Günlerdir depremle yatar depremle kalkar olduk… İçimiz dışımız deprem oldu… Deprem uzmanlarını dinleye dinleye neredeyse yarı uzman olduk… Uzmanlaşmasına uzmanlaştık da ancak depremle gelen uyarıyı yeterince ciddiye alabildik mi? Deprem bize ne diyor? Yoksa süreç içerisinde eski alışkanlıklarımıza, umursamaz günlerimize mi döneceğiz?
Evet musibetlerle gelen mesuliyetlerimizi yeterince idrak edebildik mi? Yoksa olayı sadece yer kabuğunun çatlaması, fay hatlarının hareketlenmesi, enerji sıkışması, titreşimler, sürtünmeler üzerinden mi değerlendirdik?
Şu bir gerçek ki, depremi engelleyecek bir güç yok… Ancak alacağınız tedbirlerle hasar ve zararı hafifletebilirsiniz…
Biz, bize can veren, hayat bahşeden Allah'ın ‘’Hayy’’ hattında yürüyoruz, fay hattı sadece kulluk sınavında sebeplerden bir sebep…
Depremin kendine ait bir aklı yoktur… Fay hattı kendi iradesiyle harekete geçiyor değil…
Aklı verene, bilimi nasip edene, tecrübe ile bizi donatana hamd ederiz…
Sonuçta Yaratan da yaşatan da yöneten de Allah'tır… Bize düşen kendi sorumluluklarımıza dönmek ve sınavımızı bilinçli bir şekilde verebilmektir…
Musibetlerle Allah'a yakınlaştığımızı hissediyoruz… Acziyet, zaafiyet ve mahrumiyetimizi Rabbimize arz ediyoruz. O’na sığınıyoruz… Sebat, sekinet, metanet ve sabır ile…
Şimdi derin bir muhasebe, aktif bir tevekkül, toplu bir tevbe sürecindeyiz…
Deprem bize şunu yeniden gösterdi… İnanan, inanmayan her insanın fıtrî bir refleksle Yaratıcıya yöneldiğini gördük… İçten yakarışlarla üstün bir güce sığınma, O’ndan yardım talep etme ihtiyacı duydu…
Depremle birlikte insanlarda dini duyguların, maneviyat boşluğunun hangi boyutlarda seyrettiğinin fotoğrafını gördük… Algılar açık ve insanımız manevi bir açlık içerisinde…
Umarım bu yönelim sadece deprem günleri ile sınırlı kalmaz…
Yüce Kitabımız inkâr psikolojisini ve iman zaafiyeti içinde olanların durumunu gözler önüne seriyor… Tehlikeyi atlattıktan sonra eski hallerine dönenlerden bahsediyor…
Aslında tehlikeler tefekkür vesilemiz olabilir… Riskler bizi Rahman'ın rızasına ulaştırabilir…
Asrın, felaketi tanımlaması ile tanımlanan bir deprem felaketi yaşadık… Ölümle sıcak temas halindeyiz… Olayı feraset ve basiret ile okumaz, gerekli ibret ve hikmetleri çıkarmaz isek ilahi uyarı sistemi tekerrür eder mi eder…
Deprem sınavını doğru ve güzel veremezsek, sonrasında gelecek depresyonlara nasıl dayanacağız?
Görünen o ki depreme dayanıklı insanlar yetiştiremedik… Deprem dersimizi iyi çalışmadık… Dağıtıyoruz, dağılıyoruz, dayanıksızız, direncimiz zayıf…
İçimizdeki artçı depremleri, ruhumuzdaki fay hatlarını durduramıyoruz… Onaramıyoruz…
Bize depreme dayanıklı yürekler lazım… Korku, kriz, kaos günlerinde kararlılık, tutarlılık, yüreklilik gerekiyor…
Zihinsel anaforların, ruhsal travmaların üstesinden gelmek için iç dünyamızı muhkemleştirmemiz gerekiyor…
Dünya küçük, hayat kısa uzun emeklerden kurtulup acil eylem planları yapmamız lazım…
Depremle birlikte yaşamayı öğrenmemiz icap ediyor…
Daha bir itminan ve inşirah ile…
Allah ile mesafesiz bir hayatta karar kılmamız kaçınılmaz…
Tüm analizlerde Allah’ı merkeze almak durumundayız…
İşte yakinen tanıklık ettik, varsın bir anda yoksun… Tehlikesiz bir hayat yok…
Şimdi bizlere yeni bir mühlet verildi… Aslında her uyarış yeni bir fırsattır… Adam olmaya… Kul olmaya… İnsan olmaya…
Peki, tedavi reçetemiz ne olabilir? “4T” formülünü önerebiliriz:
1-Aktif bir tefekkür…
2-Aktif bir tedbir…
3-Aktif bir tevbe…
4-Aktif bir tevekkül…
Pasif değil aktif… Donuk değil dinamik… Edilgen değil etkin…
Artık bu saatten sonra olayları sadece sorgulayan ve yorumlayan değil, temiz ve güzel bir dünyanın inşası için yürüyen ve yorulanlardan olacağız…
İzleyen değil, iz bırakanlardan olmak bize düşer…
Dünya hayatının toz pembe olmadığını, toz duman bir dünyada ayakta kalmanın, tüm zorluklara rağmen ‘’arzın imarı, neslin ıslahı’’ na memur ve mecbur olduğumuza işaret etti bu deprem…
Son yaşadıklarımız bize şunu da öğretti… Üzerinde yaşadığımız Anadolu-Acı dolu… Acılarla yoğrulan bu yurtta alınacak çok yolumuz var…
‘’İnsan insanın kurdu değil, yurdudur’’ gerçeğini biz insanlığa sunacağız… Kulluk kalitemizi, insanlık seviyemizi bu vesile ile göstereceğiz…
Felaket tellallarına, fitne odaklarına fırsat vermeden bu insanlık sınavından yüz akı ile çıkmanın yollarını bulacağız…
İçimizdeki hırsız, hain, haydut ve haramilerin hesaplarını boşa çıkaracağız…
‘’İşte o gün yer, kendi haberlerini anlatır’’ (Zilzal, 4)
Evet, yeryüzü kendi haberlerini, kendi mesajını, kendi uyarısını deprem ile anlatıyor…
Biz işin neresindeyiz?
Arzın derinliklerinden gelen mesajı yeterince aldık mı?
Sevki ilahi ile belki bir rahmet tokadı ile karşı karşıyayız…
Sarsıldık, umarım savrulmadık… Silkindik, kendimize geldik… Olay sadece fiziki bir sarsıntı değil, metafizik bir titreşimle fıtratımıza döndük…
Şimdi şu sorunun cevabını arıyoruz: Acaba gayretullaha dokunacak hangi günahları işledik… Rabbimizi gücendirecek ne gibi yanlışlarımız oldu?