17 Mayıs 2025 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / Filistin’de Üçüncü ve Son İntifada’nın Ayak Sesleri
Filistin’de Üçüncü ve Son İntifada’nın Ayak Sesleri

Filistin’de Üçüncü ve Son İntifada’nın Ayak Sesleri MUHARREM GÜNEŞ

Hangi pencereden bakarsanız bakın, işgalci İsrail veya işgal altındaki Filistin’den, her iki bakışta da önümüzdeki günlerin veya haftaların ya da yılların zorluklarla dolu olduğu, büyük ve çok cepheli bir savaşın bir gecede patlak verme olasılığının yüksek olduğu bir atmosferin hâkim olduğunu görebilirsiniz. Özellikle İşgal topraklarında yaşayan gerek seküler gerek dindar Yahudiler diken üstünde hissediyorlar. İki kesim de birbirini suçluyor. Dindar Yahudilere göre seküler, sol Yahudiler gittikçe büyüyen ve güçlenen Filistin direnişi karşısında umursamaz bir tavır takınıyor ve bu durum onları siyasette daha aktif ve oyun kurucu bir rol üstlenmeye zorluyor. Öte yandan sekülerlere göre Haredi Yahudilerinin saldırgan tutumu ve kışkırtıcı tavırları karşısında Filistinli gençler tarafında bireysel eylemlerde bir artış söz konusu ve bu durum “İsrail’i” yaşanmaz ve güvensiz bir yere doğru hızla götürüyor.

2021 yılında ultra-Ortodoks Yahudilerin kitlesel Aksa baskınları karşısında Gazze’deki direniş güçleri ilk önce Kudüs, ardından işgal altındaki toprakların dört bir yanına ulaşan füzeler fırlatmıştı. Dünyanın en sofistike hava savunma sistemine sahip olmakla övünen işgal devleti Kassam füzelerini durduramamış, 48 topraklarında yaşayan Filistinlilerin ayaklanmasıyla bazı şehirlerde kontrolü kaybetmişlerdi. Bu güvenlik açığı seçimlerle istikrarı bir türlü yakalayamayan yönetimi değişime zorlamıştı ve her seçim öncesi silahlı güçleri bitirme vaatleri ile gelen siyaset bloklarını gittikçe büyüyen ve genişleyen Filistin direnişi karşısında faklı yollara başvurmaya itmişti.

Gazze, 2009, 2012 veya 2014 yıllarında gerçekleştirilen saldırılar karşısındaki Gazze değildi. 2021 saldırısı karşısında mukavemet gösteren Gazze bambaşkaydı. Bu mukavemet, Kudüs ve 48 topraklarında yaşayan bütün gençlere ilham olan bir psikolojik üstünlük havası katmıştı. İlk defa İsrail tarafı BM ve bölge ülkelerini ateşkes için devreye sokuyordu. Artık Gazze’ye yönelik geniş çaplı bir operasyon için üç kez düşünmek zorunda kalınacaktı. Başka sahalara yönelmek ve oradaki direniş yuvalarını ezmek gerekiyordu. Çünkü Gazze’ye yönelirken Batı Şeria topraklarındaki silahlı direniş güçleri beklenmedik bir tehlike oluşturuyordu. Siyonist yönetim, Filistin halkının iradesinin zorla kırılması için Gazze’nin küçük versiyonu olan Cenin kampından başlayarak yeni plan uygulamaya başladı. Böylece Kudüs Kılıcı savaşında kaybedilen inisiyatifi ve itibarı yeniden kazanmak ve sahanın hâkimi olduğunu gösterecekti. Öte yandan siyasi ve askeri liderliğe olan güveni güçlendirmeyi de amaçlıyordu.

Kudüs Kılıcı Savaşı'ndan bu yana biriken mücadele Filistin sokağında direniş ruhunu pekiştirmiş, Cenin kampı işgalciyi 2022 yılı boyunca çok zorlamıştı. Kamptan silahla çıkmayı başaran Filistinli gençler ölümü göze alarak işgal topraklarının kalbinde askeri feda eylemleri düzenliyor ve bütün işgalci yerleşimcilerin kalbine korku salmayı başarıyorlardı. 2022 yılı şubat ayıyla birlikte, işgal yetkilileri "Dalga Kıran" harekâtı olarak adlandırdığı bir dizi askeri operasyon planladı. Bir diğer yandan da Mescid-i Aksa’ya yönelik kitlesel baskınlar düzenliyorlardı.

Filistinli direnişçiler, özellikle de genç kuşak bu operasyonu daha fazla direniş dalgasıyla karşıladı ve zekice bir hamle ile direnişi sadece Cenin ile sınırlı tutmak yerine, Nablus, El-Halil, Tubas ve komşu kamplara yayılmasını sağladılar. İşgal güçleri de Batı Şeria'nın bu şekilde aktif bir direniş alanına dönüşmesini beklemiyordu.

Bu direnişin alt yapısı önceden özenle hazırlanmıştı. İşgalci ordunun “Aslan Yuvası’nı bitirmek gayesiyle geleceğinden emin olan direniş grupları hizipsel bölünmelerin üstesinden gelmeyi başarmış ve Ramallah'taki Güvenlik Koordinasyon Otoritesi'nin istihbaratını da alt etmeyi başarmıştı. Buna göre, İsrail işgal güçleri silahlı militanların konuşlandırıldığı bölgelerde "karmaşık ve tehlikeli" askeri operasyonlara girişmişti. Direniş güçleri birçok şehit verse de halk, direnişçi dayanışması ve hizipçilik yerine birlikte hareket etmeyi önceleyen direniş, işgalin operasyonunu başarısız kılmıştı.

İşgal ordusu, geçtiğimiz aylarda Nablus'taki Aslan Yuvası direniş gruplarını ve Cenin taburunu; suikast, tutuklama ve oluşumlarını tasfiye etme girişimleri yoluyla hedef almasına rağmen şu ana kadar onları ortadan kaldıramadı. Nablus ve Cenin’deki yeni nesil direniş, Filistin sokağını seferber etmede ve çeşitli bölgelerdeki lokal direniş merkezlerini yeniden kurmada devrimci ruhu ile ilham veren bir örneklik oluşturdu.

Bu yeni direniş, gençler arasında daha bir popüler karşılık buluyor. İslami hassasiyetler başta olmak üzere vatanseverlik ve milli duygular da katılımda önemli bir rol oynuyor. Batı Şeria’daki Filistinlileri bu tür bir yeni yapılanmaya iten en önemli sebeplerin başında Filistin yönetiminin ülkenin ve Filistin halkının güvenliğini sağlama ve haklarını koruma noktasında gösterdiği zafiyet ve güvensizlik yatıyor. İsrail ile askeri ve istihbari anlamda her türlü iş birliği ve koordinasyon içinde olan Filistin özerk yönetimi yalnızca işgale hizmet etmek için değil, aynı zamanda kalan gücünü, nüfuzunu ve ayrıcalıklarını korumak için mücadele ediyor.

Üçüncü Bir İntifada Mı?

Önümüzdeki süreçte Filistin sahasını neler bekliyor? Saha işgalinin tırmanması Batı Şeria'yı nasıl etkiler? Artan tırmanış topyekûn bir çatışmaya yol açabilir mi?

Bu soruların cevabını kesin olarak vermek mümkün değil. Ama kesin olan şey birçok alan patlamaya hazır bir bomba gibi… İsrail içindeki iç çatışmadan 48 topraklarında yaşayan, İsrail kimliği taşıyan Filistinlilere yapılan ırkçı tutumlara; Kudüs’teki Aksa baskınlarının yoğunlaşmasıyla her geçen gün artan çatışmalardan Filistin özerk yönetiminin son demlerini yaşayan Mahmud Abbas sonrası nasıl bir yönetimin iş başına geleceği endişesine ve tetikte bekleyen Gazze direniş güçlerine varan bir sürü nokta… Buna son zamanlarda Lübnan sınırında gerilim dönemlerinde atılan füzeler ve Suriye içi savaşının verdiği belirsizlikler de eklenince Filistin’de her an olası bir patlama ve bunun geniş çaplı bir savaşa dönüşme potansiyeli görülüyor.

İşgal yetkililerini en çok korkutan da bu senaryo! Çünkü kuzey sınırlarında yaşanacak herhangi bir çatışma, Filistin iç sahasındaki ayaklanmalar ile işgalciyi zayıf taraf haline getirebilir. Artık eskisi gibi tek taraflı bir askeri savaş uçakları ile bombalamalara karşılık veren bir direniş gücü ve içeride birçok yerde yuvalanan ve her an işgalci yerleşim bölgelerine sızabilen bir organizasyon mevcut. Topyekûn bir saldırıda iç cepheye mi, sınır noktalarına mı yoğunlaşacağı konusunda tedirginlik havası saklanabilir bir durum değil artık. 2023 Ramazan ayına yine denk gelen Yahudi Pesah (Fısıh) bayramında büyük bir Aksa baskınına hazırlanan Haredi gruplar İsrail içi güvenlik birimleri ve istihbarat örgütü Şin Bet’in verdiği bilgiler neticesinde bizatihi Netanyahu tarafından engellendi. Oysa hükümet ortakları bunun asla engellenemeyeceği noktasında ciddi açıklamalar yapmış, hükümetten çekilme tehdidinde bulunmuşlardı. Buna rağmen bu geri adım işgal yetkililerinin endişesini haklı çıkarıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde CIA Başkanı William Burns, işgal altındaki bölgelerdeki durumdan duyduğu kaygıyı dile getirerek olayların üçüncü bir intifadaya yol açabileceğine işaret etmişti. Öngörülen yeni bir intifadayı önlemek için İsrail ve Filistin teşkilatlarıyla çalışmanın önemine dikkat çeken ABD’li diplomatlar gerilimi sürekli artıran sağcı koalisyona sık sık uyarılarda bulunuyor ve işlerin kontrolden çıkabileceğine dikkat çekiyorlar. Çünkü başta Ukrayna, Çin ve başka birçok alanda efor sarf eden ABD'nin önceliği bu savaşlara odaklanmaktır. Aşırı sağcı işgal hükümetinin kışkırtmalarıyla çıkacak bölgesel bir gerilimden zarar göreceğini düşündüğünden tansiyonu düşürmek için mekik dokuyor.

 

İsrail İç Çatışmasının Filistin Sahasına Etkileri

Ancak tüm bu baskılar son üç buçuk yılda 5 kez seçime gitmek zorunda kalan İsrail siyasetini gittikçe daha fazla istikrarsızlaşmış, ayrılmış ve parçalanmış bir toplum görüntüsü veriyor. Bu da her şeye rağmen önümüzdeki süreçte karşıt grupların önceliklerine göre kendi aralarında yaşayacakları bir gerilimin Filistinliler tarafından bir ayaklanmaya yol açabileceği düşüncesine sebep oluyor.

Daha önce terör grupları ile adları anılan Siyonizm liderleri, artık hükümetin bir parçasıdır ve önemli mevkilerde bakan olarak görev yapmaktadırlar. Aşırı sağcı kesimler sadece yargının “reformu” ile yetinmeyip ordunun, polisin, istihbaratın hatta eğitimin, medyanın kendi kontrolü altında olması için çaba sarf ediyorlar. Hatta aile meseleleri, evlilik ve boşanma, gey ve lezbiyenlerin yaşamlarına kadar uzan bir tartışma seküler kesimin her hafta yüzbinleri aşan sokak gösterilerine neden oldu.

Bakan Ben Gvir yeni planında, "Ulusal Muhafızlar" adı verilen ve sayıları binleri bulan yeni silahlı tugayların kurulacağını duyurdu. Aslında bu, toprakları ve evleri işgal eden, öldüren ve yok eden yerleşimci milislerin meşrulaştırılması ve sorgulanmaması anlamı taşıyor.

Bu iç krizlerin kısa vadede bitmesi beklenmiyor. Bitmemesi durumunda kesimlerin dikkatlerini başka yöne çekmek, üzerlerindeki iç baskıyı yeniden yönlendirmek amacıyla bazı dış kaygılara, özellikle güvenliğe odaklayan bir davranış modeli var. Bu da önümüzdeki süreçte yeniden Gazze’ye veya Batı Şeria’ya yönelik kapsamlı askeri operasyonlara sebebiyet verebilir.

Tüm bu senaryoların yaşanması demek, yani İşgal güçlerinin yerleşimci milis güçleriyle Batı Şeria'ya yeni bir saldırı başlatması durumunda işgal topraklarında yaşayan Filistinli kitlelerin de çatışmaya dahil olacağı tahmin ediliyor. Bu gelişmeler işgal devletinin en çok korktuğu senaryo. Yani direniş hareketinin Filistin’in 48 bölgelerinde faaliyet göstermesi veya 48 topraklarında yaşayan Filistinlilerin bu süreçlere aktif olarak katılması… Direniş liderleri de son dönemlerde bu senaryoya yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Bir anlamda Kudüs Kılıcı zaferini bir prova olarak değerlendirip hem Gazze’nin üzerindeki yükü hafifletmek hem de direnişi tüm sahalara yaymak gibi bir strateji yürütüyor. Ayrıca bu ulusal bir özgürleştirme ve direniş ruhunun canlı tutulmasında en önemli motivasyon kaynağını teşkil ediyor.

Öte yandan Kudüs ve Mescid-i Aksanın Filistin direnişini güçlendirmede harç vazifesi icra ettiğini de unutmamak gerekir. İsrail işgal güçleri potansiyel güvenlik tehdidi olarak gördükleri Gazze’ye geçtiğimiz yıllarda birçok operasyon düzenlemişlerdi. İsrail hükümetleri için Gazze öncelikliydi. Bu nedenle yıllardır kuşatma altında olan Gazze doğal olarak Filistin meselesinin mihverini oluşturuyordu. Ancak son yıllarda bu durum değişti. Artık sağcı dindar grupların Knesset’te aktif yer almaları ile birlikte Aksa baskınları öncelikli gündem olmaya başladı.

İşte bu nedenle 2021 yılında Kudüs ve hedef alınan Şeyh Cerrah mahallesi, ayaklanmanın başlamasına yol açtı. Ancak aynı zamanda ayaklanmanın yönetilmesine ve yoğunlaştırılmasına, gruplar arası bölünmelerin aşılmasına da katkıda bulundu. Kudüs diğer toplulukları harekete geçirmeye, mücadeleye öncülük etmeye ve kendi etrafında yoğunlaşmayı sürdürmekte adeta sahaları birleştirmektedir. Kudüs’e uzanan eli kırmaya hazır tetikte duran bir Gazze, sokakları felç etmeye hazır 48 topraklarında yaşayan bir Filistin halkı ve kontrol noktalarını yıkan bir Batı Şeria hazır kıta beklemektedir.

İçinde bulunduğumuz dönemde en önemli sorun Batı Şeria’daki direnişçilerin sayısında, askeri kapasitesinde ve olayların yayılma boyutu ile ilgili değildir. Asıl mesele Filistin halkının, özellikle de yeni neslin Filistin’de çözüm konusunda siyasi ufuk görmemesi, bir başka deyişle direnişin ve halk ayaklanmalarının devamının kaçınılmaz olduğuna olan güçlü inancıdır. Kısa vadede bu başkaldırının yatışması halinde başka bir kalkışmanın ne zaman ve ne kadar daha şiddetli bir şekilde patlak vereceği belirsizliğini korurken; Filistin'in geleceğinin önümüzdeki süreçte birçok faktöre ve sahadaki gelişmelere bağlı olması durumu devam ediyor. Taraflar bu lokal çatışmaların topyekûn bir çatışmaya dönüşmesini ertelemeyi başarsa bile, işgalci ile açık bir çatışmaya yol açabilecek bir kaynama ve iç baskı hali olduğu aşikardır. Bütün göstergeler belki bir yıl belki de birkaç yıl ile sınırlı bir süre içinde bu geniş çaplı belki de sınırları aşan yüzleşmenin gerçekleşeceğine güçlü bir şekilde işaret ediyor.

 

SPOT İÇİN

1- Filistin yönetiminin ülkenin ve Filistin halkının güvenliğini sağlama ve haklarını koruma noktasında gösterdiği zafiyet ve güvensizlik yatıyor. İsrail ile askeri ve istihbari anlamda her türlü iş birliği ve koordinasyon içinde olan Filistin özerk yönetimi yalnızca işgale hizmet etmek için değil, aynı zamanda kalan gücünü, nüfuzunu ve ayrıcalıklarını korumak için mücadele ediyor.

 

 

 

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul