02 Aralık 2024 - Pazartesi

Son Sayı Başlıkları
Şu anda buradasınız: / TİH ÇÖLÜ SEVDALISI OLMAK
TİH ÇÖLÜ SEVDALISI OLMAK

TİH ÇÖLÜ SEVDALISI OLMAK ÂDEM KAHRAMAN

İnsan, Rabbine karşı pek nankördür.(1) İnsan; gözüyle görmesine, bütün olaylara şahit olmasına rağmen pek nankördür. Bu dinlerini tahrif edenlerin ve günümüzün insanlarının eylem ve söylemleri ile ortaya koyduğu bir gerçektir ki “Ey Musa sen ve Rabbin gidin savaşın’’ (2) zihniyetidir. Eğer zafer kazanırsanız biz sizinleyiz, yok yenilirseniz biz o akılsızlardan değildik deriz.

Şirkin ve küfrün egemenliğin de bir avuç iman eden insanların dönemlerindeki ve dönemlerimizdeki Firavunlara karşı kazanılan zaferler ve aleni; yani gözle görülür bir şekilde Allah’ın yardımını görmek ve hissetmek. Sihirbazların hezimeti ve sonrasında Firavun’un denizin ortasında boğulduğunu gör ve gerisin geri dön ve rabbine isyan et ve nankörlük yap. Seyyid Kutub bu olay için şöyle diyor: ”Bu keyfiyet aynı zaman da Müslümanlar içinde, tarihi örnekleriyle bir ikaz unsuru olur. Kendilerinden önce geçen ehli kitaba ait gerçekler önlerine konuyor. Böylece Allah Müslümanlara, hiç kimsenin karşı gelemeyeceği ve hiç kimsenin aksine hareket edemeyeceği kanununu da göstermiş oluyor(3). Bu tarihi olay Allah ile Hz. Musa‘nın kavmi arasında oluyor. Bugünde Hz. Muhammed ve kavmi arasında cereyan eden olaylar maalesef var. İnsanoğlu rabbine karşı pek nankörmüş. Bunun karşısında “Musa: Rabbim, ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum, artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır dedi. (4) Bu söz dönemin de Allah’ın yardımını görmüş insanlara karşı söylenen ve insanın gücünün tükendiği ve zayıf kaldığı bir anda Rabbine bir yakarışıdır. Bir Resulü bu hale getirmek onca mucize ve Allah’ın yardımını görmüş bir toplumun sergilemesi gereken bir davranış mıydı? Ama Allah dedi ya. “İnsanoğlu Rabbine karşı pek nankördür.” Bu nankörlüğün karşısında Allah onları kırk yıl Tih Çölü’nde şaşkın şaşkın gezdirdi. Nihayetinde o toplumdan kimse kalmadı. İman eden ayrı, yeni nesille beraber Allah’ın Resulü Rabbinin emrini yerine getirdi. İnanıyoruz ki bugün de bizle veya bizim nesillerimizle Allah dinini yeryüzüne hakim kılacaktır.

O dönemde Tih Çölü sevdalısı bir toplum vardı. Bugünde Tih Çölü sevdalısı iman iddiasında bulunan nice topluluklar var. Küfürle ve küfrün akidelerine yaşantılarına karıştıranlardan ayrılmayan. Ayrılmayı teklif olarak bile duymak istemeyen bir toplulukla iç içeyiz. Ve onlara ilahi mükafat kırk yıl yasaklanmıştı ki nesil değişmesi ile düzeldiler. Bugün bir asır geçmesine rağmen üç veya dört nesilde hala düzelemiyoruz. Vermemiz gereken mücadelede İsrailoğulları gibi bahaneler arıyor, mazeretler sunuyoruz. Buna rağmen de biliyoruz ki ne bahanelerimizin nede mazeretlerimizin Allah katında hiçbir değeri yoktur. Hesap gününde de bize yarar sağlamayacaktır. Bu konuda İbn Kesir şöyle diyor: “Musa (a.s.) aralarındaydı ve onlara düşmanlarına karşı zafer ve galibiyet müjdesi veriyordu. Üstelik onlar, Allah’ın, düşmanları Firavun’a verdiği ceza ve azaplara, onu ve ordusunu denizde boğmasına şahid olmuşlar, sevinsinler diye bunlar gözleri önünde cereyan etmişti. Bu hadiselerin üzerinden fazla bir zaman geçmemiş olmasına rağmen onlar teçhizat ve sayı bakımından mısırlıların onda biri bile etmeyen bir halkla savaşmaktan kaçınıyorlardı. Böylece onların bu iğrençlikleri avamı ve havasıyla herkesin önüne serildi ve gecenin kapatamayacağı ve gölgenin örtemeyeceği bir şekilde rezil rüsva oldular. Onlar hala cehaletleri içinde yürümekte, sapkınlıkları içinde şaşkın halde yaşamaktadırlar. Allah’ın buğzettiği kimseler ve Allah’ın düşmanları oldukları halde bir de, “Biz Allah’ın oğulları ve dostlarıyız” derler. Oysa Allah onları domuzlara ve maymunlara çevirerek yüzlerini iğrençleştirmiş, kızgın ateşli cehenneme girinceye kadar kendilerinden ayrılmayacak lanete duçar etmiştir. Orada da ebedi kalacaklarına hükmetmiştir.” (5) Yani sonucu biliyoruz öyle mi? Buna rağmen mi böyle başı boş yaşıyoruz? Hayatı bir oyun ve eğlenceden ibaret zannediyoruz?

Gerçekten insanoğlu Rabbine karşı pek nankördür. Allah “Üzerinizdeki nimetimi hatırlayın” diyor. (6) Bu ayetle alakalı İmam Kurtubi şöyle diyor: “Yüce Allah tarafından onların (Resulullah’ın çağdaşı olan Yahudilerin) geçmişlerinin Hz. Musa’ya karşı direndiklerini ve ona isyan ettiklerini beyan etmektedir. İşte bunlarda Muhammed (s.a.s.) karşı aynı tavırları sürdürmektedirler. Bu Hz. Muhammed’e bir tesellidir. Yani ey iman edenler, hem Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın, hem de Musa’nın başından geçen olayı hatırlayın.” (7) Baktığımızda şu uyarıları fark ediyoruz: Allah’ın üzerimizdeki nimetini, bu nimetin karşılığında yapmamız gereken mücadeleyi ve mücadelenin sonunda Allah’ın vaat ettiği mükafatı kazanmayı arzuluyoruz.” Bu üç maddeyi biraz izahat etmeye gayret edelim.                                   

Allah’ın Üzerimizdeki Nimeti

Bu nimet şüphesiz ki imandır. İman kuru bir iddiadan ibaret bir olay değildir. “İnsanlar, ‘inandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.”(8)

İman dediğimiz vakıa nedir? Bir kural ve kaidesi var mıdır? Bunu kim belirler ve bu iddiayı kim kabul veya reddeder? Bu ve benzeri sorulara elbette “inandık” diyenler Allah diyeceklerdir. “Onun inanılmasını istediği şeylere inanmak ve tasdik etmeye iman” diyeceklerdir. “Onun kanun ve nizamını Allah belirler” diyeceklerdir. Bunları da bize “gönderdiği Kitab’ta ve Resulullah’ta en güzel örnekle bildirmiştir” diyecekler. Öyleyse bize ne oluyor Müslümanlar?! Taştan ve tahtadan putları kırmayı ne için bıraktık? Allah’tan başka kanun koyan Daru’n-Nedve’lere karşı amansız bir akide savaşını neden bıraktık. Allah’ın üzerimizde olması gereken nimetini neden gizli ve kapalı kapılar ardına saklar olduk. Aldığımız maaşa ve edindiğimiz makamlara karşı zaaf gösterdik de Allah’ın ayetlerini şirk toplumuna okuyacak erdemi neden kaybettik. Allah’ın nimeti üzere bir ölüm beklememiz gerekirken bizden istenmeyen ve değeri olmayan dünya ve içindekilere daldık durduk. Ve nihayet olarak ölüm bize gelmeden önce Allah’ın üzerimizdeki bu nimetini onun istediği ve emrettiği gibi kabul edelim ve nimeti ona has kılalım. 

İmandan Sonra Yapmamız Gereken Mücadele

Evet bize yol gösterecek emirler bir bir Resulullah’a bildiriliyor: “Oku, seni yaratan Rabbinin adıyla oku” diyor Allah (c.c.) (9) Oku ki kendini tanı. Kendini tanı ki seni yaratanı tanıyasın. Seni yaratanı tanı ki ona kulluk edip onun emirlerini savunasın. Ve mazeretleri ortadan kaldıran, cahilliği gideren bir emir daha:  “Ey örtüsüne bürünen resul kalk ve insanları uyar.” (10) O ve ona iman eden bir avuç insanın azlığına ve savunmasızlığına bakmaksızın imanın gereği üzere davet yapmaları. Bu davet de önce kendi nefislerinde başlıyor sonra kıtaları aşıyor ama yine de durmak yok. Ta ki ölünceye kadar. Ve bir emir daha geliyor: “Yeryüzünde fitne kalmayıp din Allah’ın oluncaya kadar Allah yolunda cihat edin.”(11) buyruğu. Bu yüzyılda ne oldu bu emirlere ki, yeryüzündeki fitneler artıyor azalmıyor. Allah’ın bir kısım emirlerini yerine getiriyorlar da namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetleri imanın gereği olarak yapıyorlar da diğer emir ve nehiylerinden sırt çeviriyorlar. Bunu da “fitne çıkmasın diye yapıyoruz” diyorlar. Bunu da “ümmetin maslahatı için yapıyoruz” diyorlar. Peki bu imtihan da, bu kullukta bize rehber olarak Resulullah bırakılmadı mı? O zor günler de ve zorluklar altın da neler yaptı. Cazip teklifleri nasıl karşıladı. Bir dönemde yapılan işkencelerden dolayı “imanımı kaybetmekten korkuyorum ey Allah’ın Resulü” diyen ashabına nasıl bir maslahatı ortaya koydu. Vallahi bakıyoruz ki imtihan kızışıp zorlandığında cennetin kapılarının açılıp, köşklerinin imar edilip ve hurilerin bize süslenip beklediğini biliyoruz. Ve şu nasihatle karşı karşıya kalıyoruz: “Siz, sizden öncekilerin çektiğini çekmeden cennete girivereceğinizi mi zannediyorsunuz?” (12) diyor Allah (cc). Ve bugün aldatıcıların süslü sözlerine bakmamamızı, kanmamızı, aldanmamamızı iyice anlıyoruz. Rabbim bize gereği gibi kulluk etmeyi nasip eyle.

Allah’ın Vadettiği Mükafatı Kazanmak

Bazı ayet ve hadislere baktığımızda öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki o olaya ve vakaya hayran kalıyoruz. İşte bende istiyorum diyoruz. Ama gel gelelim o işleri yapmaya veya vakaya sabretmeye gelince gerisin geri vazgeçiyoruz. Konunun başında zikredilen Yahudilerin yaptığı gibi yapı veriyoruz. Oysa ki Allah “Sabredin, Allah sabredenlerle beraberdir.”(13) buyuruyorken. Topluma baktığımızda “namaza sabırla devam edin” diyen insanların “sakın ha Allah yolunda cihat etmeyin” dediklerini görüyoruz. “Oruca sabredin” diyen sözde hocaların sakın “ha devlet yönetiminde İslam ahkamının olması gerekliliğini gündeme getirmeyin” sözleri ile karşı karşıyayız. İşte akıl sahipleri için yolunu aydınlatacak ilahi vahiy ve nebevi sünnet. Yol budur. Mükafata giden yolcunun rehberi budur. Aldatıcıların vaatlerini vahiyle tartmazsak; sakalı, mevki ve makamı, kendisine tabi olan insanların çokluğu ve din konusunda sanki kendisine verilmiş ceza ve mükafat dağıtma işi, insanları Allah katında koruma (haşa) işi ve buna benzer vasıf ve sözlerle bizi de aldatırlar. Ve sonucumuz mükafat değil de ebedi bir ceza ve azap oluverir.

Cennet nimetlerini sayfalara sığdıramasak da neyden korunmamız gerektiğini ve nasıl korunmamız gerektiğine biraz olsun değindik. Rabbimizden niyazımız şudur ki kendimi, ehlimi ve zürriyetimi koruyacak bir iman ve uyanış. Yaşadığımız çağlarda gerek İbrahimi bir duruş, gerekse Muhammedi bir mücadele içerisinde bir nefer ola bilmektir. Rabbim bize ve size nasip eylesin.

KAYNAKLAR

1. Adiyat Suresi, 6.                                                                                                                           2. Maide Suresi, 24.                                                                                                                          3. Fizilali Kur’an Tefsiri, c.4, s.167.                                                                                                    4. Maide Suresi, 25.                                                                                                                              5. Tefsiru’l-Kurani’l-Azim, c.3 s.519-520.                                                                                               6. Maide Suresi, 20.                                                                                                                          7. el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, c.6, s.146-147.                                                                                           8. Ankebut Suresi, 2.                                                                                                                         9. Alak Suresi, 1.                                                                                                                                     10. Müddesir Suresi, 1-2.                                                                                                         11. Enfal Suresi, 39.                                                                                                                         12. Bakara Suresi, 214.                                                                                                                           13. Bakara Suresi, 153.

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul