02 Aralık 2024 - Pazartesi

Son Sayı Başlıkları
Şu anda buradasınız: / İslam’da Devlet Anlayışı: Mâverdî Örneği
İslam’da Devlet Anlayışı: Mâverdî Örneği

İslam’da Devlet Anlayışı: Mâverdî Örneği Doç. ÖMER MENEKŞE

Giriş

Devlet, tarihin ilk dönemlerinden bu yana insan hayatında merkezi bir rol oynayan siyasal bir örgütlenmedir. Devletin varlığı, kamu düzenini sağlama, birlik ve dirlik içinde yaşama gibi hayatî ve sosyal bir temele sahiptir.  İslâm âlimleri dahil olmak üzere her dine mensup düşünürlerin devlet ve yönetim konusundaki görüşleri farklılık arz etmektedir. İslâm devletinin nasıl olması gerektiği, şeklinin ve ilkelerinin neler olduğu, Halifenin (devlet başkanının) nasıl seçileceği ve meşruiyetinin kaynağının ne olduğu gibi sorular birçok İslam düşünürü tarafından tartışılmış, halen tartışılmaya da devam etmektedir.

Biz de XI. asırda yaşamış İslamî ilimler sahasında, özellikle kamu hukuku alanında kıymetli eserler vermiş, bir Şafii fakihi ve aynı zamanda dönemin etkili bir siyasi figürü olan Mâverdî’nin (ö. 450/1058) devlet anlayışını ele alacak, O’nun devletin varlık gayesi, etkin bir yönetimin nasıl olacağı, devlet başkanında bulunması gereken temel özelliklerin neler olduğu konusundaki görüşlerini değerlendirmeye çalışacağız.

Mâverdî’ye Göre Devlet Anlayışı

Mâverdî yazdığı eserler ile devrin siyasî görüşünü yansıtmış, devlet kavramı ile toplum düzeninin sağlanmasına yönelik kamu düzeni ve adaletin gerekliliği, devlet başkanında bulunması gereken temel özellikler vb. konuları ele almıştır. Ortaya koyduğu görüşler de kendisinden sonraki çalışmalara rehberlik etmiştir.

Şimdi Mâverdî’nin devlet anlayışını temel başlıklar altında ele alalım:

Devletin Varlık Gayesi

Hukukun toplumsal hayata aktarılması ve kamu düzeninin sağlanması açısından devletin varlığı kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Mâverdî, devletin varlık gayesini, yürütme erkinin başı olan, “hilafet/imamet” olarak vasıflandırdığı siyasal liderlik anlamındaki devlet başkanlığının tanımını yaparken oldukça öz bir şekilde açıklamaktadır. Ona göre imametin varlık gayesi, hıfz-ı din” (dini korumak) ve “siyaset-i dünya” (toplumu siyaset etmek /idaresini üstlenmek, kamu yararı) dır. (el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s. 29.)

______________________

* Bu makale, (“Ehl-i Sünnet Düşüncesinde Devlet Anlayışı: Mâverdî Örneği”, Marife: Dini Araştırmalar Dergisi [Bilimsel Birikim], 2005, c. V, sy. 3, s. 135-147) adlı makalemden istifade edilerek hazırlanmıştır.

** Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi. e-posta: omermenekse@duzce.edu.tr

Mâverdî, dinî ve dünyevî maslahatların korunup geliştirilmesini devletin varlığını gerekli kılan temel amaçlar olarak görmektedir. Buna göre dini korumayı devletin birinci gayesi olarak belirten Mâverdî, ikinci gaye olarak toplumun siyaset edilmesini yani onların yararlı işlerinin takdir edilmesi, maddi ve manevi haklarının, ortak yararının (genel maslahatının) gözetilmesini zikretmektedir. (Nasîhatü’l-mülûk, s. 51)  Böylelikle Mâverdî’ye göre; devlet, toplumu siyaset ederek var oluş amacını gerçekleştirirken toplumun ahlaki anlamda gelişimine yardımcı olmak ve yapması gereken bütün işleri hakkıyla yapıp halkın düzen ve refahını sağlamak şeklinde görevlerini de yerine getirmektedir. (Teshîlü’n-nazar, s. 44-45)

Mâverdî’nin devlet için belirlediği ilk amaç, toplumun benimsediği değerleri ve pratikleri ifade eden dinin korunmasına ilişkindir. Zira o’na göre din dünyevî kurtuluşun en sağlam dayanağı, uhrevî kurtuluşun biricik tutamağıdır. (Teshîlü’n-nazar, s. 202)

Mâverdî, din-devlet ilişkisini; dinle devlet arasında, karşılıklı olarak var olduğunu söylediği “meşrulaştırma” ve “koruma” görevleri çerçevesinde değerlendirmiş, dinin toplumu etkileme yoluyla devlete meşruiyet zemini sağlama görevinin, devletin de sahip olduğu askeri ve siyasi güçle dini koruma görevinin olduğunu söylemiştir. (Nasîhatü’l-mülûk, s.118).

Mâverdî’ye göre; insanlar üzerindeki saygınlığını kullanıp, devletin faaliyetlerine dayanak sağlayan, iktidara itaat etmenin kutsal bir görev ve gereklilik olduğu fikrini halka aşılayan din; bu şekilde meşrulaştırma görevini yerine getirmekte ve bu görev karşılığında devletin koruması altına girmektedir (Edebü’d-dünyâ, s. 220). Din ile devlet arasındaki bu ilişkiyi, Mâverdî; dinle devletin “ikiz kardeşler” olduğunu söyleyerek tanımlamıştır (Teshîlü’n-nazar, s. 149,150).

Devlet Başkanlığı

Devlet başkanlığını; dini ve dünyevi işlerin yürütülebilmesi için nübüvvete halef ve ‘Müslümanlara niyabet’ olarak kabul edilmiş bir kurum olarak tanımlayan Mâverdî’ye göre; İslâm toplumunun siyasî ve idarî işlerinin yürütülmesi, her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi için kendilerine bir devlet başkanı seçmeleri mutlak gerekliliktir. (el-Ahkâmü’s-sultâniyye, s. 4, 29,74; Edebü’d-dünyâ, s.28)

Mâverdî’ye göre devlet, toplumdaki en üst iktidarı temsil etmektedir. Ona göre devlet başkanlığı kurumuyla kastedilen de esasında devletin bizzat kendisidir. O, bu kurumun gerekliliğinin yanı sıra devlet başkanını belirlemenin yolları, kendisinde aranan nitelikler ve devlet başkanının yetki ve görevleri üzerinde de durmuştur.

a.Devlet Başkanında Aranan Nitelikler

Mâverdî, devlet başkanının seçilme şekliyle meşgul olduğu kadar, belki de ondan daha fazla devlet başkanında bulunması gereken niteliklerle ilgilenmiştir. Çünkü devletin mevcudiyetinin asıl hedefi insanları en iyi bir tarzda yönetmek ve temel hak ve hürriyetleri korumak ve hukuku kaim kılmaktır. Ona göre bir devlet başkanında bulunması gereken temel nitelikler; etkin bir yönetim sergilemesi, kamu düzeni ve adaleti sağlaması, ahlâki erdemliğe sahip olmasıdır.

1. Etkin Yönetim/Baskın Otorite

Toplum düzeninin sağlanması, insanın bireysel olarak güven ve huzur içinde yaşaması ile mümkündür.

Mâverdî, devleti, esasları, toplumsal ve idarî dayanakları bulunan ve siyasî bir lider tarafından yönetilen bir mekanizma olarak algılamakta ve devleti; “bir bölgede yaşayan insanların toplum düzenini sağlamak amacıyla bütün kamu sorumluluklarını yükledikleri (imamet/hilafet akdi ile) ve meşru güç kullanma tekeline sahip bir melik/halifenin (devlet başkanının) itaati altında birleşmeleri ile oluşan bir birlik” olarak nitelemektedir. (Edebü’d-dünyâ, s. 218)

Mâverdî’nin dünyada düzenin sağlanması ve devamı için gerekli gördüğü prensiplerden biri de “siyasi otoritenin (sultân kahir) gerekliliğidir. O, siyasî otoriteye biri dünyanın düzeni ve idaresi, diğeri de dinin bekçiliği ve koruyuculuğu ile ilgili olmak üzere iki çeşit sorumluluk yüklemektedir.

Mâverdî; zulüm karakteriyle yaratılmış olan azgın nefsin; ancak kötülüklerden alıkoyan (zecrî) bir akıl, engelleyen bir din ve vazgeçiren bir otoriteyle yola gelebileceğine inanmaktadır. İnsanı yola getirebilecek en güçlü araç da baskın bir otoritedir. Çünkü akıl ve din zayıflatılmış olabilir. Bu durumda baskın otoritenin korkusu; diğer iki araçtan daha fazla insanları kötülüklerden alıkoyup ıslah eder.

Mâverdî’ye göre; siyasî otoriteye karşı duyulan korku, çekingenlik, saygı ve tâzim sayesinde azgınlık, ayırımcılık, fitne ve fesat, taşkınlık ve zorbalık yanlıları denetim altında tutulur. Toplumun üzerinde birleştiği, kendisine itaati ve ahkâmının uygulanmasını farz telakkî ettiği dinin tahrifat, bid‘at, irtidat ve fesattan korunmasıyla yükümlü sayılan sultan ödev bilinci taşıyan güçlü birisi olup sorumluluğunu yerine getir(e)mezse “baskıcı ve yıkıcı (müfsid)” konumuna düşer ve hem din zeval bulur hem iktidarı. (Edebü’d-dünyâ, s. 133; Teshîlü’n-nazar, s. 155.) Buna mukabil dini umursamayarak onun sağlayacağı siyasal-toplumsal düzen, dayanışma ve barış ortamını istibdat ve zulümle gerçekleştirmeye çalışan devlet başkanı hata eder; çünkü kuracağı zorba rejim (mülk kâhir) denetimi yitirildiği an kendi aleyhine dönebilir. (Edebü’d-dünyâ, s.138.)

Mâverdî’nin “baskın otorite” düşüncesi zorba, zalim bir otorite olarak değil; insanları toplumsal kurallara uymadıkları zaman yönlendirecek, onları iyiye sevk edecek, zulüm etmeye meyilli olanları yola getirecek bir otoritedir. Bu itibarla siyasî yönetimin (sultan) rolü; dini koruma ve savunma, dini inançla da oynamak veya tahrif edip sulandırmak isteyen herkesi dizginleme noktasında şekillenmektedir. (Edebü’d-dünyâ, s.137)

2. Herkesi Kuşatan Adalet

 “Adalet mülkün temelidir” felsefesi ve adaleti devletin sağlayacağı düşüncesi, Mâverdî’nin temel hareket noktasıdır. Nitekim devletin hukukî niteliğini adalet idesine bağlayan Mâverdî, (Teshîlü’n-nazar, s.184; Edebü’d-dünyâ, s.139) temiz yönetim ve temiz toplum anlayışı çerçevesinde toplumun huzur ve saadeti için herkesi kuşatan bir adaletin gerekli olduğunu vurgular. (el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s. 5) Ona göre toplumun tamamını kuşatan adalet toplumda düzenin, birliğin ve dirliğin tesisini sağlayan, toplumu kaynaşmaya (ülfet) ve saygıya sevkeden önemli bir ilkedir.

Kapsamlı adâlet (adlun şâmilün) sayesinde halkın yönetime bağlılığı artar, ülke mamur (imârâtü’l-buldân) olur, ülkenin gelirleri artar, nüfus çoğalır; böylelikle devlet güven içinde olur.

Mâverdî’ye göre, devlet adamının halkına karşı adaletli oluşunun en belirgin göstergesi, halkını rahatlatan, onları sıkıntıya sokacak şartları ortadan kaldıran, halka karşı güç kullanmaktan kaçınan ve daima hakkı gözeten bir yönetim tarzı takip etmesidir. Bu hususlara riayet etmeyen bir siyasî iktidarın yönetim anlayışı ve uygulaması sadece toplumsal kargaşa ve parçalanma doğurur. (Edebü’d-dünyâ,  s. 139, 140,148-149)

Mâverdî'nin ifadesiyle adaletin zıttı olan zulüm, toplumdaki baskı, tüm bu olumlulukları yok eder; “Baskıdan daha çabuk yeryüzünü harap eden, insanların vicdanlarını daha fazla ifsat eden bir şey yoktur. Çünkü zulüm sınır tanımadığı gibi, bir noktada da son bulmaz. Tamamlayıncaya kadar her aşamasında fesat gerçekleşir.” Bu anlamda Mâverdî, “Zulüm, imar edilmiş yerlerin yıkım tellalıdır.” demekte, zulme engel olmanın yolunun hakkaniyete dayalı adaletin tesisi, herkesi kuşatan, denge ve düzen içerisinde uygulanan bir adalet anlayışından geçtiğini ifade etmektedir. Ayrıca “zulmün kökünün zayıf, adaletin ise kökünün sağlam, dallarının verimli, yasalarının güçlü olduğunu, bu nedenle de “adaletin en güçlü ordu, güvenliğin de en mutlu hayat olduğunu vurgulamaktadır.” (Edebü’d-dünyâ, s. 133, 139; Teshîlü’n-nazar,  s. 262)

Mâverdî yönetimin/iktidarın icraatlarının meşruluğunu sağlayan ve icraatlarını düzene sokan bir araç olarak da yine adaleti görmektedir. Zira o, devlet yönetimini adâlete riayet eden ehil insanlardan oluşan bir mekanizma olarak nitelemektedir.

Hak ile bâtılı birbirinden ayıran adâlet olmadan devletin ve halkın düzenini sağlamak mümkün değildir. Nitekim adâletin olmadığı yerde yönetim/otorite uzun süre ayakta kalmaz.(Teshîlü’n-naẓar, s. 182)

Mâverdî bir filozoftan naklen adâlet dairesini andıran bir zincirle yönetim-liyâkat-halka ihsan-gelirin artması-adâlet arasında şöyle bir ilişki kurar. “Yönetim, ehliyetli görevlileri; ehliyetli görevliler ihsanda bulunmayı; ihsanda bulunma malı; mal ise adâleti gerektirir.”(Dürerüs’sülûk fî siyaseti’l-mülûk, 16-17, 67-68)

Adaletsizlik (cevr) ise duracak bir sınırı olmadığından insanların kalplerinin bozulmasını ve zamanla yeryüzünün harap olmasını netice verir. Dünyanın imarı ancak adalette gerçekleşeceğinden dolayı insan ilk olarak kendisinden başlayarak adaleti tesis etmelidir. (Edebü’d-dünyâ, s.139)

Adâleti iktidarın gücünü dengeleyici unsur olarak gören Mâverdî yönetimde adâletin ideal uygulamasını dinî değerlerle ve yöneticinin kişisel olarak sahip olduğu niteliklerle ilişkilendirir. Zira ona göre adaletli olmak kişinin güvenilir olması, haram şeylerden ve günah işlemekten sakınması, haramlardan korunması, şüpheli şeylerden uzak durması, dinî ve dünyevî işlerinde aynı olgunlukla hareket edebilmesi ile mümkündür. Bu itibarla insanlar arasında adaletle hükmetmek, peygamberin sünnetine uymak, kamuya ait işleri idare etmede akıllıca davranmak ve gereken tedbirleri almak yöneticilerin temel sorumluluğudur. (el-Ahkâmü’s-sultaniyye, s. 131)

Devlet yönetiminin sağlıklı ve amaca uygun bir şekilde işleyebilmesi için kurumlardan ziyade ilkelere önem veren Mâverdî adâleti icra edecek devlet organlarının adâletin dağıtımı konusunda ilkelerden vazgeçmemesi gerektiğini belirtir. İcra edilen her bir kamu görevinde de ilk olarak adâlet şartını arar. (el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s. 53)

3. Ahlâk

Mâverdî, devleti temel müesseseleriyle tanımlayıp belli bir hukukî yaklaşım içinde ele almış ve adı geçen her müesseseyi hukukun öngördüğü ahlâkî prensiplerle yorumlamıştır.

Yöneticinin ahlâkî bakımdan en üst düzeyde bulunmasını şart koşan Mâverdî, ahlâkî donanıma sahip olmayı, devlet başkanının görevinde ehil olma şartları arasında, ahlaktan mahrum olmayı ise, görevden uzaklaştırılma nedenleri arasında saymıştır. (el-Ahkâmü’s-Sultâniyye, s. 53)

Ona göre devlet idaresini üstlenen erdemli yönetici; kendisi erdemlerle donandığı gibi yönetimi altındakileri de kendi erdemlerinden cömertçe yararlandıran, erdemlerle bezenmiş insanların sayılarını böylelikle arttıran, toplumu için ahlâki bir model olan kimsedir. Bu itibarla yöneticiler/liderler, “üstün ahlâka ulaşmak için öncelikle kendi nefislerini yönetmek (siyâsetün’-nefs) ve en güzel olan işleri yapmakla işe başlarlarsa, bu sayede kamu vicdanında iktidarlarını meşrulaştırır, halk nezdinde saygınlık kazanıp daha güçlü ve daha başarılı bir siyaset yapma imkânı elde ederler. ( (Teshîlü’n-nazar, s. 135 vd.)

b.Devlet Başkanının Görevleri

Mâverdî idarecilere istişare sorumluluğu yükler. Ona göre devlet başkanı kararlarında hataya düşmemek için ağır başlı, bilgili, dindar, insaflı, erdemli, yapıcı, itibarlı, açık sözlü, uzak görüşlü, güvenilir, liyakatli, farklı fikirlere saygı gösteren, gerektiğinde istişare meclisini genişleten bir nitelikte olmalıdır. (Edebü’d-dünyâ,  s. 303-308.)

Mâverdî istikrarlı bir hükümetin kurulmasının ardından gelen yönetim sürecinde “ülkenin imarının, “tebaanın mal ve can güvenliği”nin, “ordunun idaresi”nin ve “kamu maliyesinin yönetimi”nin, “yasaların adil bir şekilde uygulanması”nın  önem taşıdığını belirtir, idarecilerin şu on ödevi yerine getirmesi gerektiğini vurgular:

  1. Dinin ve dinî hayatın tahriflere, tebdillere ve bidatlere karşı korunması,
  2. Hukukî anlaşmazlıkların âdil ölçüler içinde çözüme bağlanması,
  3. Ülke genelinde asayiş, emniyet ve huzurun sağlanması, memleketin imar ve ulaştırma işlerinin kamu yararına uygun bir şekilde yürütülmesi,
  4. Suçluların cezalandırılması,
  5. Devletin sınırlarının korunarak dış tehlikelere karşı gerekli tedbirlerin alınması,
  6. Huzur, güven, hürriyet ve adâleti genelleştirme maksadıyla bunları bozanlara karşı savaşılması (cihad),
  7. Devlete ve topluma ait gelirlerin toplanması, usulüne uygun olarak yerlerine sarf edilmesi, sosyal adâlet sağlanarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerektiğinde vergi konulması, 
  8.  Devlet hazinesinden yapılacak harcamaların başta devlet memurlarının maaşlarının adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre takdiri,
  9. Devlete ve topluma hizmet verecek şahısların ehliyet ve liyâkat ölçülerine göre atanması,
  10. Eğitim, sağlık ve normal geçim başta olmak üzere her ferdin ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerekli tedbirlerin alınması, organizasyonların yapılması ve bütün bunların bizzat denetlenmesi.

   Yönetimin belirtilen bu aslî fonksiyonlarını yerine getirdiği takdirde, toplumun saygısını, bağlılığını, samimi ilgi ve sevgisini kazanacağını belirten Mâverdî, devletin belirtilen hak ve vecibelere riayet etmemesi halinde, bundan dolayı sorumlu tutulacağını ve (Allah katında ve kamu vicdanında) yargılanacağını belirtir. (el-Ahkâmü’s-sultâniyye, s.51-52)

SONUÇ

Mâverdî’de devlet anlayışı, siyasî gerçekliğin İslâm hukuku açısından yorumlanması ve yönlendirilmesi şeklinde ortaya konmuştur. O eserlerinde bir yandan Kur’an ve Sünnet’e dayanan bir siyaset teorisi geliştirmeye çalışırken öte yandan İslâm toplumunun siyasî hayatına girmiş müesseseleri İslâmî prensipler ışığı altında yeniden yorumlamaya ve ahlâkî denetim altına almaya gayret sarf etmektedir. Onun ortaya koyduğu devlet anlayışı ve yapısında hukukun belirleyici rolü ağırlık taşımaktadır.

Mâverdî’nin “Hilâfetü’n-nübüvve” misyonu dinin korunup yayılması ve İslâm toplumunun yönetimini içermektedir.

Mâverdî eserlerinde, Müslümanların nasıl bir siyâsî organizasyon içinde kimler tarafından yönetileceği konusundan ziyade ehil olanın iş başına gelmesi, onun da hak ve adaleti hâkim kılması, ferdî ve uhrevî sorumluluk taşıması, Allah’ın huzurunda hesap vereceğinin bilincinde olması, kötülük, haksızlık ve zulmü önlemesi, katı ve baskıcı olmayıp, insanlarla istişare ederek iş görmesi gibi temel esaslar üzerinde durmuştur.

Bununla birlikte istikrarlı hükümetin tesisinin ardından gelen yönetim sürecinde ülkenin imarı, halkın güvenliği, ordunun ve kamu maliyesinin yönetiminin önem taşıdığını belirterek bu konularda ayrıntılı açıklamalara da yer vermiştir. Toplumsal dirlik ve düzenin sırasıyla dinî, siyasî, hukukî/adlî, inzibatî, iktisadî ve beşerî (psikolojik) olarak nitelenebilecek altı temeli bulunduğunu belirten Mâverdî bunları yaşanan din, baskın otorite (etkin devlet yönetimi), kapsamlı adalet, genel güvenlik, maddi bolluk ve geniş emel şeklinde sıralamıştır.

 

BİBLİYOGRAFYA

Aydın, Fatih, “Ahlâk ve Siyasetin Belirleyici İlkesi Olarak Adâlet: Mâverdî Merkezli Okuma”, Eskiyeni 42 (Eylül 2020), 1077-1094.

Birsin, Mehmet, Maverdî ve Düşünce Tarihimizdeki Yeri, Ankara Okulu Yayınları, 2023.

Çağrıcı, Mustafa, “Mâverdî’de Siyaset Ahlâkı”, İslâmiyat, Ankara 2003, c. VI/1, s.71-92.

Kallek, Cengiz, “Mâverdî’nin Ahlâkî, İctimâî, Siyasî ve İktisadî Görüşleri”, Dîvân İlmi           Araştırma Dergisi, sy. 17, 2004/2, s.219-265.

__________, “Mâverdî”, DİA., XXVIII, s. 181-182.

Mâverdî, el-Aḥkâmü’s-sultâniyye ve’l-vilâyâtü’d-dîniyye, thk. Hâlid Abdullatîf es-Seb’ el-İlmî, Beyrût: Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, 1410/1994.

__________, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, Beyrut : Daru Mektebeti’l-Hayat,  1986.

__________, Teshîlü’n- nazar ve taʿcîlü’z-zafer fî ahlâki'l-melik ve siyâseti’l-mülk, nşr. Muhyî Hilâl es-Serhân, Beyrut: Dâru’n-nahdati’l-Arabiyye, 1401/1981.

__________, Nasîhatü'l-mülûk, thk. Hıdır Muhammed Hıdır, Kuveyt: Mektebetü'l-Felah, 1403/1983.

__________, Dürerüs’sülûk fî siyaseti’l-mülûk, trc. Abdüsselam Arı (İstanbul, Türkiye Yazma Eserler Kurumu, 2019.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul