09 Şubat 2025 - Pazar

Şu anda buradasınız: / En Hayırlı Ümmet
En Hayırlı Ümmet

En Hayırlı Ümmet HACI MUSAB OSKAN

Allah’ın adıyla.

Anlatmaya gayret sarf edeceğimiz konu, hayırlı ümmetin vasıflarıdır. Tevfik Allah'tandır.

“Ümmet kelimesi sözlükte, "cemaat, yol, din, nesil ve topluluk" anlamlarına gelmektedir. Kavram  olarak  ümmet  kelimesi, gerek  kendi tercihleri  gerekse  de  bir zorunluluk sonucu, belirli bir zaman diliminde yaşayan kimseler anlamına geldiği gibi, belirli bir tarih diliminde yaşayan ya da belirli bir dine inanan topluluklara verilen isimdir. Tarih boyunca belirli bir akideye sahip kimseler bir 

ümmettirler.” (Alaaddin Palevi, İstismar Edilen Kavramlar)

Babamız Adem'den bugüne kadar İslam inancına sahip olanların hepsi tek bir ümmettir. Bu kadar insanı ümmet yapan ana etken, ne aynı soydan gelmeleri ne aynı dönemde yaşamaları nede aynı ırktan olmalarıdır. Ümmeti ümmet yapan dil, ırk ve renk uyuşması değil akide ve inançların birleşmesidir.

Rabbimiz Allah azze ve celle ayeti kerimesinde buyuruyor ki: “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah´a inanırsınız.” (Al-i İmran, 110)

Yakın dönemimizde yaşamış, hayatını Kur’an’a adayıp, bu ayetin gereklerini hem yaşantısı hem de lisanı ile ortaya koyan ve kendisini rahmet ile andığımız Ali Küçük hocamız ayeti kerimenin tefsirinde şu hususları beyan buyuruyor:

“Bu ayetleri ile Rabbimiz insanların içinden yeryüzünün en hayırlı, en güzel, en şahsiyetli toplumunu çıkarmayı murad ediyor. Bu yeryüzünün en hayırlı toplumunun sahip olması gereken özelliklerini de bakın şöylece belirliyor:

Marufu, Allah’ın güzel dediklerini, hayırlı dediklerini, din dediklerini emredersiniz, münkerattan da, Allah’ın kötü dediklerinden, çirkin dediklerinden de nehy edersiniz. İnsanları kötülüklerden alıkoyarsınız. Ve bir de siz Allah’a iman edersiniz. Siz hayatınızda Allah’ın tek Rab ve İlâh olduğuna iman edersiniz. İşte sizler böyle bir toplum olmak zorundasınız diyor Rabbimiz. Böyle olduğunuz zaman hayırlı ve şerefli bir toplum olacaksınız. (Ali Küçük, Besairul Kur’an Tefsiri)

Alemlerin Rabbi olan Allah azze ve celle bu ayetiyle yeryüzündeki İslam topluluğunun şerefini yükseltiyor. Ve bununla beraber onların omuzlarına da altından kaldırılması güç bir sorumluluk yüklüyor. Yani yüce Allah’ın varlığına, birliğine inanmak en hayırlı ümmet olmayı sağlamıyor. Bunun yanında bir nevi ilahi görevleri de tamamlamamız gerekiyor ki, ayette belirtilen hayırlı ümmet vasıflarına haiz olalım.

Rabbimiz Allah azze ve celle başka bir ayetinde ise şöyle buyuruyor: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104)

Rabbimiz önceki ayetin muadili olan bu ayetinde ise, bizlere kurtuluşun reçetesini veriyor. Yani bu dünya bataklığından, bu dünya meşgalesinden, bu dünyanın darlığından, ahiretin genişlik ve bolluğuna çıkmanın anahtarlarından biridir iyiliği emredip kötülükten men etmek. O halde bu görevi sırtlanıp ümmet için fedakarlık yapmanın zamanı gelmiştir. Unutmamak gerekir ki cennet, bedel ödeyenlerin yurdudur.

Kurtuluşa erecek en hayırlı ümmetin ilk ve en önemli vasfı:

Allah’a İman

Öyle bir iman olmalı ki bu yalnızca Allah’ın otoritesi ve azametine boyun eğilmeli. Yalnızca Allah’ın birlenip tek ve şeriksiz olduğu ikrar edilmeli. Ve kabul edilmelidir ki yeryüzü, gökyüzü ve tüm evreni mahlukat Allah’ın boyunduruğu altındadır. Bunun kavranıp, tasdik edilmesi gerekmektedir. Allah’ı birlemekle beraber, Allah’ın dışında ilahlık taslayan tağutları ve hükümranlık iddia eden azgınların da reddedilmesi esastır. Bilinmelidir ki yeryüzünde tek otorite ve mercii kaynağı Allah’tır. Bunlar bilinip tasdik edilmeli ve aksine hareket edilmemelidir.

İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırma

Ümmetin kaçınılmaz vasfı olan Allah'a imandan sonra gelen en önemli vazifesi ise “İyiliği emredip kötülükten sakındırma” vazifesidir. Allah’a iman etmiş ümmetin en hayırlı olma yolundaki yegane düsturudur bu.

