20 Nisan 2024 - Cumartesi

Şu anda buradasınız: / Peygamberin Mirasına Sahip Çıkanlar Nerede Olacak!
Peygamberin Mirasına Sahip Çıkanlar Nerede Olacak!

Peygamberin Mirasına Sahip Çıkanlar Nerede Olacak! Âdem Kahraman

Ebu Hureyre’den  nakledildiğine  göre kendisi Medine pazarına uğrayıp: ‘Ey Pazar halkı! Size mani olan nedir?’ diye seslendi. ‘Hangi konuda ey Ebu Hureyre ?’ diye sorduklarında, orada Allah Resulü’nün (s.a.s) mirası dağıtılırken siz buradasınız. Gidip ondan nasibinizi almaz mısınız?’ dedi. ‘Nerede’ diye sordular. ‘Mescidde’ dedi. Hızla çıkıp (mescide) gittiler. Ebu Hureyre ise onları bekledi. Döndüklerinde kendilerine: ‘Ne oldu?’ diye sordu. ‘Ey Ebu Hureyre! Mescide gittik. İçeri girdik. Ama orada dağıtılan bir şey göremedik!’ dediler. Ebu Hureyre ‘Mescidde kimseyi görmediniz mi?’ dedi. ‘Evet, gördük. Bir grubun namaz kıldığını, bir topluluğun kuran okuduğunu bir grubun da helal ve haram meselelerini müzakere ettiklerini gördük’ dediler. Bunun üzerine Ebu Hureyre: ‘Yazıklar olsun size! İşte Muhammed’in (s.a.s) mirası odur’ diye karşılık verdi. (1) 

Ebu’d-Derda (r.a);  Resulullah’ı (s.a.s) şöyle buyururken işittiğini rivayet etmiştir: “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah’ta onu cennete götüren bir yola sokar. Kuşkusuz melekler, yaptıklarından duydukları hoşnutluktan dolayı ilim talebelerine kanatlarını serer; göklerdeki ve yerdekiler hatta sudaki balıklar alim için af talep ederler. Alimin abide olan üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Muhakkak ki alimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler altın ve gümüş miras bırakmış değillerdir. Onlar miras olarak yalnızca ilmi bırakmışlardır. Onu elde eden muazzam bir pay elde etmiştir. (2)

Ebu Hureyre (r.a); Resulullah’ın (s.a.s) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Allah rızası için öğrenilmesi gereken bir ilmi, dünya malı elde etmek için öğrenen kimse, kıyamet gününde cennetin kokusunu dahi alamayacaktır.”(3)

Bu ve benzerin hadis-i şeriflere baktığımızda önümüze şöyle bir tablo çıkmaktadır. Peygamberin mirası olarak; ibadetle meşgul olmak, Kur’an okumak ve üzerinde tefekkür etmek ve ilim öğrenmek olmak üzere üç başlıkta bu mirasın önemini anlatmaya gayret edeceğiz. Çünkü bugün Müslümanların; ihlasını, takvasını ve mücadele ruhunu bununla güçlendireceğine inanıyoruz. 

1. İlim Öğrenmek

Ehl-i sünnet  ve’l-cemaate göre ilim, ‘malun olanın, olduğu hal üzere bilinmesidir.”(4)  Resulü Ekrem (s.a.s): ‘İlim talep edilip öğrenilmesi, her mü’min erkek ve kadın üzerine farzdır.’ buyurmuştur.(5)  İmam  Burhanüddin ez-Zernuci: ‘Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle  ilgili bilgileri edinmek her Müslümana farzdır. Çünkü Müslüman için namaz kılmak zaruridir. Bu sebeple namazın farzlarını, eda edecek kadar şart ve erkanına ait bilgileri edinmek onun için farz olur. Yine vacibi eda etmek için gerekli bilgileri edinmek vacib olur. Zira farzı yerine getirmeye vesile olan şey farz, vacibi yerine getirmeye sebep olan bilgi de vacib olur.(6)

Müslüman hayatı boyunca bir mücadelenin içinde olmak zorundadır. Hangi zaman da ve hangi mekanda olursa olsun kendisinden istenilen kullukta başarıya ulaşmasının en önemli noktası ilimdir. Bu ilimle doğruyu ve yanlışı tanıyacak ve hayatında  ki vermiş olduğu mücadelenin temelini sağlam kılmış olacaktır. Her dönemde insan bir mücadelenin içerisinde yer alan bir neferdir. Bu mücadele hak ve batıl mücadelesidir. Hakkın mücadelesi ‘Oku seni yaratan rabbinin adıyla oku‘ diye başlayan bir emir ve dosdoğru bir yol ile belirlenmiştir. Batıl ise nefsin; istek ve arzularıyla beraber, kibir ve büyüklük taslamak olarak ortaya çıkmıştır. Günümüzde de hak ve batıl mücadelesi verilmektedir. Bu mücadelede de bilinmesi gereken bir ilim vardır. Tarih boyunca kendilerine miras bırakılan ilimle yol alan Müslümanlar, hem bu dünyada zafer elde etti hem de ahirette mükafat elde ettiler. Zafere götüren ilim bize şunu belirtiyor ki; Allah insanı başı boş bırakmamıştır. İster cahil olsun, ister alim olsun. İster güçlü olsun ister zayıf olsun. Her halükarda bizden istenilen bir kulluk vardır. “Hep birlikte Allah’ın dinine sımsıkı sarılın; ayrılığa düşmeyin.” (7)  Bu ve benzeri emirler bizlere şunu açıkça bildiriyor ki; tek doğru yolun pusulası rabbani ve nebevi  metottur. Bugün de bu metot ilimle ortaya konulmuştur.   

2. Kur’an okumak ve Tefekkür etmek

Yukarda ilimden bahsederken elbette bunun kaynağının Kur’an ve Sünnet olduğunu belirtmiştik. Allah (c.c) ilk emri oku olan bu kitapta şöyle buyuruyor: ‘Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu kitabın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri  hem de gönülleri Allahın zikrine ısınıp yumuşar.(8)  

Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: “Kur’an’ı seslerinizle süsleyin.” (9)  

Zebidi şöyle demiştir: “Şüphesiz güzel ses, okuyuşun güzelliğini arttırır. Güzel bir sesle ve güzel bir şekilde Kur’an okumak, kalpleri Kur’an’ı dinlemeye, düşünmeye ve ona kulak vermeye sevk eder.(10) Allah (c.c) şöyle buyuruyor: ‘İşte o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Sen de onların tuttuğu yola uy.  Deki: Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün alemler için ancak bir uyarıcıdır.” (11) Uyarıcı olan bu kitabı biraz okumak ve tefekkür etmek. Rabbimiz Allah’ın emirlerini anlamak ve tefekkür etmek. Bizden istenilen emirleri yapmak ve tefekkür etmek. Ve sonuç olarak Allah’ın rızasına ermeyi tefekkür etmek. İşte gereği gibi okunduğunda geceleri sabaha kadar ibadetle beraber, sakalı ıslanıncaya kadar ağlayıp tefekkür etmek. Salihlerin hayatlarına şöyle bir bakalım;  örnek verme noktasında değil,  örnek alma noktasında.  Erkam bin Erkam’ın evinde öğrendiği Kur’an’ı müşriklere duyuran Abdullah bin Mesud nerede biz neredeyiz?! Mekke’de evinde mahkum bırakılan Ebu Bekir nerede insanlar duysun diye sabahtan akşama kadar sesli bir şekilde okurdu, bugün biz neredeyiz?! Ve daha niceleri …. Arşa varan şahitlikler nerede, bugün evlatlarımızın bile okuduğumuzu görmediği ve duymadığı biz neredeyiz?!    Peygamber şöyle şikayet ediyor ve Rabbimiz bize bildiriyor: “Peygamber dedi ki: Ey Rabbim!  Doğrusu kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş halde bıraktılar.”(12) Rabbimizden niyazımız bu Kur’an’ı hakkıyla okumayı ve tefekkür etmeyi bizlere nasip etmesidir. Davacımız değil şefaatçimizin  olmasıdır.

3. İbadetle Meşgul Olmak

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”(13) 

İbadetin şer’i ıstılahtaki manası; ‘Allahu  Teala’nın rızasını kazanmak ve ona ta’zim etmek niyetiyle her emrini, emrettiği şekilde yerine getirmektir. Bu manası ile namaz, oruç, zekat ve hac bir ibadet olduğu gibi; bir araya gelip yeryüzünde Allah’ın emri tatbik edilsin diye mücadele etmekte bir ibadettir. Kısaca şöyle bir ibadet kavramına değinecek olursak; namaz, oruç, hac ve zekat gibi uygulamalarda bile sınıfta kalırız. Sabahlara kadar, ayakları şişene kadar namaz kılan bir peygamberin ümmetiyiz. Gündüzlerdeki ve gecelerdeki namazlarımızda ki huşu ve gözyaşlarımıza bir bakalım şayet akıyorsa.  Bu ve benzeri ibadetlere baktığımızda sınıfta kalmakla beraber şu hakikate değinelim.  “Fe eyne tezhebun (nereye bu gidiş)” ayeti içimizi ürpertiyor ama hala bu emirlerin bizden ne istediğini anlayamıyoruz. Şöyle bir örnek verelim: Bir yerde israfın getirdiği yiyecek, giyecek ve kullanılacak eşya çöplüğü diğer yandan zekatı ve sadakayı bekleyen açlıktan ölen bazen ölmemek için; altın koltuklarda fetva veren alimlerden! Fetva ile köpek eti yiyen bir topluluk. Bizim ibadetleri yanlış anlayışımızın bir sonucudur. Bu ve benzer durumlarla beraber Allah’ın bizden istediği başka kulluk görevleri de vardır elbette; Şöyle bir bakalım Kur’an’a; Rabbimiz buyuruyor ki: “Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allahın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.”(14) Ayete bugün sanki yanlış mana vermişiz gibi geliyor. Öyle ki onlar vazgeçinceye kadar diyordu, bugün bizler vazgeçtik gibi.  Oysa tekte kalsak hakkı haykıracaktık. Hakkı haykırmada Enes b. Nadr’ı örnek alacaktık. İnsanların durduğu, duraksadığı ve mücadeleyi bıraktığı anda haykıracaktık. O, ashaba “Muhammed öldüyse sizde onun davası ve yolunda ölün” diyordu. Allah yolunda ölüm çağrısı onları tekrar diriltti ve kimisi bu yolda şehit oldu, kimisi de şehit olmayı bekledi. Bugün bizde ümmeti tekrardan fitne kalmayıp din tamamıyla Allah’ın oluncaya dek mücadeleye çağırmalı ve sebat etmeliyiz. Zafer ve mükafat bu mücadelede olanlarındır. Bu bir kulluk görevidir. Bu bir ibadettir. Bu ibadet aşkı onların kalbine nasıl yer edindiyse, bugün bizlerinde şirkten ve küfürden uzak, Kur’an ve Sünnete sımsıkı sarılan rabbani alimlerle beraber kalbimizde yer edinmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak söyleyeceğimiz öncelikle kendi nefsime şudur: Yeryüzünde peygamberin mirası hali hazırda duruyor,  kim talep etmek isterse ona ulaşıyor. Bakıyoruz insanlar ilmi talep etmiş; makam, tağutlara yalakalık, ümmetin içinde fitne çıkarmak için elde etmiş. Rabbani alim olmak isteyen ve yetiştirmek isteyen ümmet nerede? Kur’an’ı o kadar güzel okuyan hafız ve kuralar yetişiyor, ücretsiz kurslar ve eğitim kurumları kuruluyor. Dünya genelinde güzel okuma yarışmaları yapılıyor da Kur’an’ı anlayıp ve yaşayana hakaret edip ve “daha Kur’an’ı bile bizim gibi okuyamıyor” diyerek alay ediyorlar. Bunların karşısında Muaz  b. Cebellerimiz nerede? Ellerinde binlik tespihler; gece gündüz hangi namazlar var, nasıl kılınır, mükafatları nelerdir? Hangi zikirler nerede çekilir, gün de kaç defa hangi zikirden çekiliri anlatan tağutların sihirbazları dolu olan sokak ve caddelerde de Abdullah b. Mübareklerimiz nerede? 21.yüzyılın çöplüğünde boğulan kardeşlerim, peygamberin mirası ve cennetin anahtarı nerede?

1. Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, ilim kitabı, c.1, hadis no:505, s:28. Hadisi Taberani, el-Mucemu’l-Evsat’ta rivayet etmiş olup senedi hasendir.

2. Ebu Davud, “İlim”, 1; Tirmizi, “İlim”, 19. Elbani bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.

3. Ebu Davud, “İlim”, 12; İbn Mace, “mukaddime”, 23; Ahmet bin hanbel, 11, 338.

4. Ebu Muin en-Nesefi, Bahru’l-Kelam, Konya 1977, s: 15.

5 . Acluni, Keşfu’l-Hafa, Beyrut 1351-2, c.2, Hadis no: 1665, s:43. Ayrıca İmam Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, c.1, s:2.

6. İmam Burhanüddin ez-Zernuci, Talimü’l-müteallim, Çağrı Yay., İst. 1980, s:9.

7. Ali İmran Sûresi, 103.

8. Zümer Sûresi, 23.

9. Ebu Davud, “Salat”, 35; Nesai, “Sıfatu’s-salat”, 83; İbn Mace, “İkametus salat”, 176; Ahmed  b. Hanbel, c.4, Hadis no: 283, 28, 296, 304. 

10. Zebidi, İthafu’s-sadeti’l-müttakin.

11. Enam Sûresi, 90.

12. Furkan Sûresi, 30.

13. Zariyat Sûresi, 56. 

14. Enfal Sûresi, 39.

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul