
Dünyevîleşmek, kısacası dünya hayatını vazgeçilmez olarak kabul etmek, dünyayı istemek, dünya için çabalamak demektir. Batı dünyası buna sekülerizm adını veriyor. Yani, dünya hayatını vazgeçilmez olarak görmek. Dünyaya meyil edince aklımıza, imanın olmazsa olmaz esaslarından olan âhiret hayatının unutulmasının kabul edilmesi gelir. Buna göre dünyevîleşmek, sadece dünyayı îmar etme ve dünyadan ibaret bir hayat nizâmı için çalışma üzerine kuruludur. Öyle ise, Müslüman olduğu iddiasında bulunanlar için dünyevîleşmek ne ifade eder? Müslümanın dünya ile ilişkisi nasıl olmalı. Allah (c.c.) dünya hayatını nasıl tanımlıyor? “Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân, 3/185).
Dünya hayatı, Kur’ân’da genellikle âhiret hayatı ile birlikte anılmış, bâzen ikisi arasında karşılaştırma yapılarak âhiret hayatının üstün olduğu belirtilmiştir. Rabbimiz Allah (c.c.) beyan buyurduğu gibi, âhiret için amelleri engellemeyen ve aksatmayan dünya hayatı meşrû bir nimet, hattâ saâdettir. Bunun için Müslümanlara, “Eğer siz Allah'ı, Rasûlü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.” (Ahzâb, 33/29) Âhiret merkezli bir hayatı öncelemeden, sırf dünya nimetleriyle bir yaşamı Allah (c.c.) onaylamamıştır.
Mal, Allah’ın insana verdiği bir emânettir. Bu emâneti insan nasıl putlaştırır? Malın artması, çoğalması için verilen cehd ve gayrette helâl-haram ayrımını gözetmeden çabalamak, malda Allah’ın hakkını unutmak, Allah’ın emâneti olduğunu unutarak kendisinin elde ettiğini düşünmeye başlamakla putlaşmaya başlar. Benzer şeyleri, eşler için, ekinler için, altınlar için, kısacası tüm nimetler için söylemek mümkündür. Nimetler, iki ucu keskin bıçak gibidir. Allah’ı hatırlattığı gibi, putlaştırılıp Allah’ı unutturmaya başlar. Bunun için Allah katıksız iman eden kullarını şöyle ikaz eder:
“Ey îmân edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allâh’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.” (Münâfikûn, 63/9) “De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, kesâda uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.” (Tevbe, 9/24)
Allah’ın emâneti olan mallarım, ekinlerim, meskenlerim, vs. Allah ile olan bağıma neler katıyor? Bana nimet olarak verilenleri Allah’a yakınlaşmak için kullanıyor muyum? Yoksa, karunlaşarak şöyle mi inanıp beyan etmekteyim: “Hepsini ben aklımı kullanarak kazandım, benim emeğim!..” emanetçisi olduğu mal için böyle demek sûretiyle Allah’ı unutmama vesile mi teşkil ediyor? Kısacası bana bahşedilen hayata olan bağlılığım, benim Allah’a olan kulluğumu artırıyor mu, yoksa Allah’ı unutturuyor mu? Dünyayı Allah için yaşamayan her insan dünyevîleşmiştir. Dünyevîleşen insan ise; Allah’tan uzak, Allah’a rağmen hayatın içinde debelenen, boşluğa doğru sürüklenen zavallı, bir o kadar da diğer yaratılmışlar için tehlikeli bir varlıktır.
Yaklaşık bir asırdır ümmetin başsız oluşu, vadilerde sahipsiz dolaşan sürüler gibi ordan oraya sürüklenen Müslümanlar, çoktan dünya nimetlerine râm oldular. Tutunacak bir dal arayışındaki Müslümanların dönüşü, “Kur’an ve Sünnet” olmadığı müddetçe dünya nimetlerinin için de kaybolup gideceklerdir.
“Vuslat Dergisi” her zaman bu topraklarda yaşayan Müslümanların sorun ve dertlerini sayfalara taşımaya devam etmekte ve edecektirde. “Müslümanın Dünya ile imtihanı” dosya konusuyla yine siz değerli okuyucularımızı, kıymetli yazarlarımızla buluşturduk. Makaleleriyle katkı bulunan değerli hocalarımıza müteşekkiriz. Selâm ve duâ ile.