Şimdi de bu vazifenin üzerimizdeki yükünü daha yakından tanıyalım:

"İyilik"ten maksat, şeriatın uygun gördüğü her söz ve iştir. "Kotülük"ten maksat da onun reddettiği her söz ve iştir. Allah azze ve celle O'na iman edenlerin birer ıslah edici, birer davetçi olmasını istiyor. Hayra davet eden kötülükten  men eden bir davetçi. Bu davetçi hem insanları hayra çağıracak hem kötülükten sakındıracak hem de kendisi, insanlar için örnek bir şahsiyet olacak. Önce kendini ıslah edecek ondan sonra yeryüzündeki insanların ıslahı için çalışacak. Başka bir önemli husus ise bu davet görevini yaparken niyeti yalnızca Rahman'ın rızasını kazanmak olacaktır. Yoksa birilerinin övgüsüne mazhar olmak, başkaları tarafından yüceltilmek için değil.

Davetçi kimseler, İyiliği emredip kötülükten men eden kimseler, bu görevlerini yaparken bir nevi doktor gibi olmalıdır. Ne kadar tebliğ edeceğini, kime hangi dozda ne vereceğini çok iyi bilir. Şunu da çok iyi bilir ki, insanlar fıtratı gereği günah işlerler ve davetçi de bu yüzden günahkar insanlardan nefret etmemeli. Çünkü bizler günahkarlardan değil günahlardan nefret ederiz aynı hastayı sevip hastalığı sevmediğimiz gibi.

Davet meselenin daha iyi anlaşılması açısından iyiliği emredip kötülükten sakındırma konusunda yalnızca kalemini değil aynı zamanda bu vazife uğurunda canını da feda etmiş birinin bakış açısıyla bakmak elbette bu konuya fazlaca değer ve anlam kazandıracaktır. Gelin şimdi de O'nun sözlerine kulak kabartalım:

“Bizzat Kur’an ayetinin ifadesiyle yeryüzünde, hayra çağıran iyiliği emreden kötülüğü nehyeden bir otoritenin bulunması da kaçınılmazdır. Çünkü ayette iyiliği “Emr” ve kötülüğü “Nehy” etmek söz konusu edilmiştir.

Tabiatı gereği bazı insanların şehvetleri ve ihtirasları, bazılarının maslahat ve çıkarları, bazılarının gurur ve kibirleriyle çarpışacağından hayra davet etmenin iyiliği emredip kötülüğü nehyetmenin o kadar kolay ve rahat olmayacağını görürüz. Çünkü insanlar arasında zorba diktatörler, baskıcı egemenler, yükselmekten hoşlanmayan alçaklar, sıkıntıya gelemeyen zenginler, ciddiyetten uzak laubaliler, adaleti sevmeyen zalimler, doğruluktan hoşlanmayan sapıklar ve iyiliği reddedip kötülükten hoşlanan insanlar her zaman bulunur.

Bu yüzden, hayr galip gelip, iyilik, iyilik olarak ve kötülükte kötülük olarak bilinmedikçe millet kurtulamayacağı gibi insanlık da kurtulamaz. İşte bütün bunlar için iyiliği, emredip kötülükten nehyeden ve kendisine itaat edilen bir otoritenin varlığı gerekmektedir.

Bu sebepten Allah’a inanan ve Allah için kardeşlik desteğine dayanan bu sıkıntılı ve zor işe iman ve Allah’tan korkma kuvvetiyle, sonra sevgi ve dostluk güçleriyle göğüs geren bir cemaatin elbette bulunması zorunludur. Yüce Allah, bu görevi yerine getirenler için şöyle buyuruyor: “İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Seyyid Kutup, Fi Zilali'l Kur'an, Ali İmran 104. ayetin tefsiri)

İşte kurtuluşa erenler onlardır, işte feraha kavuşanlar onlardır. Dünyada çektiği dert ve sıkıntılara karşı Rahman'dan mükafatını alacak olanlar onlardır. Ne mutlu onlara. Ne mutlu ahireti için dünyasını satıp böyle kârlı bir ticaret yapanlara. Ne mutlu âlemlerin Rabbini razı edip şeytanı kızdıranlara.

Yazıklar olsun ebedi ahiret hayatını kısacık dünyaya değişene ve şehvetinin peşinden koşup Rahman’a verdiği sözü unutana. Ve yazıklar olsun insanların ıslahı için çalışmayanlara ve iyiliği emredip kötülükten men etme görevini terk edenlere.

Bu hususta Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Nefsim kudret elinde olan (Allah)’a yemin ederim ki; ya iyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız, ya da Allah size katından bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz, duanıza icabet edilmez!” (Tirmizî, Fiten 9)

Gerçekten bizler 21. Yüzyılda ümmet olabilmeyi ve bu vesileyle kurtuluşa ermeyi arzuluyorsak bu vazifeyi hakkı ile ifa etmeliyiz. Bu vazifeyi ifa ederken unutulmaması gereken en önemli unsur ise iyiliği emredip kötülükten men ettiğimiz hususlarda, en gayretli kişi olmaya özen göstermemizdir. Söylediğimiz sözün muhatabımız da bırakacağı etkisi ve tesiri bağlamında en önemli husus budur. Aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki, en güzel söz, amelin kendisini tasdiklediği sözdür.

Rahmetli Hasan Karakaya hocamızda bu bağlamda şöyle demiştir: “Amel, sözün efendisidir.”

Bu konu gerçekten cenneti kazanmak isteyen ümmetin, yoğun bir çaba ve gayret sarf etmesi gereken bir konudur.

“İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.” (Mutaffifin, 26)

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul