Ebrar’a…
Gündüzlerin acısını, gecelerin hüznünü,
Yuttu bir bir yelkovanın ibresi…
Ne menen bir hastalıkmış ki bu,
Büyüdükçe inceldi sen gitti gideliğinden beri…
Bir bahar daha geçti gitti ellerimden,
Ve sen halâ gelmedin…
Karçiçekleriyle gelecektin, yıkık kentlere inat,
Bir heyelân şiddetiyle gitmiştin,
Dönüşün sessizdir diye bekledim,
Gömüldüm sessizlik/sensizlik deryasına,
Ama sen… Gelmedin…
Gözlerimi getirecektin gelirken yanında,
Seni Yusuf bilip ardınsıra Yakup gibi yolladığım gözlerimi.
Artık örtmüyor bulutlar bakışlarını Himalayaların,
Hindukuşlarda artık mevsimin tüm karları,
Sahipsiz bir el hicran dağıtıyor,
Kapı, kapı dolaşıp yalnızlığı…
Sana koyacağım isimleri aradım durdum,
Habercin geldiği günden beri…
Sayamadım çektiğim “âh” ları sen gittin gideli…
Sen gittin!..
Ardında bıraktıklarına inat geri dönmedin…
Bekleyişlerime Eyyüp sabırlarını ektim,
“İmtihandı ben kazanmalıyım”, dedim,
Ve sen, Yine gelmedin…
Senin gidişinle yaktılar analar tüm ağıtlarını,
Tûr-i Sina dağına…
Zeynepler mersiyeden duvaklara büründüler,
Buralarda güneş artık doğmadı doğudan,
Gidişinden beri kızıllığı batmamıştı ki batıdan…
Gecenin örtüsüne hasret kaldık… Ay’a hasret, kevâkibe hasret,
Ekmeğe hasret, suya hasret…
Ve sana hasret…
Hasretin kavururken yüreğimizi,
Senin yokluğunu dolduramadı gelenler…
Firavn geldi, Nemrut geldi,
Fakat Musa’n ve İbrahim’in gelmedi…
“Ente subhaneke…”
Duâsı dilimizde öylece asılı kaldı,
“…İnne küntüm minezzalimin!”
Deryadaki; Yunusların gönlüne değmedi duâlarımız,
Nice insanlar okyanuslarda sırra kadem bastı,
Ve sen; halâ gelmedin…
Coşkun Fırat gibidir artık gönlüm,
Her demde taşıyorum,
Coşturup yayıyorum sularımı Irak ve tutsak beldelere,
Şükürle yüz güldürdüğüm gibi,
Çokta can yakıyorum.
Ahlat dağına söyledim tüm türkülerimi,
Sen yoktun ya,
Beni ancak dağlar anlar… Dedim,
Görevini bilip yerli yerinde duran dağlar…
Başı dumanlı dağlar…/Gözü kara dağlar…
Aşk acıdır derler biliyorum,
Ama senin bu zamansız gidişinin de, adını koyamıyorum,
Bekleyişlerime mihraplardaki Zekeriyya duâları eklendi,
Korkarak ve umarak,
Gönülden saygı duyarak açtım ellerimi,
Sabahı olamayan seherlerde,
Ve sen… Gelmedin.
Bekleyişlerime eklendi,
Bütün sabırların efendileri bir, bir…
Tufana hazırlanan Nuh’un sabrıyla ilk önce gelen,
Sabırların anası dokuz yüz elli sene…
Sonra sırasıyla Yakup’un geldi..
Galebe çalmış bekleyişleriyle senelerce…
Benim bekleyişlerimle kaç bahar geçti bilmiyorum,
Ama şimdi saçlarıma düşen akları inan sayamıyorum…
Adında kalmadı buralarda.
Gittin ve getirdiklerin beraberinde.
Gittin ve sevdiklerin beraberinde.
Gittin ve yüreğimiz seninle…/sende kaldı…
Meryem Tuba Şahin