İsrail işgal rejimine ait savaş uçakları 8 Mayıs 2023 Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece, gece yarısından sonra, karanlığın iyice çökmüş olduğu ve insanların henüz istirahate devam ettikleri saatlerde, Filistin’in batısındaki Gazze Şeridi’nin orta kesiminde yer alan Gazze şehrinde ve güney kesiminde yer alan Rafah şehrinde, İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı durumundaki Kudüs Tugayları’nın üç ileri gelen komutanının evlerini hedef alan saldırılar gerçekleştirdi.
Saldırıda Kudüs Tugayları’nın ileri gelen komutanlarından ve Askeri Meclis üyelerinden Cihad Şakil El-Gannam, Halil Salah El-Behtini ve Tarık Muhammed İzzuddin’in de aralarında bulunduğu 13 kişi şehit edildi. Şehit edilen diğer 10 kişi ise bu üç komutanın eşleri ve çocuklarıydı. Çünkü işgal güçleri söz konusu komutanları evlerinde, eşleri ve çocuklarıyla birlikte oldukları sırada, bütün aile fertleriyle birlikte hedef almıştı. Saldırıda ilk etapta birçoğu yine bu kişilerin yakın çevresinden olan 20-25 civarında şahıs da yaralandı ve bunların bazılarının durumlarının ağır olduğu açıklandı.
İşgalci Siyonist kendince bu saldırılarıyla direnişin komutanlarını hedef aldığı iddiasındaydı. Ancak onları henüz üç dört yaşlarında olan çocuklarıyla, genç kızlarıyla ve hanımlarıyla birlikte hedef almak suretiyle bütün aile fertleriyle birlikte katletmişti. Yüce Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla insanlara bildirdiği tevhid dininden uzaklaşarak, kendi kafalarına göre şekillendirdikleri anlayışları ve Siyonizm ideolojisini hayat nizamı olarak benimseyen katillerin bakış açısına göre bu gayet normaldi. Çünkü onlar artık Musa’nın gösterdiği yoldan çıkıp Firavunlaşanlardan olmuşlardı.
İşgalci Siyonistin böyle durup dururken ani bir şekilde saldırılar gerçekleştirmesinin amaçlarından biri Siyonist işgalcinin aylardan beri kendi içinde yaşadığı siyasi krizi dışarı taşımaktı. Çünkü işgalci Siyonist Netanyahu’nun “yargı reformu paketi” üzerindeki ısrarlı tutumu muhaliflerinin de kendisine karşı tepkilerinin devam etmesine neden oluyor, bu yüzden kitlesel eylemler, gösteriler, protestolar bir türlü son bulmuyordu. Bir ara Netanyahu’nun paketin işgal rejiminin parlamentosu durumundaki Knesset’e getirilmesini ertelemesi her ne kadar geçici bir sükûnet sağladıysa da Netanyahu’nun çevresindeki ırkçı takımın paket üzerinde ısrarı ve kendisinin de zaten paketi iptal etmeyip sadece parlamentoya getirmeyi ertelemesi muhalif kanadı ikna etmedi. Bu yüzden olaylar bir süre sonra kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Malum olduğu üzere Siyonist işgalci tam bir psikopat gibidir. Kendisi krize girdiği zaman hastalığının tedavisi için çare aramak yerine başkalarına saldırır. Siyonist psikopatın bu tür krizlere girdiği durumlarda hedefine yerleştirdiği zavallı ise istediği zaman hedefine yerleştirebileceğini düşündüğü mazlum Filistin halkıdır.
Bu arada işgalci Siyonist bir yandan kendi içinde kriz yaşarken diğer yandan Filistin’in Batı Yaka bölgesinde direniş eylemleri tırmanışa geçmişti. İşgal güçlerinin ve onların milis güç olarak kullandığı Yahudi yerleşimcilerin saldırıları, Netanyahu’nun kurduğu koalisyona ortak olan aşırı ırkçı Siyonist partilerin tehditkâr tutumları caydırıcı etki yapamıyordu. İşgal güçlerinin saldırılarına direnişçiler sürekli sert karşılık vererek onlarda ciddi sarsıntılara neden oluyorlardı. Bundan dolayı Netanyahu hükümeti nokta operasyonlarını yeniden başlatabilecekleri tehdidinde bulunmuştu.
Nokta operasyonları ile kastedilen ise direnişin siyasi veya askeri kanadının ileri gelenlerinin doğrudan hedef alındığı saldırılardır. Geçmişte direnişin pek çok ileri geleni bu türden saldırılarla şehit edildi ki bunların başında da Hamas’ın kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin’i, ondan sonra hareketin başına geçen Prof. Abdülaziz Rantisi’yi ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) eski genel sekreteri Ebu Ali Mustafa’yı zikredebiliriz. Ancak Filistin direnişi bu saldırılara karşı işgal güçlerine çok ağır darbeler indiren intikam eylemleri gerçekleştirdi. Bunun üzerine işgal rejimi bu operasyonları askıya almak zorunda kaldı. Bir ara yeniden denedi ama ödemek zorunda kaldığı bedel yine gayet ağır oldu ve tekrar vazgeçmek zorunda kaldı. İşgal hükümeti işte bu tehdit kartını tekrar devreye sokma işini denemek istiyordu.
İşgal güçlerinin 8-9 Mayıs gecesi sabaha doğru gerçekleştirdiği saldırıları da nokta operasyonları niteliği taşıyordu ve İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadının üç ileri gelen komutanının evleri hedef alınmıştı.
İşgal rejimi saldırının ardından Filistin direnişinin de karşılık vereceği beklentisi içinde olduğu için direnişin füzelerinin menziline giren yerleşim alanlarında ve şehirlerde ikamet eden işgalcilerin çoğu sığınaklara girme ihtiyacı hissetti. Ancak direniş bu kez farklı bir taktik uyguladı. Saldırının hemen arkasından karşı saldırıya geçmedi. Ama işgalciler direnişin her an saldırıya geçebileceği korkusu içinde olduklarından söz konusu yerleşim alanlarında ikamet edenler sığınaklardan çıkmaktan çekiniyorlardı ve bu da onlar açısından hayatı zorlaştırıyordu. Filistin direnişi işgalcilerin uzun süre sığınaklarda kalmaları durumunda psikolojik gerginlikler, stresler ve depresyonlar yaşadığını, dolayısıyla belli bir süreden sonra işgalcinin tahammül gücünün azalmaya başladığını bildiği için onları bir süre böyle korku ve belirsizlik içinde bekletmeyi denedi. Bunun, belli bir süreden sonra işgalcide direnişçilerin karşılık vermekten vazgeçtikleri, saldırılar karşısında bu kez sinmeyi tercih ettikleri kanaati oluşturması, böyle bir kanaatin oluşması durumunda sığınaklara kapananların çıkması, ardından maruz kalacakları ani saldırı karşısında da paniğe kapılmaları ve daha çabuk pes etmeleri ihtimali de vardı.
Bu yüzden direniş ilk saldırının ardından 35 saatlik süre içinde herhangi bir karşılık vermedi. Bu süre içinde işgalci Gazze’ye yönelik olarak daha başka bazı noktalara da saldırıda bulunma denemesi gerçekleştirdi.
Belirtilen süre geçtikten sonra direniş “Özgürlerin İntikamı” adını verdiği ve geniş bir alanda işgalcilere ait hedefleri vurduğu geniş çaplı karşı saldırı başlattı. Attığı füzelerden bazıları Akdeniz kıyısındaki Tel Aviv’e, Kudüs’te işgalcilere ait noktalara ve Nakab bölgesinin derinliklerine kadar ulaştı. Demir Kubbe savunma sistemi de füzeleri engellemede yeterince başarılı olamadı.
İşgal rejiminin başbakanı Netanyahu başlangıçta saldırıya devam edeceği ve anlaşmaya yanaşmadığı yönünde mesajlar verdi. Ancak diğer taraftan direnişin tahmin ettiği de gerçekleşti. Çünkü işgalci Siyonistler gerçekten paniğe kapılmışlardı. İşgalci bu saldırılarda askeri kayıplarını açıklamadığından askeri mekanizmayla ilgili hasarı tam bilinmiyor. Fakat Gazze çevresindeki Yahudi yerleşimcilerden 1 kişinin hayatını kaybettiği, onlarcasının yaralandığı, çok sayıda yerleşimcinin de kriz geçirdiği duyuruldu.
İşgalci, nokta operasyonlarında özellikle Kudüs Tugayları’nın komutanlarını hedef aldı. Bundan beklentisi, sadece Kudüs Tugayları’nın mücahitleriyle karşı karşıya gelmek, diğer direniş gruplarını oyunun dışında tutmaktı. Daha önce direniş cephesi, işgal rejimine karşı böyle bir taktik uygulamıştı. İşgalcilerin saldırılarında hedef alınan direniş hareketi tek başına savunma mücadelesi vermiş, diğerleri sadece lojistik destek vermekle yetinmişlerdi. Ama bu, söz konusu hareketin yalnız bırakılması değil Siyonist işgalciyi yanıltma amaçlı bir taktikti. Bu kez direniş farklı bir taktik uyguladı ve “Özgürlerin İntikamı” adı verilen operasyonda işgal güçlerine karşı, tüm direniş gruplarının temsil edildiği Direniş Ortak Odası tarafından yönetilen bir toplu harekat gerçekleştirildi. Direniş gruplarının böyle taktik değiştirerek ortak operasyon başlatmaları da Siyonist işgalciyi şaşırttı ve zorladı.
Sonuçta işgalci bu kez daha hızlı pes etmek ve ateşkes istemek zorunda kaldı. Böylece saldırıyla hedeflediğini gerçekleştiremedi ve Filistin tarafının direniş stratejisi işgal rejiminin saldırı ve yıldırma stratejisine baskın çıktı.
İşgalcilerin saldırılarında 6’sı İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı durumundaki Kudüs Tugayları’nın komutanlarından, 6’sı çocuk, 4’ü kadın olmak üzere 33 kişi şehit edildi, 147 kişi de yaralandı.
Siyonist işgal güçleri bu saldırılarında bazı aileleri topluca katlettiği gibi birçok evi de kasten yıktı. Ayrıca Gazze ahalisi üzerindeki ablukanın tesirinin artmasını sağlamak amacıyla kasten tarım arazilerini, çiftlikleri ve sulama tesislerini hedef alarak bölgedeki ahalinin gıda kaynaklarını imha etmeye çalıştı. İşgal saldırılarında tarım arazilerinin ve çiftliklerin kasten hedef alınması, çok sayıda ağacın, sebze yetiştirilen geniş arazilerin ve besi hayvanlarının zarar görmesine sebep oldu. Sulama mekanizmasının zarar görmesi de uzun bir süre sulama sisteminin tam kapasiteyle ve düzenli bir şekilde çalışmamasına sebep olduğu için sebzeler büyük zarar gördü. Bu da tabii ki bazı gıda ürünlerinin azalmasına ve pazarların olumsuz etkilenmesine yol açtı.
İşgalci Siyonist bir yandan Gazze üzerindeki ablukayı sürdürürken diğer yandan bölge ahalisinin özellikle gıda ihtiyaçlarıyla ilgili ürünlerini ve kaynaklarını imha etmek suretiyle ablukanın tesirinin, fakirleşmenin, gıda maddelerinin tedariki konusundaki sorunların daha da artmasına, açlık probleminin yaygınlık kazanmasına sebep olmaya çalıştı. Bu da Siyonist vahşetin Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşının hiçbir ahlaki değere ve savaş hukukuyla ilgili hiçbir kurala riayet etmediğini gözler önüne sermesi açısından ibret vericidir.
Fakat ne yazık ki küresel güçler Siyonist işgalcinin bu saldırgan ve vahşi ruhu karşısında hep sessiz kalmayı tercih etmekte, hatta onu bu savaşta haklı çıkarmaya çalışmaktadır.
İşin gerçeğinde Siyonist işgal rejimi Filistin toprakları üzerindeki gayrimeşru işgalini sürdürmeye çalıştığından bu savaşın haksız olan tarafıdır. Bununla birlikte savaşta hiçbir ölçü ve sınır tanımadan, direniş liderlerini hedef aldığı iddiasıyla onların ailelerini topluca imha etmek, henüz bebeklik yaşındaki çocuklarını hunharca katletmek suretiyle tam anlamıyla vahşet sergilediği halde küresel sistem onu “meşru bir devlet” olarak muhatap alabilmektedir.