Ä°lk insanın ilk peygamber, ilk peygamberin de ilk insan olduÄŸunu biliyoruz. Allah'ın insanı yarattığı andan itibaren ona hakikati gösterecek, hakikati öÄŸretecek, istikameti gösterecek Peygamberler göndermiÅŸ ve kitaplar indirmiÅŸtir. Allah insanı kulluk için yaratmıştır. (Zariyat Suresi, 56)
Ä°nsanın vazifesi Allah'a kulluk etmektir. Allah, insanın bu vazifeyi yerine getirebilmesi için ona birçok nimetler lütfetmiÅŸtir. Görmesi için göz, duyması için kulak, düÅŸünmesi için akıl, idrak etmesi ve anlaması için kalp vermiÅŸtir. DoÄŸru düÅŸünmesi ve doÄŸruyu idrak edebilmesi için de Peygamberler ve kitaplar göndermiÅŸtir.
Peygamberler sadece hakikati tebliÄŸ etmekle kalmamışlardır, aynı zamanda o vahyin kastettiÄŸi manayı beyan etmiÅŸlerdir, her peygamber aynı zamanda mübeyyindirler. Sadece beyan etmekle de kalmamışlardır. Vahyin anlamını insanlara talim etmiÅŸlerdir, her peygamber aynı zamanda bir muallimdir. Sadece talim etmekle de kalmamışlardır, peygamberler vahyin anlamını insanların kalplerinde inÅŸa etmiÅŸ onları irÅŸad etmiÅŸlerdir, onları tezkiye etmiÅŸlerdir. O yüzden baktığımızda tarih boyunca vahiy ile peygamber, din ile peygamber et ile tırnak mesabesinde olmuÅŸlardır ve biz tarih boyunca hiçbir vakit peygamber gönderilmemiÅŸ bir topluma rastlamıyoruz. "Her millet için mutlaka bir uyarıcı peygamber bulunmuÅŸtur" (Fatır 24), "Biz her kavme Allah'a ibadet edin taÄŸuta kulluk etmekten kaçının diye tebliÄŸ etmesi için bir peygamber göndermiÅŸizdir" (Nahl, 36)
Allah vakti geldiÄŸinde bu peygamberlik müessesesini bitirmek istemiÅŸtir ve bunu mühürlemiÅŸtir. Mühürleyen Allah'tır, mühür ise Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Peygamberimiz (s.a.s.) peygamberlerin sonuncusudur.
Allah, Peygamberimiz ile ilgili ona nasıl ittiba edeceÄŸimiz ile ilgili birçok ayet indirmiÅŸtir. Onlardan üç tanesini Ahzab Suresi’nin 56. ayeti doÄŸrultusunda zikretmek gerekir. Nisa 80, Ali Ä°mran 31 ve Ahzab 21 ayeti kerimeleri. Bu ayetler kıyamete kadar her mü'min ile Peygamberimizin iliÅŸkisini anlatmıştır.
Rabbimiz adeta Peygamberimizin unutulmasını istememiÅŸtir. Peygamberimizin vefatından sonra insanların peygamber düÅŸüncesinden, fikrinden uzaklaÅŸmasını istememiÅŸtir. Bunun için de Ahzab Suresi’nin 56.ayetini indirmiÅŸtir.
"Allah ve melekler Peygambere salat ederler. Ey iman edenler! Sizde O Rasule salat edin"
Bu ayetin iniÅŸ maksadı, insanlarla peygamberler arasındaki iliÅŸkiyi canlı tutmaktır. Allah'ın salat ve selamı, peygamberini düÅŸmanlarına karşı desteklemesi ona yardım etmesi, sekinet vermesi, ihtiyaç duyulduÄŸunda onu görünmeyen ordularla desteklemesidir. Meleklerin Salat ve selamı ise dilleriyle salat ve selam etmeleri ve Bedir'de Uhud'da olduÄŸu gibi yalın kılıç inip onu desteklemeleridir. Biz mü'minlere gelince bizim salatımız ve selamımız ise nasıl olacak, bu ayet indiÄŸinde Ashabı Kiram Peygamberimizin yanına gelmiÅŸler ve demiÅŸler ki: “Ya Resulullah, Allah sana böyle bir ayet indirmiÅŸ, biz sana nasıl Salat ve selam edeceÄŸiz?” Peygamberimiz onlara bir cevap veriyor ama önce burada bir incelik var ondan bahsedelim. Ashabı Kiram bir ayet indiÄŸinde “Biz önce bir düÅŸünelim, gramatik açıdan bir deÄŸerlendirelim ve bunun üzerine bir kanaate varalım da peygambere salat ve selam ederiz” diye düÅŸünmemiÅŸler, bir ayet inmiÅŸ ve koÅŸarak Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmiÅŸler. Oysa Kur'an onların dili ile iniyordu ve onlar Arap dilinin inceliklerini çok iyi biliyorlardı.
Kur'an'ı anlamak için ashabın hayatına baktığımızda, onların Ä°slam'ı anlaması Peygamberimizden kitaba doÄŸru olmuÅŸtur. Bugün de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin sünnetinden yeniden kitaba doÄŸru olması gerekir. Çünkü Peygamberimiz birilerinin iddia ettiÄŸi gibi sadece tebliÄŸci, haÅŸa postacı deÄŸildir. Kur'an'a baktığımızda Peygamberimizin, "Ä°nsanlara kendilerine indirildiÄŸini açıklaman için ve düÅŸünüp anlasınlar diye sana bu Kur'an'ı indirdik"(Nahl, 44) buyurmuÅŸtur.
Aynı zamanda "Kitabı ve hikmeti insanlara öÄŸretmek için" (Bakara, 129) bir muallim olduÄŸunu, Ahzab Suresi 21 ayet ile beraber deÄŸerlendirildiÄŸinde bir numune, vahyin maksadını tatbik eden bir uygulayıcı olduÄŸunu görüyoruz. Ashab-ı Kiram Peygamberimizin yanına geldi ayetin maksadını anlamak ve öÄŸrenmek için.
Aslında Kur'an Müslümanlığı dediÄŸimiz zaman, “ben Kur'an Müslümanıyım” dediÄŸim zaman ÅŸunun anlaşılması gerekiyor. Mesela size ÅŸu anda ne yapıyorsunuz desem, siz de bana: “Lut Gölü’nün kenarında, Lut Kavmi'nin helak olduÄŸu yerde onların kalıntılarını inceliyoruz” deseniz. Bende size desem ki: “Kur'an Müslümanı olun, sizin orada ne iÅŸiniz var.” Siz bana deseniz ki: “Bizi buraya Kur'an gönderdi. Çünkü Kur'an buyurdu ki "Yeryüzünde gezin bakın Allah'ı yalanlayanların akıbeti ne oldu." (Rum Suresi 42)
Yerin ve göÄŸün yaratılışı hususunda düÅŸündüÄŸünüzü gördüÄŸümde, size desem ki: “Kur'an Müslümanı olun. Ne düÅŸünmesi, ne tefekkürü?” Siz bana dersiniz ki: “Kur'an bize tefekkür etmemizi söylüyor, çünkü Allah buyuruyor ki: "Yerin ve göÄŸün yaratılışında gece ve gündüzün peÅŸ peÅŸe geliÅŸinde akledenler için ayetler vardır." (Ali Ä°mran, 190)
Nasıl ki helak olmuÅŸ bir kavmin kalıntısını incelemeniz ve kainatın yaratılışı hakkında düÅŸünmeniz sizi Kur'an'ın yönlendirmesi ve Kur'an'a iman etmenin bir gereÄŸi oluyor ise ve bunu yapanlara: “Kur'an Müslümanı olun” demek nasıl abes ve gereksiz ise aynı ÅŸekilde peygamberimizin sünnetine uyanlara da, “Kur'an Müslümanı olun” demek de aynen abes ve gereksiz bir ÅŸeydir. Çünkü, Kur'an aynı ÅŸekilde bizi Peygamberimize yönlendiriyor:
"Kim Peygambere itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiÅŸtir." (Nisa, 80)
"De ki: EÄŸer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin." (Al-i Ä°mran, 31)
"Ahiret gününe inanan ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Rasulü’nde çok güzel örnekler vardır." (Ahzab, 21)
“Ben Kur'an Müslümanım” diyen kiÅŸinin Kur'an'ı anlayarak ve yaÅŸamak noktasında ilk müracaat edeceÄŸi ÅŸey Peygamberimizin ahlakı, onun sünnetidir. Ashab da öyle yaptılar, ayetin manasını öÄŸrenmek için Peygamberimize geldiklerinde, “Biz sana nasıl salatu selam getirelim” dediklerinde, Peygamberimiz “Allahümme salli ala Muhammed deyin” dedi.
Peygamber Efendimiz, farklıdır. Biz o farka nasıl yaklaşırız?
Birincisi: Dilin salavatı.
Rabbimize yakınlaÅŸmamız için Kur'an'da bir kavram var, salat yani namaz. Alak Suresi’nde Rabbimiz, "Secde et ve yaklaÅŸ"(Alak,19) diye buyurur.
Salat yani namaz, bizi Rabbimize yakınlaÅŸtıran, Efendimizin (s.a.s.) buyurduÄŸu gibi müminin miracı.
Kur'an-ı Kerim'de bizi Peygamberimize yaklaÅŸtıracak olan kelime de aynı kökten geliyor salavat.
Allah bize ÅŸah damarımızdan daha yakın, bizim bir ÅŸey yapmamıza gerek yok, o bize çok yakın. Sen Rabbine ne kadar yakınsın? Ne kadar secdenin, namazın farkındaysan o kadar Allah'a yakınsın. Ne kadar secdeden, namazdan uzaksan, o kadar Allah'tan uzaksın. Denklem bu.
Namaz olan salat müminin Miraç’ı ise salavat onun Ä°sra’sıdır. Peygamberimiz önce Ä°sra sonra Miraç yaptı. O zaman mümin için de Ä°sra olmadan Miraç hayaldir. Peygambere yaklaÅŸmadan, Allah'a yaklaÅŸmak mümkün deÄŸildir. Salavat ile yaklaÅŸacağız Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e.
Ashab anlatıyor: “Peygamberimiz bize, evimize gelir, selam verirdi. Biz onu duyardık ama seslenmezdik, ta ki üç sefer seslenene kadar. Çünkü senin selamına üç sefer mazhar olmak isteriz, senin selamın rahmet bereket ve maÄŸfirettir derlerdi.”
Salavatı ne kadar hayatınıza sokarsanız, salavatı ne kadar Peygamberimizi düÅŸünerek yaparsanız, hayatınızın deÄŸiÅŸtiÄŸini göreceksiniz.
İkincisi: Aklın salavatı.
Bu tefekkürdür, bilgidir, tanımaktır. Tanımazsan sevemezsin. Allah'ı da tanımazsan sevemezsin. Peygamberimizin hayatını tanıyın. Üzerinde dura dura tanıyın, ciÄŸerinize çeke çeke tanıyın. Çünkü bu hayat çok kısadır, her iÅŸi bitirecek, her bilgiyi öÄŸrenecek kadar uzun deÄŸildir. Ä°nsanı kurtaran bilginin hacmi deÄŸildir, insanı kurtaran içselleÅŸtirdiÄŸi, içine çektiÄŸi amel haline, yaÅŸam haline getirdiÄŸi bilgidir. Sonra bu kalbin salavatına sebep olur.
Üçüncüsü: Kalbin salavatıdır.
Kalbin salavatı, marifet akılda hasıl olunca kalpte muhabbet hasıl olur. Günde Peygamberimiz kalbimize defalarca uÄŸrar, bir ÅŸey olur. Hani bana her ÅŸey seni hatırlatıyor denir ya, bilgi olduÄŸunda, marifet olduÄŸunda Bu kalpte sevgi ve muhabbeti doÄŸurur.
Dördüncüsü: Davranışların, amellerin salavatıdır.
Peygamberimizin fiili sünnetlerini tatbik etmektir. Bu bir ruh doÄŸurur. Peygamberimize o zaman daha güzel salavat getirirsiniz, daha güzel marifet edersiniz, daha güzel muhabbet edersiniz ve daha güzel davranırsınız, bu böyle bir çember gibi dönüp durur.
Hz Fatıma (r anhuma)'nın hem aÄŸladığını hem de güldüÄŸünü görüyoruz. Peygamber Efendimiz hastalandığında kızı Fatıma'ya eÄŸilip kulağına bir ÅŸey söyledi ve Hz Fatıma aÄŸladı. Daha sonra Peygamber Efendimiz tekrar kızının kulağına eÄŸilip bir ÅŸeyler söyledi. Bu sefer Hz Fatıma güldü. Etrafındakiler dediler ki: “Ne oldu sana ya Fatıma, önce aÄŸladın sonra güldün.” Hz. Fatıma dedi ki: “Çünkü önce peygamber babam bana vefat edeceÄŸini söyledi. Ben de bunun için üzüldüm ve aÄŸladım, ardından bu sefer bana ailemden ilk baÅŸta kavuÅŸacak olan sensin dedi. Ben de buna güldüm.”
DeÄŸerli kardeÅŸlerim, düÅŸünebiliyor musunuz? Hazreti Fatıma vefat ettiÄŸinde 27 yaşında gencecik bir kadın, iki tane geride küçücük çocuÄŸu olan genç bir bayan. 27 yaşında öleceÄŸi haberini duyunca buna seviniyor. Çünkü Ehl-i Beyt, Peygamber Efendimizin ailesi, Peygamber Efendimizi ölümüne seviyordu. Ama bunun öncesi vardı, kız çocuklarının diri diri topraÄŸa gömüldüÄŸü bir coÄŸrafyada, kadınların mal gibi görüldüÄŸü bir zaman diliminde, onlara gerekli deÄŸeri verir, saygı ve sevgi de kusur etmez, onlara da Allah'ın kulları olduklarını anlatıp öÄŸretirseniz, o zaman ölecekleri için, Peygamberlerine kavuÅŸacakları için sevinirler.
Rabbimiz Peygamberinin adının silinmesine, unutulmasına rıza göstermedi. Bundan dolayı Ä°nÅŸirah Suresi’nde "Biz senin zikrini ÅŸanını yükselttik" (Ä°nÅŸirah, 4) diyor.
Ezan da yükseltmiÅŸtir, namazda tahiyyatla yükseltmiÅŸtir. Dünyada dört milyon caminin olduÄŸu tespit edilmiÅŸtir. Her gün beÅŸ vakit ezan okunmaktadır. 4 milyonla 5'i çarptığınızda 20 milyon kere Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın ismi “EÅŸhedü enne Muhammeden Resulullah” diyerek Allah'ın ismi ile birlikte zikredilmektedir.
Namazlarımızda tahiyyata oturduÄŸumuzda “Esselamu Aleyke Eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuhu” diyerek, son oturuÅŸta, kadede “Allahümme Salli Allahümme Barik” dualarını okuyarak her gün kıldığımız beÅŸ vakit namazlarımızda Rasulullah aleyhissalatu vesselam'i zikretmeye devam ediyoruz.
Ä°ÅŸte bunların hepsi Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'in Allah tarafından zikredilmesinin, zikrinin yüceltilmesinin tabii bir sonucudur. Peygamber Efendimiz aleyhisselam buyurdu ki: “UnutulmuÅŸ bir sünnetimi ihya etmek, bir hadis-i ÅŸeriflerinde bir ÅŸehit bir hadis-i ÅŸeriflerinde de yüz sevap verilir.” (Taberani, Mecmeul kebir; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid; Hakim, Müstederek) diye buyurmuÅŸtur.
Rabbimizden niyazımız odur ki Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın gerek bilinen, gerekse unutulmuÅŸ sünnetlerine sımsıkı sarılıp onu amel haline yaÅŸam haline getirmeyi bizlere nasip etmesidir.