“Ramazan ayı ki insanları irşad için furkanı, hidayet delili beyyineler halinde Kur’an onda indirildi” (Bakara, 2/185)
Ramazan bir Kuran ayıdır. Ramazan’ın önemi Kur’an’ın öneminden gelir.
Kur’an bir hidayet insanı düzeltme ve olgunlaştırma kitabıdır. Ramazan’da öyle…
Ramazan, iman ettiğini söyleyenleri kendisine getirir fıtratına getirir aslında Rabbine getirir. İnsan onbir ay boyunca kendisinden uzaklaşmış, dolayısı ile Rabbinden uzaklaşmıştır. Onbir ay boyunca zihnimiz, kalbimiz ve amellerimiz kirlenmiştir. Bunların manevi bir ortamında temizlenmeye ihtiyacı vardır. İşte Ramazan bunun için vardır.
Ramazan bir kazanım ayıdır. Gelirken bizlere birçok hayırlar getirir ve bizden de bir çok hayırsızlıklarıda ve hayasızlıkları alır götürür. Tabi eğer ramazan bizim içimize girerse ve bizim içimize sinerse..
Bir insan ramazanın hakkını vermiş ve ramazanı adeta kucaklamış ise ramazanda ona hakkını verir ve onu kucaklar, bu ay ondan kopmaz ve bayramdan sonra da onunla beraber gelir. Bayram gelince ramazandan yüz çevirmeyen ve unutmayan insandan ramazanda yüz çevirmez. Ayrıca Ramazanın sonuna bayram konulması, bayramla birlikte saatin zembereğinin boşalması gibi adeta kendimizi eski anlayışlarımıza bırakmak için değil, aksine hayatımızı ramazan yapabilirsek ahiretimizinde bayram olacağını görmektir. Asıl olan bu güzel ay ile kendimize nasıl kulluk yapmamız gerektiğini göstermek ve nefsimize bunu alıştırmaktır. Çünkü iki tip müslümanlık yoktur. Ramazanlık müslümanlık ve ramazan sonrası müslümanlık. Bu nefsimizin bize ürettiği bir telkinidir. Rahman’ın kullarından beklediği ve görmek istediği gerçek kulluk modeli bu kutlu ayda oluşur.
Eğer insan karar verirse, bu ramazan bundan önceki ramazanlardan daha iyi olur. Çünkü bir insan ramazanın hakkını verirse o yılın hakkını vermiş olur. Çünkü ramazan imanların yenilenme, arınma, takvaya ulaşma ve manevi rütbelerin ve derecelerin alınma ayıdır.
Ramazanı etkisinin içinde buluduğumuz ayla birlikte başladığını düşünürsek biraz eksik algılamış oluruz. Ramazanı rüzgarı ve etkisi aslında tam iki ay önce, yani receb ve şaban ile başlar. Hassas gönüller recep ayının başlangıcı ile birlikte ramazının yaklaştığını görürler. Ramazanın o güzel kokusunu ta o zaman alırlar. Büyük bir bereket ve kişiyi kendisine getirme ayları olan üç ayların gelmesi ile birlikte adeta ramazanda onlar için başlamış gibi olur.
Kalbi yumuşatan, nefsi kıran, kişiyi arındıran, mümini muttakileştiren bu kutsal ayda o hassas gönüller hayırlarını ve en güzel söz olan Kuran’ı okumayı ve düşünmeyi arttırırlar. Çünkü o gönüller için ramazan gerçekten onbir ayın sultanıdır.
O hassas gönüllerde ise; hayatın aslında kendisininde bir oruç tutmak olduğunu, ramazanda yaptığımız gibi bütün hayatımızı kendimizi tutarak ve kontrol ederek, terbiye edip yetiştirerek geçirirsek hayatımızın sonunda yani ahirette amel defterlerinin sağ taraftan verilerek, gerçek bayramın
o zaman olduğunu düşünürler. Onlar için ramazanın bitmesi diye bir şey yoktur.
Bayram ise adeta bir tenefüs, soluklanma ve ilahi bir mükafattır. Hayat devam etmektedir ve Allah (c.c.) katında iki dini hayat standardı yoktur. Yani ramazan dindarlığı ve ramazan sonrası dindarlık. Bu garip ayrım, bizim kendi hevamızın ürettiği bir çelişkidir. İnsan oruç tutarken, aklına, diline ve kalbinede oruç tuttururmalıdır.
Hz. Peygamberin (s.a.s.) “ Nice oruç tutanlar vardır ki onlara sadece açlıkları ve susuzlukları kalmıştır.” hadisini hiç aklımızdan çıkmamalıdır.
Gece ibadetleri ve teravihleri ise, Allah (c.c.)’a şükretmenin iyi birer fırsatıdır. Namazlarımızı ağır ağır kılmalı ve her okuduğumuza dikkat etmeliyiz. Bu ayda sadece teravihle yetinmeyip nafileleri daha da arttırmalıyız. Unutmayalım nafileler arttıkça Allah (c.c.)’a yakınlıkta artar. Gece sahur için kalktıktığımızda, sadece bedenimizi doyurmamalı, sofraya oturmadan önce, çoğu kez ihmal ettiğimiz tehetcüt namazlarını ihmal etmemeliyiz. Çünkü teheccüt sevabı ve derecesi çok yüksek bir ibadettir.
Ayrıca Rahman’a yakınlığın yakıtıdır.
Ramazan günleri hakkı verilerek ilerledikçe ruhlarda ilerler. Kişi yaklaşması gereken yere yaklaşır. Yılın en değerli ayı nasıl ramazan ise, ramazanın da en değerli günleri, içersinde bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinin saklı olduğu son on gündür. Yani i’tikaf günleridir. i’tikaf ülkemizde yıllarca ihmal edilmiş, yeni yeni kıymeti anlaşılan çok önemli bir ibadettir.
Sözlükte “hapsetmek, alıkoymak; bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak” anlamlarındaki “akf” kökünden türüyen i’tikaf, bu manaları yanında kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını, fıkıh terimi olarak da ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde camide kalmasını ifade eder. İ’tikafa giren kimseye mu’tekif veya akif denir.
İ’tikafa giren kimsenin gücü yettiği kadar namaz kılması, Kur’an’ın metnini ve anlamını okuması, istiğfar etmesi, dua ve niyazda bulunması, kelime-i tevhid ve tekbir getirmesi, Allah (c.c.)’ın varlığı, birliği, kudreti hakkında düşünceye dalması, gereksiz şeyler konuşmaması, arınması ve ağlaması müstehaptır.
İ’tikafa özellikle ramazan ayının son on gününde girilmesi Kadir gecisini de ihya etme fırsatı vereceği için ayrı bir önem taşır. Hz Aişe, “Resul-i Ekrem ramazanın son on gününde ibadet için yoğun bir gayret içine girer, gecesini ihya eder ve ibadet için aile fertlerini uyandırırdı” demiştir1
Vacip i’tikafa giren, yani, “Allah (c.c.) rızası için -mesela- on gün i’tikaf yapacağım” diyerek adakta bulunan kişi, tan yeri ağırmadan önce i’tikaf için belirlediği bir mescide, “ Ya Rabbi! Senin rızan için üzerime vacip olan i’tikafı eda etmeye niyet ettim” diyerek girer ve adadığı i’tikaf günleri sü-resince, mescidin bir köşesinde ibadetlerini yapar. Nezrettiği son günün akşam namazından sonra i’tikafan çakar.
İ’tikafa girmek, içine girdiği bağımlı olduğu başka şeylerden kurtulmak demektir.
İ’tikafa girmek, nefsin geri çekilmesi, ruhun ileri gitmesi ve olgunlaşması demektir.
İ’tikafa girmek, özlediğimiz kulluğu ve ibadetleri duyarlı bir şekilde yaşamak demektir.
İ’tikafa girmek, ramazanın hakkını vermektir. İtikafa girmeyen kişinin ramazanında hep eksiklik kalacaktır. İtikafa giren kişi, hiçbir zaman itikaftan girdiği gibi çıkmaz, derinleşir, güzelleşir ve iyileşir. Manevi dereceleri ve derinliği artar.
Onbir ayın sultanı nasıl ramazan ise, ramazanın sultanıda itikaftır...
Ramazan ve i’ikaf bizi başkalaştırmak ve düzeltmek ve takvaya ulaştırmak için vardır.
Ne mutlu ramazanla mutlu olanlara..
Ne mutlu ramazanı kucaklayıp içine koyanlara..
Hayatı ramazan olanın ahireti de bayram olur inşaallah..
Dipnot
1- Buhari, Müslim