
Âlemlerin rabbi Allah azze ve celle muhtaç ve yol bilmez kullarına vahiyle yürüyeceği yolu göstererek1 onları karanlıklardan aydınlığa2 ulaştırmış, insana büyük lütufta bulunmuştur.3 Sıratı müstakim göstermiş ve sapmadan ilerlemeyi emretmiştir. Sıratı müstakim üzere yürüyebilmenin şartlarından biri dosdoğru yoldan saptıran yolları bilmektir. Kur’an-ı azimüşşan iyice incelendiğinde delalete düşmüş ve sapmış olanların yolunu neden bu kadar teferruatlı bir şekilde söz konusu ettiği daha iyi anlaşılır.
En’am Suresi’nde Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ve kezalike nufassılul ayati ve li testebine sebilul mucrimin. (Suçlu-günahkarların yolu apaçık ortaya çıksın diye, ayetlerimizi işte böyle birer birer açıklıyoruz)”.4
Başka mütavatir kıraatte, “Ve li tubeyyine sebilel mücrimin” şeklinde okunmuştur.
O zaman şu şekilde mana alır: “Sen mücrimlerin yolunu açmaya, anlatmaya, mazlumlara göstermeye mecbursun.”5
Biz vatanları işgal edilmiş müminler de bunu kendimize vazife bilmişiz. Bu bağlamda son dönem tarihinin en etkili siyasi düşüncesi olan Kemalizmi tanımaya ve tanıtmaya gayret edeceğiz.
KEMALİZM
Kemalizm tek bir tanım tek bir model ve anlayışa indirgenemez. Tek tanım ile sınırlamak isteyenler bu anlayışı hakkıyla asla kavrayamazlar. Bu nedenle Kemalizm’den değil aslında Kemalizm’lerden bahsetmek gerekecektir.
Kemalizm modelleri olarak şunlardan bahsedilebilir;
Sağ Kemalizm, sol Kemalizm, devletçi, liberal Kemalizm, muhafazakâr, kültüralist, reformcu Kemalizm.6
Kemalizm hayat anlayışını-ki İslam literatüründe bunun adı dindir- Tanzimat ve meşrutiyetten hatta Fransız ihtilalinden bağımsız düşünmek de hata olur. Osmanlıda medeni hukuk üzerinde yapılan değişiklikler Osmanlı’nın Kemalizm’e doğru evrildiğini açık bir şekilde gösteriyordu. İttihatçılardan yarım kalan işi Kemalistler ile devam etmiştir. Osmanlı’da cumhuriyet tarihi öncesi meclislerde yani mebusan ve ayan’da görev alanlar incelenirse Kemalizm’in temellerinin orada atıldığı açıkça görülecektir.
Ahmet Rıza Bey gibi kişilerin Fransa’dan yurda geri döndüğünde ‘’hürriyetin babası’’ olarak törenle karşılanması meseleyi özetler niteliktedir. Konumuz bu olmadığından detaylı bilgi için bakınız.7
Kemalizm’in topluma hâkim bir anlayış olabilmesi için elbette Müslüman toplumdan bağımsız hareket edemezdi. Bunun içindir ki yukarıdaki Kemalizmlerin birçoğu kendi dönemlerinde ihtiyaç duyuldukça yürürlüğe sokulmuştur. Örneğin; İzmir’e giderken Balıkesir’de hutbe okur sonra döner hutbe okuyanları mahkûm eder. İçki yasağı koyar sonra bunu hayattan söküp atar. “Türk milleti dindar olmalıdır” diyen de, “biz ilhamımızı gökten indiği sanılan kitaplardan almıyoruz” diyende Kemalizm’dir. Camide namaz kılmayı laikliğe aykırı gören İnönü’de Kemalisttir, “biz Müslümanız Müslüman kalacağız” diyen Celal Bayar’da. Ezanı yasaklayanda Kemalizmdir, serbest bırakanda Kemalizmdir. Bu değişkenliğin sebebi toplumun nabzını tutmaktır. Cumhuriyet tarihinin ilk yıllarında meclis mebusları dahi birçok kişi kurdukları yeni devletin hilafetin temini, İslam’ın son kalesi olarak zannediyordu.8
Said Nursi gibi şahsiyetler dahi böyle zannediyordu. Ankara’ya gittiğinde karşılaştığı manzarayı şöyle ifade ediyordu:
1338'de Ankara'ya gittim. İslâm Ordusu'nun Yunan'a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasâne çalıştığını gördüm. "Eyvah," dedim. "Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!”9
Kendi döneminde etkin bir mütefekkiri dahi tabiri caizse ters köşe yapabilmiş kıvraklığa sahip bir anlayıştı Kemalizm.
Kemalizmin İslam ile münasebeti hükmedeceği toplumdan dolayı zaruriydi. Dinden toplumu ve devleti tamamen sıyırmak isteyen Kemalizm, dini bütün şiarları toplum içinden usulen kaldırmaya başladı. Cebren veya ikna yoluyla, İslam toplumunu ve İslam devleti bakiyesini laik demokrat bir şekle büründürmek istiyordu. Cebren olan kısmını kel alilerin10 yürüttüğü (istiklal mahkemeleri) resmi cellatlık idi. İkna kısmı ise dini vicdanlara ve camilere hapsederek kontrol altına almak suretiyle ile yapabilirdi. Diyanet işleri teşkilatı da bu amaçla kurulmuştur.
Meclisteki şu kayıtlar bu meseleyi birinci ağızdan ispatlar niteliktedir;
Meclis konuşmasından; "Muassir medeniyet hukuku ammesinde, millet hakimiyetinin tecellisine medar en mütekamil devlet şeklinin laik ve demokratik cumhuriyet olduğu müsellemattandır... Türk inkılabı, din ile dünya işlerini karıştıran ve her türlü müşkülata sebep olmaya müsait bulunan mevadi kaldıracak... (böylelikle) beşeriyetin manevi saadetlerini deruhte eden din ağyar eli değmeyen vicdanlarda bulent mevkiini ihraz ederek Allah ile fert arasında mukaddes bir temas vasıtası haline girmiş bulunacaktır.11
İnönü hükümetinin dahiliye vekili Şükrü Kaya mecliste şöyle ifade ediyordu bu durumu;
‘’Maksadımız dinin memleket işlerinde müessir ve amil olmaması temin etmektir. Dinler vicdanlarda ve mabetlerde kalsın, maddi hayat ve dünya işine karışmasın. ‘’12
Özet olarak Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın ifadesiyle; her ne kadar çelişkili görünse de İslamiyet’te dini devletten ayırmanın olanaksızlığı dinin devlet bürokrasisine bağlanarak kontrol altına alınmasıyla sonuçlandı.13
Kemalizm önderleri Cumhuriyet tarihinin başlarında ‘’reform projesi’’ ile dini değiştirmek istediler fakat başarısız olacaklarını yolun başında anlayınca vazgeçtiler.14 Kendilerinden sonrakilere devrettiler. Kemalizm devlet işlerinde kendi dünya görüşünü hâkim kılsa da halka inemedi bütünüyle. Tabi yönetilenler yönetenlerin dini üzere kaidesince bu direnç çok fazla sürmeyecekti. Yaptıkları inkılaplarla geçmişle bağı koparılacak, kılık kıyafetinden cebindeki saat ölçüsüne kadar bütünüyle kendi değerlerine aykırı bir hayata mahkûm edilecektir.
Alimleri bir gece gazete okuyamayacak duruma düşürülmüş bir halk ne kadar ayak diretebilir ki?
Kemalizm’in amacı ümmetten ulusa, müminden vatandaşa, cemaatten sivil toplum kuruluşuna evirmekti.
Bunu ilk zamanlarda başaramadı fakat altın çağında bunu en üst seviyeden hayata hâkim kıldı. Dini camilere hapseden Kemalizm bu mahpusun gardiyanlarını kendilerine gönülden bağlamayı başarmıştır. Tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ile Osmanlının en büyük sultanlarının 50 metrekarelik türbelerini güya hurafe ve bidatlerin kaynağı göstererek kapatmış lakin 750 bin metre kare türbeyi15 devlet kendi eliyle inşa etse de bu sorun edilmemiştir. Çünkü Kemalizm’e göre İslam toplumuyla (irtica diyor) mücadele etmek Yunan ile mücadele etmekten daha önce ve önemlidir. 16
Kemalizm’in hayata geçişi yani seküler bir toplum inşası, Kemalizm’in altın çağı dediğim şu zamanlar mümkün oldu.
Bu örgüyü anlamak için devlet aygıtının çalışma mekanizmasını iyi anlamak gerekir.
Şunu hatırlatmakta fayda var. Devlet bir ideoloji üzerine inşa edilir. Yıkılana kadar devletler bu ideolojiden şaşmazlar. Hükümetler değişebilir, politikalar değişebilir, söylemler tam zıt hale gelebilir lakin devletin temelini oluşturan anlayış üzere devlet yaşar yahut ölür. Bu bilinen bir durumdur.
Örneğin yeryüzünün en büyük tağutu olan ABD’ye baktığımızda son 4 başkanın değişmesi neyi değiştirmiştir. Eğer bu kabulü değiştirmek isteyen olursa devlet onu imha eder. Bu bazen bir kasetle bazen bir mermiyle olur. Bu mekanizmaya derin devlet ismi de verilmiştir.
Kemalizm temelleri üzerine inşa edilmiş laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin çalışma prensibi kendi ilkeleridir. Bu tek partili dönemin tek partisi aslında devletin ta kendisi olan CHP’nin altı oku temsil etmektedir. Kim gelirse gelsin hükümet olarak bu prensipler hayata hakimdir. Velev ki söylemler ve eylemler değişik görünse de. Yakın çağ Türk siyasi tarihine baktığımızda ister uç görülen Erbakan dönemi ister askeri yönetim isterse Kemalizm’in altın çağı AKP dönemi olsun hiçbirinde bu ilkelerden, devletin yörüngesinden sapma ve kayma olmamıştır.
Belli dönem Kemalizmin ilkeleri elden gidiyor diye ortalığın kızışması ve yapmacık kavgalar o dönemin adamlarının olgunlaşmamasından kaynaklı meseleden başka bir şey değildir. Adnan Menderes gibi Atatürk’ün manevi evladı olan kişi kraldan çok kralcıların kurbanı olmuştur. Rejim yani Kemalizm kendi bekası için bazen hacamat misali kan akıtmaktadır. Turgut Özal gibi güya halkın dindar kabul ettiği kişi Kemalizmin sadık bir evladıdır. Eşi Semra’nın dediği ‘’Biz hem Müslüman hem laikiz. Hacca gittim ama içkimi de içerim’’17 sözleri belki ılımlı İslam, ılımlı Kemalizm dönemini yaşayanlar tarafından artık daha rahat anlaşılabilir. Tabi bazen barajda biriken suyun tahliyesi de gerekecektir. Koskoca bir medeniyeti yok etmiş bir yapı ezanı Arapça haline tekrar dönderince zilletin sindiği kişiler elbette bunu bayram diye kutlayacak ve bu işi yapanlara rahmet okuyacaklardır. Sarayı soyup soğana çevirenlerin geride bıraktığı küllüğe sigarasının külünü döken kralın hırsıza teşekkür etmesi gibi...
