Küresel sermaye ve emperyalizmin merkezi haline gelen Çin dünyada en çok insan haklarını ihlal eden ülkelerin başında gelir. Hiçbir insanı değere ve evrensel hukuka saygısı olmayan Çin özellikle Müslüman Uygur Türklerine yönelik baskı ve zulmünü her geçen gün daha da artırıyor. Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanları yok etmek, topraklarından çıkarıp başka ülkelere sürmek, kalanları da köleleştirip tarihinden ve dininden uzaklaştırmak istiyor. Köklerinden uzaklaştırılamayan Uygurluların kendilerine sorun çıkaracağı fikri Çin’in resmi devlet politikasına dönüştürüldü.
“Bir Yol Bir Kuşak” projesinin yürürlüğe girmesiyle Uygur Özerk Bölgesine ve Müslüman halklara yönelik şiddet, baskı, sürgün, öldürme, tecrit kamplarına alma ve kendi adına casusluk yapma çalışmaları hız kazandı. Uygurlularının hemen hepsi potansiyel düşman(!) ve tehlikeli olarak görülüyor. Halkın arasına giremeyen Çin rejimi Uygurluları aileleriyle tehdit ederek ajanlık yapmaya zorluyor. Bu durum işgal edilmiş Doğu Türkistan’da uygulandığı gibi yurtdışında yaşayan Uygurlular arasında da yaşanıyor. Annesi, babası, kızı, oğlu veya ailesinden herhangi birisi yakalanıyor ve ona “Çin işkencesi” dediğimiz vahşice taciz, tecavüz ve türlü işkence edilerek kişinin seyretmesini sağlıyorlar.
Vahşi işkence sahnesi esnasında kişiye Çin rejimi adına ajanlık yapıp yapmayacağını soruyorlar. Bu esnada canlı internet görüntüsüyle Çinliler kurbana insanlık dışı işkence ederek, ajan yapmak istedikleri kişiyi seyretmek zorunda bırakıyorlar. Bazı Uygurlu Müslümanlar anne veya babasını kurtarmak için muhbirlik teklifini kabul etmek zorunda kalıyor. Kurban hapiste veya toplama kamplarında tutuluyor. Söz konusu kişi veri akışı sağladıkça kurbanla telefonla konuşma hakkı sağlanıyor.
Hukuksuz ve tamamen şantaja yönelik toplanan delillerle bir başka masum Uygurlu Türk tuzağa düşürülüyor ve “düşman” olarak görülen kişilere suikast, öldürme veya zehirleme gibi vahşice yöntemler uygulanıyor. Hedefteki kişiler ortadan kaldırılıncaya kadar bu pis döngü devam ediyor. Çocuklar ise ailelerden koparılıp farklı bir alanda tamamen Çinli gibi yetiştiriliyor. Kampa alınan çocuk bir daha ailesiyle asla görüştürülmüyor.
Hapishane veya toplama kamplarında ne kadar Uygurlu ve farklı Müslüman milliyetlerden rehin olduğu bilinmiyor. Ancak bazı insan hakları savunucularının ifadelerine göre iki milyon civarında insan hukuksuz bir şekilde toplama kamplarında tutuluyor. Çin her şeyi inkâr ettiği gibi toplama kamplarının olmadığını da iddia ediyor. Kamplarda tutulan kişilerin adları siliniyor. Herkesin bir numarası var ve o numarayla anılıyor.
Ölüm Kamplarında Uygurlulara “Çin İşkencesi” Yapılıyor
Kamplarda Müslümanların kimlikleri ve inançları yok edilmeye çalışıyor. Bir nevi robot bir insan oluşturmak istiyorlar. Farklı insan hakları kuruluşlarının raporlarına baktığımızda tüylerimizi ürperten işkence yöntemlerinin uygulandığını görüyoruz. Çinli gibi düşünmeyen kişilere tecavüz, işkence, yemek cezası, uykusuzluk, pis lağım ve tuvaletlerin çıplak elle temizletilmesi, güneşin altında kafes hapsi, susuz bırakılma, gece soğukta bırakılma, Filistin askısı, kaplan sandalyesi, tırnakların çekilmesi, cinsel organlara elektrik verilmesi, yaralara tuz bastırılması, boyun ve ayaklara zincir vurulması, domuz bağı ve çıplak bırakılma gibi insanın aklının almayacağı türlü işkencelere maruz bırakılıyorlar.
Bir kısım Uygurlu Müslüman bu işkencelere dayanamayıp hayatını kaybediyor. Kamplarda ölenlerin kayıtları yok. Ölenler bildirilmiyor ve naaşları ailelere verilmiyor. Bu kamplara giren kişilerin geneline yakını kayıp durumdadır. Ölmeden kamplardan çıkanlar ise ya aklını kaybetmiş veya ağır hasta olarak ya da ajan olarak çıkıp masum Uygurluların arasına karışıyor, elde ettiği yalan-yanlış bilgileri işkenceci Çin rejimine bildiriyor.
Ülkemizde de bulunan Çinliler ve Uygurluların bazıları Çin rejimi adına casusluk yapmaya zorlandığı bilinen bir gerçektir. Hemen hepsi Doğu Türkistan’da bulunan ailesiyle tehdit ediliyor. Bundan dolayı Uygurlular arasında her zaman bir telaş ve güvensizlik vardır. Oysa önceden Uygurlular birbirine karşı son derece merhametli ve iç içe geçmiş bir hayat yaşarlardı. Çin Uygurluların arasına ajanları sokarak birbirleriyle olan iletişimi ve etkileşimi de ortadan kaldırmış oldu.
Yapay zekâ tarafından oluşturulan bir programla yolda yürüyen veya dükkanında bulunan kişi söz konusu kamera tarafından izleniyor. Yapay zekâyı tasarlayan Çinlinin kriterlerine uymayan kişiler derhal derdest edilip ölüm kamplarına götürülüyor. Çinliler her ne kadar bu yerlere eğitim kampı demiş olsa da burada Hitler’in, Mao’nun, Stalin’in, Mussolini’nin, Siyonist İsrail’in ve hatta belki Firavunların dahi yapmadığı işkence ve beyin yıkama işlemi yapılıyor.
Hedefleri Doğu Türkistan’ı Çinlileştirmek
Ümmetin bir parçası olan Uygurluların üzerine resmi kullanımda olmayan kimyasal ilaçlar deneniyor. Bazı kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre yüzlerce masum Uygurlu bu kamplara alındıktan birkaç yıl sonra şuurunu kaybetmiş halde sokak ve caddelerde dolaşmaktadır. Söz konusu kişiler adını bile unutmuş, geneline yakını kamplarda kendisine verilen kod numarasını biliyor. Bazısı o kodu bile unutmuş durumda.
Aklını ve şuurunu kaybeden bu masumları aileleri hastanelere götüremiyor. Götürse de tedavisi yok. Böyle hukuk dışı yollarla zalim Çin rejimi Müslüman Uygur Türklerini peyderpey ortadan kaldırıyor. Amaçları işgal ettikleri Türklerin ata yurdunu tamamen Çinlileştirmek. Böylece bölgeden yapmak istediği ithalat ve ihracatını kolayca yapabilecekler. Bölgede Uygurlu kalmazsa yerlerine Han Çinlilerini doldurup ayrıca ülkedeki Müslümanları yok etmiş olacaklar.
Çin’in Türklere yönelik tarihi kini ve düşmanlığı bilinen bir gerçektir. Tarihin intikamını Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur, Özbek, Kazak ve Kırgızlardan alıyor. Çin ülkedeki azınlıklara hiçbir zaman hoşgörü göstermedi, göstermez. Hemen hepsiyle sorunu vardır. Ancak Uygurlara yönelik düşmanlık diğerlerine göre farklıdır. Diğer azınlıkların birçoğu Çinlileştirildi. Doğu Türkistan’ı ve Uygurluları 1949 yılından beri kendilerine benzetemedi. Hem Türk hem de Müslüman köklerine sıkıca sahip oldukları için bu necip millete karşı Çin’in düşmanlığı gittikçe arttı.
