceği ifade edilir, babların çoğunda iman amel ilişkisine dikkat çekilir. İ‘tisam bölümünde Kitap ve sünnete bağlılık vurgusunun yanı sıra fasit kıyasa ve vuku bulmamış konularda soru sormaya yönelik tenkitler yer alır. Mekke ve Medine’nin icmaını fıkhî deliller arasında kabul eder. Bu yönüyle İ‘tisam bölümü Buhârî’nin fıkıh usûlü ile ilgili görüşlerine işaret ettiği bir bölüm mahiyetindedir. Bu bölümde, sünnete bağlılığı müslüman kimliğini edinmenin ve korumanın yolu olarak tasvir eder. İ‘tisam kapsamında Kitap ve Sünnete bağlılığın önemi, mahiyeti ve önündeki engeller işlenir.[10] İ‘tisam bölümünün öncesinde haber-i vahidle amelin caiz olduğunu delillendiren bablar da Buhârî’nin ve Ehl-i hadisin metodolojiye dair görüşünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Buhârî'nin haber-i vahidle amelin cevazına dair zikrettiği delillerin önemli bir kısmının daha önce İmam Şâfiî’nin (ö. 204/820) aynı konudaki delilleri arasında yer almış olması da usûl alanında Ehl-i hadis yaklaşımının istidlallerini anlamak bakımından kıymetlidir.[11]
Buhârî, el-Câmiu’s-sahih’in telifi esnasında daha önce derlenen tek konulu hadis eserlerinden, müsned ve musannef eserlerden, çeşitli tefsirlerden ve lügatlardan istifade etmiş, bu eserlerden bazen isnadlı (referans belirterek) bazen isnadsız olarak nakilde bulunmuştur. Bab başlıklarında isnadsız naklettiği bilgilerin izi sürüldüğünde onun Mücahid (ö. 103/721), Süfyan es-Sevrî (ö. 161/778), Vekî (ö. 197/812), İbn Uyeyne (ö. 198/814), Abdürrezzak es-San‘ânî, Muhammed b. Yusuf el-Firyabî (ö. 212/827) ve Abd b. Humeyd’in (ö. 249/863) Tefsir; Süfyan es-Sevrî’nin Ferâiz, Abdullah b. el-Mübarek’in Birr ve sıla, Ferrâ’nın (ö. 207/822) Meâni’l-Kur’ân, Said b. Mansur’un (ö. 227/842) es-Sünen adlı eserlerinden nakiller yaptığı anlaşılmaktadır. Nitekim İbn Hacer gerek Fethu’l-bârî’de gerekse Tağliku’t-ta‘lik’te onun bu kaynaklarını tespit etmektedir. Buhârî’nin kendisinden önceki kaynaklardan istifadesi sadece muallak (senetsiz) haberlerde tespit edilebilen bir durum değildir. Ma‘mer’in (ö. 163/770) Câmi’inden, Muvatta’dan, Süfyan-ı Sevrî’nin, İbnü’l-Mübarek’in ve Abdürrezzak’ın eserlerinden, bazen İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inden senet ve metin birliği içinde hadis nakletmiştir. Bu nakillerde nadir de olsa benzer bab başlıkları kullandığı da vakidir. Ancak çoğu defa önceki eserlerden aldığı hadisleri el-Câmiu’s-sahîh’te kendisine özgü bab başlıkları altında naklettiği görülmektedir. Aynı hadisi pek çok bölümde farklı başlıklar altında aktarması yine onun özgün yönlerinden biridir. Öte yandan Buhârî’nin bazı rivayetlerini yazılı eserlerden değil müzakere esnasında ya da şifâhî olarak elde ettiğini gösteren misaller de vardır. Hişam b. Ammar’dan (ö. 245/859) ve Halîfe b. Hayyat’tan (ö. 240/854) rivayetleri böyledir.[12]
Kitabın yazıldığı günden itibaren haklı bir şöhrete kavuşması ilk üç asırda ortaya çıkan muhtelif itikadî ve fıkhî eğilimler karşısında Ehl-i sünnet ve Ehl-i hadis düşüncesini sahih hadisler, sahabe, tabiûn ve tebe-i tabiûndan âlimlerin görüşleri çerçevesinde temellendirmesidir. Bu amaçla bölüm sayısı ve zenginliği bakımından zirveye yerleşmiş bir eserdir. Buhârî’nin hadislerin sıhhatine hükmetmek konusundaki titiz ve mutedil yöntemi, esere duyulan güveni de daima yüksek tutmuştur. Özellikle pek çok bab başlığında konuyla ilgili ayetlere atıfta bulunması, Kur’an ve Sünnet bütünlüğünü ortaya koyması bakımından önemlidir. Eserde bir hadisten hareketle çok sayıda fıkhî sonuca ulaşılması, hadislerin elde edilen fıkhî hükümler sayısınca pek çok başlıkta tekrar edilmesi Buhârî’nin fıkhî perspektifinin genişliğinin bir göstergesidir.
* Doç. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, asahyar@hotmail.com
[1] Bu isim Kelâbâzî, Kâdı İyaz, İbn Hayr, İbnü’s-Salâh, Nevevî ve Aynî tarafından zikredilmiştir. Bk. Kelâbâzî, Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed el-Buhârî, Ricâlü Sahihi’l-Buhârî el-Hidâye ve’l-irşâd fî ma‘rifeti ehli’s-sika ve’s-sedâd, thk. Abdullah el-Leysî, I-II, Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, 1407/1987, I, 23; Kâdı İyaz, Ebü’l-Fazl İyaz b. Musa el-Yahsûbî, Meşârıku’l-envâr alâ sıhâhi’l-âsâr, thk. Salih Ahmed eş-Şâmî, I-III, Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1433/2012, I, 44; İbn Hayr el-İşbîlî, Fehrese, nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf, Tunus: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, 2009, s. 82; İbnü’s-Salâh, Ebû Amr Takiyüddin Osman b. Abdirrahman eş-Şehrezûrî, Ma‘rifetü envâi ulûmi’l-hadîs, thk. Mâhir Yâsin el-Fahl, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1423/2002, s. 94; Nevevî, Ebû Zekeriyya Muhyiddin Yahya b. Şeref, Tehzîbü’l-esmâ ve’l-lügât, I-IV, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts., I, 73; Aynî, Bedruddin Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umdetü’l-kârî şerhu Sahihi’l-Buhârî, I-XXV, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts., I, 5.
[2] Zayıf hadis nakletmek hadis usûlünün bir gereği olup birtakım prensiplerin sonucudur ve bazı şartlara bağlıdır. Bu hususta bir çalışma için bk. Ayşe Esra Ağırakça Şahyar, Kütüb-i Sitte’den Örneklerle Zayıf Hadis Rivayeti Metodolojik Anlam ve Yorum, İstanbul: Akdem Yayınları, 2011.
[3] Zehebî, Şemsüddin Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, thk. Şuayb el-Arnaût, Beyrut: er-Risâle, 1405/1985, XII, 401.
[4] İbn Hacer, Ahmed b. Ali el-Askalânî, Hedyü’s-sârî mukaddimeti Fethi’l-bârî, thk. Abdülaziz b. Abdillah b. Bâz, Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1416/1996, s. 7.
[5] Buhârî müsned (muttasıl) nitelikli bir telif hedeflemesine karşın çok sayıda (tekrarlarıyla 1341, tekrarsız 160) muallak hadis de nakletmiştir. bk. İbn Hacer, Hedyü’s-sârî, s. 254. Sahîh-i Buhârî’de yer alan talikat pek çok çalışmanın konusu olmuştur. İbn Hacer, Hedyü’s-sârî’de muallak hadis rivayetine bir bölüm ayırmış, bu bölümde önce Buhârî’nin talik yapmasının gerekçelerini izah etmiş, ardından her bir kitapta yer alan muallak hadislerin muttasıl isnatlarının nerede yer aldığını tespit etmiştir. bk. İbn Hacer, Hedyü’s-sârî, s. 18-94. Yine İbn Hacer, Sahîh-i Buhârî’de yer alan muallak haberlerin muttasıl isnadları ve kaynaklarına dair bilgi vermek üzere Tağliku’t-ta‘lik adlı kapsamlı bir eser kaleme almıştır.
[6] Sıddık Hasan Han, Ebü’t-Tayyib el-Kınnevcî, el-Hıtta fî zikri’s-sıhâhi’s-sitte, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-ilmiyye, 1405/1985, s. 65; Kettânî, Muhammed b. Ca‘fer, er-Risâletü’l-müstatrefe li beyâni meşhûri kütübi’s-sünneti’l-müşerrefe, İstanbul: Kahraman Yayınları, 1986, s. 42.
[7] Şinkıtî, es-Seyyid b. Ahmed el-İmam el-Cekinî, Menhecü’l-İmam el-Buhârî fi’t-tefsir min hılâli kitabihi es-Sahih, Mekke: Dâru Taybeti’l-Hadrâ, 1441, s. 24.
[8] İbn Hacer, Hedyü’s-sârî, s. 655
[9] Bu değerlendirmeler için bk. Bulkınî, Ebû Hafs Ömer b. Reslân. Kitâbü terâcimi’l-Buhârî el-müsemmâ münâsebâtü ebvâbi Sahihi’l-Buhârî li ba‘ziha ba‘zan, thk. Ahmed b. Fâris es-Sellûm, Riyad: Mektebetü’l-Meârif, 1341/2010, s. 80-217; İbn Hacer, Hedyü’s-sâri, s. 655-658.
[10] Bu hususta bk. İsmail Lütfi Çakan, Müslüman Kimliği, İstanbul: İFAV, 2010, s. 60.
[11] Örnek olarak bk. Şâfiî, Ebû Abdillah Muhammed b. İdris, er-Risâle, thk. Ahmed Şâkir, Kahire: Mektebetü’l-Halebî, 1358/1940, s. 373, 405-410, 415-418; Buhârî, “Ahbâru’l-âhâd”, 1, 2, 4.
[12] Bu konudaki örnekler ile ilgili olarak bk. Ayşe Esra Şahyar, Sahîh-i Buhârî: Kitap Adları ve Muhteva Tahlili, İstanbul: İFAV, 2023.