Dini bütünüyle yok etme girişiminden sonra başarısız olan Kemalizm yukarıda ifade ettiğim gibi dini kontrol altına alma politikası icra etti. Bu çabaların en önemlisi laikliğin dinsizlik olmadığına halkı ikna etmek idi. Bunu başaracakları yer tabi ki din adına konuşulan Diyanet İşleri Teşkilatıydı. Kuruluş gayesi de aslen buydu. Yakında ölen anayasa profesörü sol Kemalizmin temsilcilerinden sayılabilecek Mümtaz Soysal şöyle demektedir;
“Laik bir devlette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde yer alması, Türk devriminin özelliklerine uygun bir laikliğin, yani dini toplum işlerinden kişisel vicdanlara itebilme işinin daha sağlam ve emin yollardan gerçekleştirilmesi dışında herhangi bir anlam taşıyamaz.”18
Turgut Özal hükümeti döneminde milletvekilliği ve birçok etkili görev yapmış Kazım Oksay 13 Aralık 1986 tarihinde TBMM’de bir konuşmasında şöyle demektedir;
“Diyanet işleri başkanlığının hizmetleri cumhuriyetimizin demokratik ve laik karakteri göz önünde tutularak verilmektedir. Böylece milletimizin manevi alandaki ihtiyaçları bizar devlet tarafından karşılanmakta ve demokratik rejim için tehlike teşkil edebilecek akımların gerçekçi ve akılcı tedbirlerle önlenmesine çalışmaktır.”19
Ayrıca şunu bilmek gerekir ki, Kemalizm demokrat değildir. Makyevelisttir. Atatürk’de demokrat değildir.20 Kendi lehine olacak her iş Kemalizm için mübahtır. Binlerce insanın kanını kara leke olarak taşıyan bu inanç neyi mübah görmesin ki...
Halkının hiçbir değer yargısını kale almayan yok eden, ona savaş açan bir anlayıştır Kemalizm.
Kemalist rejimde tebaasının çoğunluğu Müslüman olduğu halde en az nüfusa sahip azınlıklar kadar dahi değerleri göz önünde bulundurulmuş değildir. İslam’ın bir hayat nizamı olduğunu ifade etmelerine rağmen hayatın tek bir yerinde bile İslam’a müsaade etmemiştir Kemalizm. Tecavüz etmediği bir tek mahrem alanı kalmamıştır İslam’ın Kemalizmin hüküm sürdüğü topraklarda. Bu ifadelerimi İslam’ı namaz dini olarak görenler elbette idrak edemeyeceklerdir.
Şapka kanunu çıkartıp şapka takmadı diye onlarca kişi idam ettiler. Urfa’da dükkanında bereket vb. dualar asılı bulundu diye ölüm cezası verdiler. İstiklal Mahkemelerinde bu toprağın yüzbinlerce öz evlatlarını astılar. Onlarca zülüm örnekleri sayılabilir lakin en büyük zulmü şu oldu Kemalizmin; bu halka Allah’a ortak koşturdular. Şirki yani fitneyi yaydılar. Artık dün kendilerine kıyan bu nizamın koruyucuları bizzat kendileri olmaya başladı.
Atatürk ilah değil demek bu coğrafyada garipsenecek hale geldi. En büyük cürümü bu oldu diyebilirim.
إِنَّا لِلَّٰهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
İnna lillahi ve İnna ileyhi raciun.
Konuya dönecek olursak;
Yukarıda ifade ettiğim gibi Kemalizmler dönem dönem başka varyantlarla yürürlüğe sokulur. Ümmetin Kemalizm gibi İslam dininden ateizm kadar uzak bir anlayışı benimseyebilmesi bu durumdan kaynaklanmaktadır. Özellikle sağ Kemalizm İslami hassasiyeti olan ve sindirilmiş kişilerce arayıp bulamayacakları bir anlayıştı. Sağ Kemalizmin 1946-1960 arası demokrat parti ile başladığını 21 söyleyebiliriz. Aslında Kemalizm ile halkın kucaklaşmaya başladığı zamanı da buradan başlatabiliriz.
Fakat Kemalizmin devlet dairelerinden sokaklara indiği dönem ise 2002’den başlatılmalıdır. Sağ Kemalizm’in Türk İslam sentez kanadını temsil ettiğini gayet rahat bir şekilde ifade edebiliriz. Belki bu zıt bir durum gibi gözükebilir lakin devlet idaresini anlamış kişiler söylediğim bu hususa hak verecektir.
Konunun anlaşılması için Kemalizmin ve derin devletin temsilcisi niteliğinde davranan Doğu Perinçek’in Kemalizmleri nasıl hayata geçirdiğine döneme göre bakalım;
Doğu Perinçek başörtüsü tartışmalarının yoğun bir şekilde yapıldığı 1987’de Saçak Dergisi’nde şu ifadeleri kullanır;
‘’Başörtüsü, başı soğuktan, rüzgârdan, kardan, güneşten koruyan örtüdür. Baş örtmek, Nur Sûresi 31. âyetin gereğini yerine getirme düşüncesinden de kaynaklanabiliyor. Bu inançta olanlar, giyimlerini, kuşamlarını özgürce seçebilmeli ve gönül rahatlığı içinde giyinebilmelidir.”
“İslamiyet de bütün dinler gibi ‘dünyaya nizam verme’ iddiası taşır. Hatta İslamiyet, daha doğuş döneminden itibaren bir devletin ideolojisi olmuş ve fethettiği dünyaya nizam da vermiştir. Bu nedenle İslami inançların, bireylerin vicdanları içinde, Allah ile kul arasında kapalı kalmayıp, siyaset alanına yönelmesi, doğaları gereğidir. Bir insan, başını örtmekle siyasal bir bildirimde bulunmak istiyorsa, bu tavrı da hoşgörüyle karşılanmalıdır. Toplumumuz, yüz yıldır değişen, canlı ve hareketli bir toplum. Çeşitli hayat ve davranış biçimleri birbiriyle çelişme ve mücadele içinde. Bir yanda ehrama büründürülen kadın var, öte yanda bikini ile denize giren kadın. Bu davranışların siyasal tavırlarla kendilerini ortaya koymaları olağan.” “(…)
Üniversitede okuyabilmek için, başörtüsünün çıkarılmasını zorunlu tutmak bu tür uygulamalar, benim vicdanımı rahatsız ediyor. Bu tavır, aslında çağdaşlaşma sürecinin tam karşısında mevzilenen, günün resmi ‘Atatürkçü’lerinde görülüyor.”22
Atatürkçülüğün lideri olarak görülebilecek ulusalcı şu an sol Kemalizmi temsil eden Perinçek Türkiye’de ilginç işlerin döndüğü dönemde cezaevinde iken ise şunları ifade eder;
“Türban özgürlüğü” diye bir özgürlük olabilir mi? Eğer ağanın marabası olmak özgürlük ise, türban da özgürlüktür. Şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlük diyorsanız, türbana da özgürlük demeye devam edin. Cariyelik özgürlükse, türban da özgürlüktür. Türban, insanın kul, kadının cariye olduğu topluma denk düşen bir örtü; işin gerçeği budur.
Özgürlükler, demokratik devrimlerle geldi. Özgürlük, Orta çağ ilişkilerinden kurtulmaktır. Kadın açısından özgürlük, eşitliğe kavuşmak, toplumun çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır. Yoksa padişahlığa, ağalığa, şeyhliğe, erkek tahakkümüne dönme özgürlüğü yoktur.
Demokratik, özgür bir toplum kurmak isteyen bir parti veya insan, türban ve özgürlük kavramlarını yan yana getiremez. Bu, esaret özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.
Bireysel özgürlükleri tarihsel içeriğinden koparır ve Orta çağ kafasıyla yeniden tanımlamaya kalkarsanız, yeniden kul olursunuz; cariye olursunuz.”23
Sizce bu değişimin sebebi nedir?
Sebebi şudur; Kemalizmin halkın nabzını tutması ve rahatladığı dönemde aslına dönmesidir.
Bu örnekle şunu anlatmak istedim. Eli abdestli Kemalist olur mu? Elbette alası olur. Namazlı zikirli tarikatlı Kemalist olur mu olur. Eğer onların devrimlerini ayakta tutacak ise gerisi teferruattır.
Napolyon için anlatılır: “Mısır’a girdiğinde ezan sesi işitir. “Bu nedir?” diye sorar. Derler ki: “Bu Müslümanların günde beş defa ibadetlerine çağrıdır.” Napolyon sorar: “Bizim egemenliğimize zararı var mıdır?” “Yok” derler. “O halde bırakın on defa okusunlar” der.”
Mısır’a girdiğinde Arapça olarak dağıttığı beyannamesi şöyleydi: “Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere benim buraya gasp edilmiş haklarınızı iade için geldiğimi, Allah'a Memlükler'den daha fazla inandığımı ve Hazreti Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur'an-ı Kerim'e hürmetkâr olduğumu söyleyiniz.24
İşgal edilmiş İslam topraklarının kaderi hep aynıydı. Napolyonlar orda da Müslüman kılığına girdi burada da girdi. Bazen namaz kılan oldu bazen içki içen. Bunlar önemli değil eğer kendi egemenlikleri söz konusuysa mesele edilecek hususlar değil. Şimdi Napolyonlara razı olanlar Neo Kemalizmin eli abdestliler tarafından bu halka benimsetildiğinin farkına varmayacaklardır… Aile mefhumunun yok edildiğini söyleyecekler lakin dönüp kendilerine bakmayacaklardır.
Devrimlerini dini yok etmek merkezinde toplayan Kemalizm İslam üzerinde çok sinsi oyunlar oynadı. Artık öyle başarılı oldu ki başörtülü ama Kemalist, gece hayatı olan insanlar, ibadet eden ama tevhidin zerresinin olmadığı hacılar, sakallı lakin herhangi bir cemaat ile bağı olmayan vatandaşlar görmek mümkündür. Bu Kemalizmin toplum üzerindeki başarısıdır. Diyanet kurumunun din ile halka verdiği şekildir. İslam dini cemaati emrederken (bundan kasıt emiri kadısı vs. olan İslam cemaati) Diyanet Kemalizmden aldığı yetki ve ilham ile bunu sadece camii cemaati olduğuna ikna etti.
Dün Kemalizmden Allah’a sığınan kişiler bugün Kemalizm’in bayramı diyeceğimiz günleri kutluyor. Böyle olunca oy deposu olarak gördükleri halka Atatürkler sunup sevdirdiler. Atatürk’ün hafız ve seyyid olduğuna kadar söylendi. 25 O halde ne engel kalabilirdi.
Meselelere bu kadar dar ve basiretsiz bakan bir tebaaya elbette onlar gibi bir yönetici verilecekti. Bu değişmez bir sünnetullah idi.
Dün “hem laik hem Müslüman olunmaz ya laiksin ya Müslüman’’ diyenlerin sözleri unutuldu. Bugün uluslararası arenada laik demokratik model olarak sunulan hale gelindi. Sistemi değiştirme hülyasıyla demokrasiye destek verdiklerini söyleyenler bugün artık değiştirilmesi gereken bir şey kalmadığını söylemektedirler. Burun kötü kokuya alıştı. Değiştiler ve sağ Kemalizm’e razı oldular.
Çarşaflı Kemalistler, on kasımda atasına derdini yazılı ve sözlü anlatan abdestliler, kahrolsun şeriat sloganı atan hacı amcalar...
Evet Kemalizm bunları başarmıştır...
İşgalin mahiyetini idrak edemeyenler elbette işgali kurtuluş olarak göreceklerdir.
Mesele şahıs veya parti meselesi değildir. Söylediklerim bir tarafa çekilmeye çalışılmamalı. Belirtmek istediğim husus İslam devleti diye yola çıkanlar devlet İslam’ı ile insanları ikna ettiler. TSE damgalı bir dini dünden arayan dünden razı olan Kemalizm’de, 2002’den sonra kavuşunca halk ile kucaklaştı hemen.
İşgalin mahiyetini idrak edemeyenler elbette işgali kurtuluş olarak göreceklerdir.
Mesele şahıs veya parti meselesi değildir. Söylediklerim bir tarafa çekilmeye çalışılmamalı. Belirtmek istediğim husus İslam devleti diye yola çıkanlar devlet İslam’ı ile insanları ikna ettiler. TSE damgalı bir dini dünden arayan dünden razı olan Kemalizm’de, 2002’den sonra kavuşunca halk ile kucaklaştı hemen.
İslam dinin özellikleri, kırmızı çizgileri yokmuş gibi kendilerini o din ile adlandıranlar sınır tanımaz oldular. Bütün ahkamını kar-zarar üzerine kurunca kendilerine karlı görünen bütün işlerde en önde oldular velev ki İslam fıkhı buna şirk-küfür veyahut haram demiş olsa da. Çünkü fıkıh üstü bir fıkıh geliştirdiler; maslahat!
İslam’ı düştüğü yerden kaldırmak isteyenler İslam’ın nasıl hangi ilkeler ile kalktığını bilmek durumdalar. Eğer ışık tutulmuş tavşan modundan çıkılmaz ise dünyada zillet ahrette zillet yaşanacaktır.
Savaşın zamanını ve mekanını tayin edenlerle mücadeleyi kaybetmeye mahkumuz. Oysaki kavramları yaratan, içlerini dolduran Rabbin kulları, onun dininin temsilcileri savaşı da mahiyetini de yerini ve zamanını da kendisi belirlemelidir. Buna sünnete sarılarak mümkündür.
Yer altı yer üstü sömürüye 100 yıldır şahit olan bu ümmet artık aklını ve kalbini de sömürüye açmış gözükmektedir maalesef. Ali Cengiz oyunlarını bir lokmada yutabilecek kabiliyete sahip olmuşlar.
Bizler bu ümmetin fertleri olarak kurtuluşun reçetesini hastalara ulaştırmak zorundayız, çok zor da olsa…
“Bir uyanık bütün uyuyanları uyandırabilir.” (Malkom X -rh.a-)
- Ali İmran 138
- Bakara 257
- Ali İmran 164
- Enam Suresi 55
- Bkz; Alaeddin Palevi Hoca Kuranın İncelikleri 1 dk 28.
- “Kemalizm”, Modern Türkiyede Siyasi Düşünce, İletişim Yay., c.2, s.14.
- Erık-Jan Zürcher, Kemalist Düşüncenin Osmanlı Kaynakları Age,S 41-5
- Kırşehir Mebusu Müfid Efendi İtirazları İçin, TBMM Zabıt Ceridesi 1-1959; İştar B.Tarhanlı Müslüman Toplum Laik
- Devlet, Afa Yayıncılık, s.16
- Nursî, Risale-İ Nur Külliyatı, 1:667; Nursî, Lem ‘Alar. 292.
- Sadece Kel Ali (Ali Çetinkaya) 5 bin 216 Kişi İdam Ettiğini Söylemiştir;
Https://www.Fikriyat.Com/Tarih/2018/03/07/Hukuk-Tarihimizin-Utanc-Yillari-İstikll-Mahkemeleri 11 TBMM Zabıt Ceridesi III (Tarihsiz); Age, s.19. - TBMM Zabıt Ceridesi V, 16(19) 61. Age, S157
- B. Toprak Dinci Sağ Geçiş Sürecinde Türkiye İstanbul 1990, 240.; Age 156.
- Bkz; Türkiye’de İslamcılık-Batıcılık Mücadelesi, s.331-338
- Anıtkabir
- Bkz F. Rıfkı Atay, Eski Saat, s.330; Abdurrahman Dilipak, Laisizm, Beyan Yay., s.51.
- Dilipak, Age, s.161.
- M. Soysal, Yüz Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Y., s.174.
- Dilipak, Age, s.59.
- Mehmet Barlas, 14 Mayıs 1987, De Güneş Gazetesi
- Bora ve Taşkın 2004; Fatma Yurttaş, Kemalizm ve Demokrasi Üzerine Bir Değerlendirme s.74
- Https://Www.Hkp.Org.Tr/Soyle-Bakalim-Pda-Denen-Pervaneler-Tekkesinin-Bin-Kalipli-Seyhi-Basortusu-Turban-Kadinin-Ozgurlugunun-Mu-Yoksa-Koleliginin-Ya-Da-Esaretinin-Mi-Simgesidir-H/
- Https://Odatv.Com/Kadinlarimizi-Cariye-Yapacaklar--1210101200.Html
- Http://www.Hurriyet.Com.Tr/Gundem/Napolyon-Misir-İ-İsgal-Ederken-Ben-De-Muslumanim-Demisti-181916
- Http://www.Yenimesaj.Com.Tr/Ataturk-Hafizdir-Ve-Seyyiddir-H1243095.Htm
- Tekke ve Zaviyeleri Kapatma Kanunu