Türkiye ile ilişkileri sözde geliştirmeye yönelik sinsice faaliyet gösteren Çin hiçbir zaman dürüst devlet olmadı. İşi gücü hep hile, yalan-dolan. Güvenimizi kazanmak için Türkiye’de okumak isteyenlere imkân ve izin verdi. Birçok Uygurlu öğrenci Türkiye bursları vasıtasıyla, bir kısmı da kendi imkanlarıyla ülkemize gelerek farklı üniversitelerde okuyup döndüler. Bir kısmı farklı birimlerde çalışmaya başladı. Öğrenciler ve aileleri yıllarca Çin istihbaratı tarafından gözetlendi. Konuşmalar, görüşmeler, eş ve dostlar kayıt altına alındı. Görende ortada illegal bir örgüt olduğunu zannedecek. Resmi yollardan İslam ülkelerine ve ülkemize gelip okuyan ve sonra yurduna dönen öğrenciler ve aileler hep potansiyel düşman gibi algılandı.
Ülkemizde Okuyan Öğrenciler Düşman Olarak Algılanıyor
Öğrenciler ülkemizde okuduğu zaman Çin elçiliği, konsolosluk ve farklı ajanlar tarafından gözetim altında bulunuyordu. Söz konusu öğrenciler çekincelerinden dolayı Türk STK ve kuruluşlarla doğru dürüst görüşme dahi yapamadı. Yani hemen hiçbirinde zerre şüphe ve yasadışı bir durum olmamasına rağmen düşman gibi her hareketleri izlendi. “Bir Yol Bir Kuşak Projesi” hayata geçirilmeye başlayınca ilk önce bu öğrenciler çalıştıkları yerlerden gizli servis tarafından alınarak aylarca bilinmeyen gizli kamplarda sorgulandı.
Gözaltına alınan onlarca kızdan hala haber yok. Nerede oldukları, ölü veya sağ olup olmadıklarını kimse bilmiyor. Erkeklerden bazıları sakat olarak yarı ölü gibi yaşıyor. Bazısından ise, kızlar gibi haber yok. Bunlara yöneltilen tek suçlama var Türkiye ile irtibatlı olmaları. Öğrencilerin resmi olarak Türkiye’ye gelmelerini sağlayan Çin bu kez “Neden Türkiye’de okudun?” diye suçlamada bulunuyor. Alınan diplomalar ise iptal edildi.
Çin rejimi iki yüzlü siyaset izlediği için Türkiye devletine yönelik açıktan hiçbir töhmette bulunmuyor. Hatta Türkiye istemediği halde “terörle mücadele” adı altında onlarca rapor vermektedir. Bebek katili PKK terör örgütünü bahane ederek sözde ülkemizle terör konusunda ortak çalışma yapmak istediğini belirtiyor. Bütün raporlarda Doğu Türkistanlı masumları fişleyip “terörist” diye bize bildiriyor. Oysa aracılar vasıtasıyla Çin’in PKK’ya yardım ve yataklık yaptığı bilinen bir gerçektir. Tarih boyunca Çin hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermedi. Maske tarihlerinin ve kültürünün bir parçasıdır. Bundan dolayı folklorlarında her daim maske figürü vardır.
Çin kendine benzetemediği Müslüman Uygur Türklerini ortadan kaldırmak istiyor. Bu aslında kültürel ve fiili bir soykırımdır. Terörü bahane edip ve dünyada devam eden İslam düşmanlığı, İslamofobi argümanını kullanarak uluslararası kamuoyunun desteğini alarak soykırım kepazeliğini gölgeliyor. Dünyanın özgür insanları, aydınları Çin’in yalan propagandasına kanarak Uygurluların yok edilmesine müsaade etmemeli. Ülkede yaşanan insan hakları ihlalleri gündemden düşürülmemelidir.
Şi Cinping idaresindeki Çin rejimi, yapay zekâ saçmalığına bir an önce son vermeli, Uygurluları terörist değil saygın birey olarak görmeli ve tutuklu tüm masumları derhal serbest bırakmalıdır.