Kendi kabuÄŸu içerisine saklanmış, ümmetin acıları, sıkıntısı, ağır imtihanları karşısında vurdum duymaz, neme lazım, rahatından veya tembelliÄŸinden dolayı umursamaz hale gelenler, sözüm ona Müslüman olduklarını iddia eden ÅŸahıslar, ümmetin başına gelen en büyük bir imtihandır. Yine aynı zamanda yaÅŸadığımız bu coÄŸrafyadaki ümmetin başına gelen bela ve musibetleri duyduÄŸu ve bildiÄŸi halde, yine Müslümanların gündemi ile ilgilenmeyen, kendi menfaat, koltuk ve kariyerinin, makamının derdinde olanlar, Ä°slâm ı sadece dört duvar arasındaki camilere hapseden o kiÅŸiler el üstünde tutuldu.
Hatta, Mekke’de Allah’ın beytinde dahi günümüzün belamları sorumlu olduÄŸu insanları peÅŸine takarak taÄŸuta ve sisteme dua edip onlarında amin demesi insanı kahrediyor. Ä°slâm kimlerin eline kaldı ve ülkeyi kimler temsil ediyor. “O, diyanet ki gerçekleri gizlemeseler, hakkın ve batılın gerçek yüzünü anlatsalar büyük bir uyanış ve diriliÅŸ baÅŸlar. Çünkü camiler ve medreseler onların elinde, hakkı ve batılı olduÄŸu gibi anlatmış olsalardı! Emir alan deÄŸil, emir veren konumunda olacaklardı. Lakin onlar gelene aÄŸam gidene paÅŸam demeyi tercih ettiler. Allah (c.c.) onların bu hallerinden dolayı onları rezilliÄŸe mahkum edecektir. Hâlbuki insanın korkacağı tek ÅŸey makam ve mevki deÄŸil de Allah’ın rızası olması gerekirdi.
Yine aynı ÅŸekilde Mekke’de Allah’ın evinde dahi, önderlik yaptıkları kitlelere, “Modern cahiliyenin dayattığı ahlaksızlıklara, hayasızlıklara karşı Ä°slâm’ın haya ahlakı ile ahlaklanması ve yeni nesli bu duygularla terbiye etmeleri gerekirken, yine Allah’a karşı hayalı olmanın ve haya eÄŸitiminin yolu bu duygunun somut hale getirilmesinden geçtiÄŸini bildikleri halde, insanları otelin mescidinde toplayıp suya sabuna dokunmayan vaazlar vererek tevhidin Ä°slâm’ın önünü keserken, biz inanan Müslümanlar olarak daha çok çalışmamız gerekmez mi?
“Müslümanlar olarak cemaatler birbirleri ile uÄŸraÅŸmakta, evlerimiz, çevremiz, dünya alevlenmiÅŸ yanmakta, nefes almaya fırsat verilmiyor dahi. Ama bu fırsatı deÄŸerlendiren hoca dedikleri ÅŸahıslar, Allah’ın evinde yani beytinde, ÅŸirkle savaÅŸan ve 360 tane putu kırıp yerle bir eden peygamber yurdunda demokrasiye dua ediliyor ve amin diyorlar. Halbuki anlatsalar ÅŸeriatın Allah’ın kanunu olduÄŸunu, ÅŸeriat tın Rasullullah’ın sünneti olduÄŸunu, ÅŸeriat Kur’an’ın nizamıdır, adaletin temelidir, mazlumun hakkıdır, zulmün sonudur, helalin galibiyeti, haramın maÄŸlubiyetidir, ÅŸeriat müminlerin selameti, zalimlerin hezimetidir. Bunları anlatmak yerine yıllarca insanlığı uyuttular.
Fakat gözlemlediÄŸim ve çok üzüldüÄŸüm bir gerçek daha var ki o da çok büyük bir gaflet ve feryat var. Biz inanlar olarak bu feryada yetiÅŸmemiz gerekmektedir, yoksa iÅŸ iÅŸten geçtikten sonra alevlenen yangına su dökmenin ne faydası olacak. Ä°mam Åžafi (r.a.)’ın dediÄŸi gibi “Müslümanlar olarak ilim öÄŸretmekte alim gibiyiz, uygulamakta ise cahil gibiyiz: ”Allah’ın yeryüzüne muhatap olarak gönderdiÄŸi biz inananlar olarak artık yeter diye silkelenip Tevhide dönme vakti gelmedi mi?
Dünya müminin hapishanesidir, orayı Kur’an’ı anayasa yaparak gül bahçesine çevirme vakti gelmedi mi? Ä°slâm dışı olan her ÅŸeye yani hakla batılı bir birbirinden ayırmak için daha çok çabalama vakti gelmedi mi?
Ä°çki, kumar, faiz, zina, baÅŸörtüsü Allah (c.c.)’nun razı olmadığı ne varsa normalleÅŸtirildi, artık rahat yataktan çıkıp, uyumaktan vazgeçip, bu yalan dünyayı elimize alıp, ahireti kalbimize koyma vakti gelmedi mi?
Gökyüzündeki nizamı ayakta tutan Allah’tır. Yeryüzünde de onun hükmü nizamı tatbik edilmedikçe refah ve huzuru bekleyebilir miyiz?
Hz Ali için anlatılır, Allah ondan razı olsun. Bir kaleyi kuÅŸatmışlar, düÅŸtü düÅŸecek; tam o sırada akÅŸam namazı vakti girmiÅŸ. Hz Ali demiÅŸ ki: Yarınız saldırmaya devam etsin, yarınızda namazını kılsın; vakti kaçırmayın. “ Komutan mukabele etmiÅŸ: “Efendim düÅŸtü düÅŸecek bekleyelim biraz daha; namazı ondan sonra kılarız.”
Hz Ali’in verdiÄŸi cevap çok önemlidir: “UÄŸruna savaÅŸtığımız deÄŸerleri ihmal ederek zafer kazanmanın hiçbir anlamı yoktur.”
Demem o ki: UÄŸruna canımızı feda etmek istediÄŸimiz deÄŸerlerimiz ayaklar altında çiÄŸnenirken, evlatlarımızın namusu ciÄŸeri beÅŸ para etmez insanlara meze oluyorken, hala zaferin ne zaman geleceÄŸi ile meÅŸgul olmayıp, hak ile batılın arasında nerede durduÄŸumuza bakmamız gerekmez mi?
“Ey iman edenler, eÄŸer Allah’tan hakkı ile sakınırsanız o size (hakkı batıldan) ayırabileceÄŸiniz bir nur bir anlayış verir.” (Enfal, 29)
Müslüman olan kimse bir bilse o öyle bir dine baÄŸlanmıştır ki, bu din onun hayatının tamamını kuÅŸatmıştır. Allah (c.c.) dinini yaÅŸayan veya yaÅŸadığını sanan her Müslüman öyle rahat rahat elini kolunu sallaya sallaya rahat bir ÅŸekilde gezemez, yaÅŸayamaz, yaÅŸaması da mümkün deÄŸildir. Çünkü bu topraklar Ä°slâm’la yönetildi, çok bedeller ödetildi, bu topraklar tekrar özüne dönmedikçe Müslümanın ben rahatım demeye hakkı yoktur. Ä°slâm’ın hak yaÅŸayışının karşısında zıddı olarak batıl vardır. Batıl sistem devam ettiÄŸi sürece Müslümana rahatlık yoktur, zaten rahat ve huzur da vermezler. Allah (c.c.) Bizlerden yarım yamalak bir kulluÄŸu kabul de etmiyor, inananlar olarak bu gidiÅŸata dur demek zorundadırlar “Müslümanlar olarak, bu gidiÅŸattan dolayı canımızın yanması ve ciddi bir ÅŸekilde dertlenmemiz gerekmez mi?
Allah (c.c.)’nun buyurduÄŸu gibi dertlenmek, anam babam hatta canım sana feda olsun diye dertlenmek, itikadımız olmazsa olmaz olması gerekirken, bugün ehlimize olan baÄŸlılık kadar bir baÄŸlılık ve teslimiyet bulunmamaktadır ümmette. Ä°nsanlara Allah’ın emir ve yasakları konusunda davet ve tebliÄŸ yürüten, kanayan bir yarayı nasıl durdurabilirim, ümmetin acısı benim acımdır diyenleri, zulüm varsa bende varım diyerek bir adım ileri çıkanları, bir takım Müslümanlar kendilerinden uzaklaÅŸtılar, horladılar, garipsediler, Ä°slâm davasında yalnız bıraktılar. Zaten tarih boyunca da hep öyle olmadı mı? Adem (a.s.)’dan tutun son peygambere kadar, tarih tekerrür etmiyor olaylar tekerrür ediyor. Hâlbuki kulun gücünün bittiÄŸi yerde Allah’ın yardımı baÅŸlar.
Alıntı: “Bir baba oÄŸluna timsahla kaplumbaÄŸanın öyküsünü anlatır. Denizde bir timsah kaplumbaÄŸayı yutmak ister: Kovalamaya baÅŸlar, tam yakalayıp yutacağı sırada, kaplumbaÄŸa kenara sıçrar ve aÄŸ tırmanır. Öykünün burasında çocuk hayretle, baba hiç kaplumbaÄŸa aÄŸaca tırmanır mı? Babası ÅŸu cevabı verir: Çıkması lazımdı oÄŸul, kurtulması için çıkması lazımdı.”
“Müslümanlar bilmelidir ki Allah yolundaki meÅŸakkatler ve zorluklar göze sürülen sürmedir. Nimetle görmediÄŸin ÅŸeyi onunla görürsün. Müslümanlar olarak hakkı hakim kılma arzusu taşıyan her muttaki müminlerin yolunun üzerinde devamlı dikenler var olacaktır. Kendimizi ve ehlimizi cehennem ateÅŸinden kurtarmak için, Karşılığı cennet gülistanı olan ve ya Firdevs in tam ortasında peygamberle hasbihal etmek, ona komÅŸu olmak isteyenler o aÄŸaca tırmanmalı, ama ciddi bir ÅŸekilde dertlene bilinsin ki, tırmanıla bilinsin.
“Kimde mümin olarak ahireti isterse ve ona ulaÅŸmak için gereÄŸi gibi çalışırsa, iÅŸte bunların çalışmanın karşılığını veririz. (Ä°sra, 19)
YaÅŸadığımız bu coÄŸrafyada ve çevremizdeki kötülük yapan insanlara bakıldığında, hepsinin tek özelliÄŸi mahcubiyet duygusunu kaybetmiÅŸ olmalarıdır. Peygamber ÅŸehri olan Mekke’de bile Ä°slâm hakim deÄŸil, biz rahatlığını seven Müslümanlar, neme lazım mantığı ile kötünün iyisi, kızlarımız yarım yamalakta olsa, baÅŸlarını örtüyor, okusun, geleceÄŸini garanti altına alsın, yollar yapıldı, kıl beÅŸi kurtar başı mantığıyla, sadece taÄŸutu ret etmekle kurtulabileceklerini mi sanıyorlar acaba?
“O hanginizin daha iyi amel sergileyecek diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O, üstün mutlak galiptir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 2)
Bu ayette bakıldığına Allah’ın bizleri imtihan için yarattığını açık bir ÅŸekilde anlıyoruz. Ä°nsanı yaratıp başı boÅŸ bırakmayan Allah, yeryüzünde her kuluna farklı farklı imtihanlar verir. Fakat hesapta olmayan bir takım hadiseler, imtihanlar, çileler birbirini kovalar. Bu u musibetler karşısında kul gücünü imandan alarak Ä°slâm için kullanmak zorundadır.
Hiç unutamadığım ve hatırladığım kadarıyla Endonezya’da gerçekleÅŸen tsunamide pilotla ve muhabir havadan çekim yaparken, onca insanların helakını görünce aÄŸlayarak pilota sordu: “Aman Allah’ım! Bu insanlara ne olmuÅŸ böyle, nasıl bir suç iÅŸlediler de bu ÅŸekilde helak oldular?”
Pilot cevaben: “Onlar Müslümandı ve Müslüman ailelerin çocukları idi. Öyle bir hale geldiler ki aileleri söz geçiremez hale geldi. Erkekli kadınlı buluÅŸmalar olsun, ibadetlerden uzak bir hayat, hatta bu kızların baÅŸları örtülü, altları ise çıplaktı, daracık bir pantolon, giyinik ama çıplaklardı. KeÅŸke baÅŸları açık olsa da alt kısımları kapalı olsa idi, diye cevap verdi. Denizde suyun içinde cayır-cayır yandılar ve boÄŸulup helak oldular.“
Dünyanın ve Türkiye’nin durumunu özetlersek, iÅŸte bizlerde böyle bir ortamda yaşıyoruz ve elhamdülillah Müslümanım, bana deÄŸmeyen yılan bin yaÅŸasın mantığı ile ahireti arkaya atıp dünyayı önümüze alıyoruz.
“Ey insan! Kulluk için varsın, sen ilahi kudretin en mükemmel mucizesisin özüne dön, mevkin meleklerden daha makbul görünürken teklife muhatap tutulmuÅŸsun dikkat et! Ä°tikadını koru, yaÅŸadığın müddet boyunca kime kulluk yapman gerektiÄŸini unutma, dünyalık makam ve mevkileri için beÅŸ yılda bir halkın hatırını soranlar iÅŸleri bitince senin hayatın hiç kimsenin umurunda bile olmaz, onlar kendi makamını koruma derdine düÅŸerler, her gittikleri ülke ve ÅŸehirlerde beyler paÅŸalar gibi ağırlanmak isterler, hatta biz halkın üzerinden ne kadar kazanabiliriz hesabını yaparlar.”
Dünyanın dört bir yerinden insanlar Allah’ın (c.c.) beytine gelmiÅŸler, hepsi de “LEBBEYK ALLAHUMME LEBBEYK” diye Allah’ın huzurunda aÄŸlayarak yüzlerini yerlere sürüyorlar, öyle ki Mekke’de, Medine’de hiç kafir ve müÅŸrik yok sanırsın, halbuki çoÄŸunun tevhid le alakası bile yok. Sanki dünyadaki bütün insanlar toplanmış akın akın oraya gelmiÅŸ öyle muhteÅŸem bir hal ki hayran olmamak elde deÄŸil, herkes günahlardan arınmak için oradalar, fakat hakla batılı ayırt edememek, tevhidin olmaması çok üzücü, ‘O, mübarek yerlerde öyle insan seli var ki, yüce yaradan onlara hidayet verse, hakkı batıldan ayırt edebilseler, sadece oradaki insanlar Ä°slâm’ı getirmeye güç yetirebilirler Allah’ın izniyle. Ä°ÅŸte bu gibi durumlar inananlar için bir çilehanedir, bugün yaÅŸadığımız bu coÄŸrafyada kıyam ederek gasp edilmiÅŸ haklarını geri alma mücadelesi veren muttaki Müslümanlara Allah rızasını kazanabilmek için çektikleri elem dolu sıkıntıdan dolayı akla Bediüzzaman Hazretlerinin ÅŸu sözü gelmeli: “Defalarca elekten eleneceksiniz. Altın mısınız bakır mısınız diye. ” O yüzden dert etme, dua et. Kapkara zifiri bir gecede kara taşın üzerinde kara karıncanın ayak sesini duyan rabbin elbette senide iÅŸitir.
“O, Peygamber (s.a.s.) ki, kendisine ve ashabına, yapılan her türlü insan dışı muamelelere sabretmiÅŸ, hak yolundaki çilelere rahmet diye karşılık vermiÅŸ, hiçbir zaman pes etmemiÅŸ, korkmamış, usanmamış, Allah’ın dininden baÅŸka hiçbir ÅŸeyi dert edinmemiÅŸtir. Ashab da mallarını canların Allah yolunda sarf etmiÅŸler, bir olumsuzluk karşısında kendilerini suçlamışlar. Åžehid Seyyid Kutub’un dediÄŸi gibi onlar biliyorlardı ki “Allah’a giden yolun sorumluluÄŸunu bilen yolcular geri dönmez ve umutsuzluÄŸa kapılmazlar. Biz Müslümanlar olarak bir olumsuzluk karşısında kendimizi ve nefsimizi suçlayamıyoruz, ama onlarla aynı cenneti istiyoruz.”
Rasullullah (s.a.s.) davet için Taif’e gittiÄŸinde, Taif halkı azgınlığını ve taÅŸkınlığını sürdürmüÅŸ, ona olmadık eziyetler yaparak oradan çıkarmışlardı. Alemlere rahmet olan sevgili Peygamberimiz ise Taif’in dışındaki bir aÄŸacın gölgesinde oturmuÅŸ ve ellerini açarak semaya kaldırmıştı: “Allah’ım zayıflığımı, çaresizliÄŸimi, sana ÅŸikayet ediyorum. Bu saldırılar karşısında dayanamayışımı sana havale ediyorum. Sen zayıfların rabbisin, beni kime havale ediyorsun?”
O güzide insan, biricik ÅŸefaatçimiz, rahmet peygamberi azgın Taif halkını deÄŸil de, kendisini Allah’a ÅŸikayet ediyordu. HaÅŸa sanki suçlu onlar deÄŸil de, kendisiymiÅŸ gibi, ama hakiki Ä°slâm davetçileri aynı yolda hayatlarını sürdürmüÅŸlerdir.
“Yoksa siz sizden evvel geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete girebileceÄŸinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, sıkıntılar gelip çattı ki hatta peygamberleri beraberlerindeki müminlerle birlikte ‘Allah’ın yardımı ne zaman diyorlardı. Gözünüzü açın Allah’ın yardımı yakındır ÅŸüphesiz.” (Bakara, 214)
Özetleyecek olunursak soralım: ”Müslümanları bu hale getiren, onları yozlaÅŸtıran, Ä°slâm’ın özünden uzaklaÅŸtıran nedir?
Vahdet dini olan Ä°slâm da, bunca ayrılık, bencillik niye? Ve Müslümanları Ä°slâm’la tanıştırmanın, tevhide ulaÅŸtırmanın yolu ne olabilir? Bir tek yol geliyor akla o da cemaat. Ama nasıl cemaat?
Mescid-i Nebevi’yi düÅŸündüÄŸümüzde, ilk Ä°slâm devletinin umumi merkezi, ilim medresesi, ÅŸura meclisi, tebliÄŸ ve irÅŸad yeri, ibadet ve zikir mahalli, kulluÄŸun talim ocağı, fikir bahçesi, cemaat ruhunun diriliÅŸ ve teÅŸekkül fabrikasıdır. Demek ki camilerin bizim kültürümüzde ve tarihimizde büyük önemi vardır. En büyük gaye müminler arasında muhabbeti güçlendirmek, iyi ve kötü günlerde birlikte olmak, dertleri paylaşıp sorunlara hep beraber çözüm aramaktır. Ä°slâm’ın özü ortadan kalkarsa, görünüÅŸte kalabalık, fakat manada bom boÅŸ insanlar bize ne kazandırır ki? Gayemiz Ä°slâm düÅŸmanlarını sevindirmek olmamalı deÄŸil midir. Ä°nÅŸallah o camilere de, bir gün hakikatler girecektir. Çünkü hak gelmiÅŸ ilahi nurunu etrafa saçmıştır, inanıyoruz ki batılın yok olması da çok yakındır. Ama fedakarlık olmadan, çaba harcamadan, hiçbir güzelliÄŸe ulaşılmaz.
“Bir millet kendi nefislerinde olanı deÄŸiÅŸtirmedikçe, Allah da o toplulukta olanı deÄŸiÅŸtirmez.” (Rad, 11)
Müminin davası büyük, yolu dikenlidir, Mümin tembel ve gevÅŸek olamaz, çünkü bu dava hakla batıl savaşından ibarettir. Müslümana savaÅŸ açan Allah’a savaÅŸ açmıştır, Allah’a savaÅŸ açanın galip geldiÄŸi nerede görülmüÅŸtür. Dertsiz Müslüman, ÅŸehitsiz Ä°slâm olmaz. Ama halkın gözünde mümin sayılmakla beleÅŸten cennete aday nice insanlar vardır etrafımızda görmekteyiz de. O refahı bırakıp tevhidi kabul etmek çoÄŸu menfaatlerden vazgeçmek olacak ki, o yüzden inananlar hep azınlıkta olacak. Halbuki ey insan! Bünyen çok küçük ama sen Allah’ın çok mühim bir gayesisin, sen yeryüzüne gönderilmiÅŸ halifesin, tebliÄŸcisin, vel hasılı kulsun.
Öyle ki: Hayatın ibadet olabilmesi için yaptığımız her iÅŸin, attığımız her adımın, Allah’ın rızasına uygun olması gerekmektedir. Åžu var ki Ä°slâm garip baÅŸladı baÅŸladığı gibide dönecektir, ne mutlu o gariplere.
Allah’ın Rasülü (s.a.s.) Abdullah b Amr (r.a.)’ın rivayet ettiÄŸi bir hadiste ÅŸöyle buyurmaktadır: “Peki garipler kimdir ey Allah’ın Rasulü?“ denildi. “Pek çok insan içinde sayıca az olan Salih insanlardır; onlara isyan edenler, itaat edenlerden daha fazladır.” buyurdu.
Ümit ediyoruz ki zafer yakındır. Vadedilen günler biz inananları beklemektedir.