16 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / HATIRLAYAN HATIRLANIR (ZİKİR) I
HATIRLAYAN HATIRLANIR (ZİKİR) I

HATIRLAYAN HATIRLANIR (ZİKİR) I HÜSEYİN KERİM ECE

 

- Kurban kavramlardan biri: Zikir

Üzülerek söylemek gerekirse İslâmın temel kavramlarından bazıları tarihten beri yanlış anlaşıldı. Yanlış anlaşılmaya devam ediyor.

Bunlara kurban kelimeler diyebiliriz.

Elbette bir kavramın anlamı, medlûlü ve maksadı Kur’an ve Sünnet çerçevesinden uzak anlaşılmak istenirse, yanlış anlaşılacaktır. Elbette kendi bağlamından koparılan bir kavram yanlış bilinecektir.

Dahası, geçmişte yanlış anlaşılan bir şey, yanlış anlaşılmaya devam edebiliyor. Tarihte temeli atılan yanlışları düzeltmek hem kolay olmuyor, hem de düzeltmeye kalkmak tepki topluyor. Çünkü bilinenin, alışılanın aksini söylemek her zaman taraftar bulmayabilir.

İslâmın pek çok mefhumu, pek çok ilkesi, pek çok hükmü kimi çevrelerce yanlış yorumlandı. Bu yanlış anlamada çeşitli faktörler etkin rol oynadı. Kimi yanlışlara asabiyye etki etti, kimilerine mezhep, fırka veya tarikat tarafgirliği. Kimilerine şöhret aşkı yanlış yön verdi, kimilerine halk üzerinde etkili olma hastalığı. Kimi kavramlar cehalet yüzünden yanlış anlaşıldı, kimileri yukarılara yağ yakanların kasdi saptırmaları sebebiyle asıl kaynağından koparıldı.

Bir yerde Muhammed İkbâl şöyle  dediğini okumuştum:

“Tasavvufçulara selâm olsun, bize dini getirdiler

Fâkihlere selâm olsun, bize dini getirdiler

Kelâmcılara selâm olsun, bize dini getirdiler

Fakat öyle bir din getirdiler ki;

Allah da şaşırdı, Peygamber de şaşırdı, melekler de şaşırdı.”  

İslâmın şehâdet/şehid, şûra, evliya, veli, kerâmet, seyyid, ulu’l-emr, sünnet, itaat, biat, kader, mezhep, tarikat, şefaat, cihad gibi nice kavramları bu hengâmede kurban gittiler. Yanlış anlaşıldılar, yanlış yerlerde kullanıldılar, yanlış kimselere yafta olarak yapıştırıldılar.

Tıpkı M. İkbâl’in dediği gibi, İslâmın kavramları öylesine asıl anlamların uzak anlaşıldılar ki, Kur’an da, Sünnet de buna şaştı kaldı.

Kur’an ve hadisler bunları olduğu gibi anlattılar, asıl manada ve doğru kullandılar. Ama ne yazık ki birileri bunları işlerine geldiği gibi yorumladılar. Ya da kendi meşreplerine, mezheplerine, tarikatlarına, sistemlerine, kafa yapılarına göre anladılar.

Allah (cc) bir şeye ‘bu böyledir’ diyor, onun kulları;  ‘hayır tanrım o öyle senin dediğin gibi değil, böyledir’ diyorlar. Kur’an ve sünnet bir şeyin tarifini açıkça veriyor. Ama Kur’an ve Sünnete bağlı olduklarını söyleyen birileri, onlara rağmen o şeyi farklı anlayabiliyor.

İnanılmaz bir durum, anlaşılmaz bir saplantı, esef edilecek bir tutum.

İslâmı Allah (cc) gönderdi, O’nun elçisi (sav) de insanlara hem tebliğ etti hem de öğretti. Dolaysıyla İslâma ait bütün hükümler, bütün ölçüler, bütün anlamlar onun kaynağıo olan Kur’an ve Sünnete göre anlaşılmalıdır.

Ama pratikte öyle olmadı. İnsanlardan bazıları kendilerini İslâmın kabına koyacakları yerde, İslâmı kendi kalıplarına uydurmaya çalıştılar. Onun pek çok kavramın altüst ettiler, onlara işlerine geldiği gibi anlam verdiler. Verdikleri anlamı da hayatlarına yansıttılar. Kendileri saptığı gibi peşlerine gidenleri de doğru yoldan saptırdılar.

Zikir, kurban kavramlardan biridir.

Yanlışlara kurban giden, Kur’an ve sünnete göre anlaşılmayan bir önemli kavram. Ya da Kur’an ve sünnete göre anlaşılmaması için önüne engeller yığılan  mümtaz bir kelime, önemli bir ibadet: Zikir. Ya da yanlış anlayan, yanlış yerde kullananların yüzünde, dinde samimi olanlar tarafından ihmal edilen bir kulluk belgesi, bir iman isbatı: Zikir

İslâma ait her şey Kur’an ve Sünnet doğrultusunda anlaşılmalı. 

 

         ‘Zikir’ sözlükte; anma, hatırlama, bir şeyi zihinde hazır etme, bir şeyi dile getirme, hatırlatma demektir.

 

         Kişinin marifet (bilgi) olarak elde ettiği şeyi korumasını sağlayan bir faaliyettir ki, bu kalbe ve zihne aittir.

 

İslâmî bir kavram olarak zikir;  Allah’ı anmak üzere yapılması ve söylenmesi tavsiye edilen veya emredilen, hamd (övgü), dua, tesbih, kıraat/tilâvet ve ibadet gibi sözler ve fiillerdir.

 

Başka bir tanıma göre ‘zikir’, insana sevap kazandıran, yani Allah’ı hatırlatan her türlü amelin genel adıdır.

 

‘Zikir’ aslında kalbin, anılan kimseye dikkat kesilmesi ve ona karşı uyanık olmasıdır. Bunu dil ile ifade etmeye zikir denilmesinin sebebi, kalpteki zikre (hatırlamaya) işaret etmesindendir.

 

Hatırlama iki şekilde olabilir: 

 

Birincisi: Unuttuktan sonra olan bir hatırlamadır ki, bu her insanda her zaman olan bir şeydir.

 

İkincisi: Akılda tutulan, öğrenilen ve zaten kalbe yerleşen şeyin hatırlanmasıdır ki, kişi hiç unutmadığı bu gibi şeyleri dil ile söylediği zaman onu zikretmiş, dile getirmiş olur.

 

İşte İslâm’da ibadet olan zikir böyle bir hatırlamadır. Müslüman aklında veya kalbinin derinliklerinde olan Allah’ın adını tekrar zihne ve dile getirir/zikreder. Bu bilgisayar hafızasında saklı olan bir veriyi ilgili başlığı tıklatarak monitöre getirmek gibidir.


            - İbadet olarak zikir:


Zikir de Allah’a itaattir. Öyleyse O’nun emrettiklerine uymak, yasaklarından kaçmak, O’nun rızasına uygun yapılan her amel, dinin ma’ruf dediği bütün eylemler salih amel olduğu gibi, aynı zamanda bir zikirdir. Çünkü hepsi de insana Allah’ı hatırlatırlar.

 

Mü’minler, her zaman kendilerini murakabe ettiğine inandıkları, her zaman yardımını gördükleri, sık sık tesbih ettikleri ve önünde samimiyetle kulluk yaptıkları Rablerini hiç bir zaman unutmazlar. Âlemlerin Rabbine karşı duydukları sevgi, hürmet ve takva duygusu sürekli onların içindedir.

 

Mü’minler, her türlü meşru araçlarla, ibadet ve zikir cinsinden amellerle devamlı bir şekilde Allah’ı zikrederler. Ancak onların bu zikri (anmaları) hiç bir zaman unutulan şeyin tekrar akla getirilmesi değil; bilakis sürekli kalpte ve benlikte olan Allah (c.c.)’nun varlığını tekrar hatırlamak, O’nun nimet verici olduğunu itiraf etmek, O’nun büyüklüğünü ve yüceliğini dile getirmek, O’na muhtaç olduğunu kendine hatırlatmak ve nimet verenin O olduğunu tekrar bilmektir. 

 

Kur’an müslümanların bu kulluk bilincini şu âyetle tesbit ediyor:

 

“İçlerinde (yalnız) kendi ismi anılsın diye Allah'ın yükseltilmelerine izin verdiği evlerde O'nun kudret ve yüceliğini sabah akşam dile getiren (öyle) kimseler (vardır ki,) bunları ne ticaret ne de kazanma hırsı Allah'ı anmaktan, salâtta devamlı ve duyarlı olmaktan, arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilir; böyleleri kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Gün'den korkarlar (Ve ancak böyleleri) Allah('ın kendilerini) yapıp ettiklerinin en iyisi, en güzeliyle ödüllendireceğini ve onlara, lütuf ve cömertliğinden, (hak ettiklerinden de) fazlasını vereceğini (umabilirler); çünkü dilediğine hesapsız rızık bahşeden (yalnızca) Allah'tır.” (Nur, 24/36-39)

 

         İslâm’da zikir, kalbleri doyuran, iştahların aç gözlülüğünü gideren, susuzları suya kandıran, akılları hedefine ulaştıran bir ibadettir.

 

Allah’ı anmak ve hatırdan çıkarmamak, her mü'minin en ulvî vazifesidir   Zikir,  müslümanın dilinin virdi, gönlünün miracıdır

 

Zikir kul için uyanıklılıktır, farkında olmaktır, görmek ve anlamaktır, bilinçli olmaktır.

 

Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder. Muttakilerden, muhsinlerden, salihlerden olmayı sağlar.

 

Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur, unutkanlıkları giderir.

 

Zikir ilaçtır, zikir iksirdir, zikir canlara can katan ab-ı hayattır, manevi yaralara merhemdir, hastaları ziyarete gelen en değerli ziyaretçidir.

 

Zikir yoksullukları kanaat zenginliğine, yalnızlıkları ebedi ve bitmez dostluğa, mahrumiyetleri ilahi ilgiye, ıssızlıkları şenliğe, kimsesizlikleri sahipli olmaya, zenginleri merhametli olmaya, katı kalpleri mülayimliğe dönüştürür.

 

Zikir dünyalık korkuları giderir, endişeleri umuda çevirir, hayalleri götürür; onun yerine ebedî gerçekleri yerleştirir, umutsuzluğu kalpten siler ilâhî gerçeklerle yüzleştirir.

 

Zikir boş kuruntular (ümniyye) yerine Allah’ı bilme, takdir etme, önünde kul olup eğilme ve O’ndan isteme cesareti aşılar,  ümitvâr eder.

 

Zikir, unutmayanların ahlâkı, şükredenlerin şükrü, iyilerin virdi, muhsin olanların dillerinin ve yüreklerinin pelesengi, günahkârların sığınağı, tevbe edenlerin ümit kapısı, zayıfların en büyük kuvvet kaynağıdır.

 

Zikir, sözdür, eylemdir, ahlâktır, edeptir, salih ameldir, yararlı faaliyettir, Hak rızasını taleptir, kötülük ve günahlardan güvenli bir kucağa sığınmadır.

 

Zikir, fikrin yol göstericisi ve ruhun gıdasıdır Kalbler, Allah'ı anarak sükûna kavuşur

 

Zikir, müslüman için hem kendi nefsine, hem şeytana, hem de dıştaki kötülük odaklarına karşı iman ilanıdır. Bu iman zikredeni korur, besler, güçlendirir, yalnızlığını ve çaresizliğini giderir.

 

Zikredenler en vefalı, en sâdık, en iyiliksever, en yardımsever, en cömert en sevimli, her açıdan en zengin, en yüce arkadaşı, geçmişteki ve gelecekteki en güzel dostu bulurlar.

 

Zikredenler doyar, tatmin olur, gözü tok, kanaati geniş, vefası sınırsız, cömertliği engin, iyi duyguları zengin kimselerden olurlar.

 

Zikretmeyenler, ya da ‘zikir’den yüz çevirenler ebedi açlığa, doyumsuzluğa, mutsuzluğa, sıkıntılı bir hayata, aç gözlülüğe ve perişan edici bir yalnızlığa mahkûmdurlar.

 

         Allah’ı zikretmeyenler kimsesiz kalırlar. Allah (c.c.) gibi bir dostu (el-Veli’yi) kaybedip kimsesiz kalanlara acımak gerekir.

 

İnsan, şeytanın şerrinden ancak Allâh'ı zikretmekle korunur. 

 

İnsan, üzerinden geçip de içinde Allâh'ı zikretmediği her an onun için büyük bir kayıptır.

 

Kur’an; bedenin, kalbin ve toplumun doyumunu ve mutluluğunu şu muhteşem ifadelerle ortaya koyuyor:

 

onlar ki, inanmışlar ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” (Ra’d, 13/28)

 

 

 

        -Allah’ın emri olarak zikir:

 

            Rabbimiz Kur’an çeşitli ifadelerle ve çeşitli ibadetlere bağlı olarak mü’minlerin kendisini zikretmesini, tesbih etmesini emrediyor.

 

Mesela, Hac ibadetiyle birlikte zikiri de emrediliyor.

 

(Hacc zamanı) O sayılı günlerde Allah’ı zikredin (hatırlayın) … (Bakara, 2/203)

 

... Arafat'ta vakfeden ayrılıp sel gibi Müzdelife’ye doğru akın ettiğinizde, Meş’ar-ı Haram’da Allah’ı zikredin. O size nasıl güzelce doğru yolu gösterdiyse, siz de öyle güzel bir şekilde O’nu zikredin!... (Bakara, 2/198)

 

Kurban keserken Allah’ı zikir gereklidir.

 

... Öyleyse artık, (kurban edilmek üzeer) sıraya dizildiklerinde onların üzerinde Allah'ın ismini anın;...  (Hac, 22/36)

 

Allah yolunda cihad, ama zikir ihmal edilmeden.

 

         Ey iman edenler! Bir toplulukla (savaş) için karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki kurtuluş (felah) bulursunuz. (Enfal, 8/45)

 

Cuma namazının bir amacı da Allah’ı çok çok zikretmektir.

 

 EY iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevî alış verişi bırakıp Allah'ı anmaya (zikretmeye) koşun: eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır.

 

(Cuma) Namazı tamamlanınca yeryüzüne yayılın, işinize gücünüze gidin, Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Felaha ermenizi ümit ederek Allah’ı çok zikrediniz. (Cuma, 62/10)

 

Namazın hem kendisi bir zikirdir, hem de zikre vesiledir.

 

Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir. (Ankebût, 29/45)

 

 Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır. (Nisa 4/103)

 

Zikir Allah’ın emri olan farz bir ibadettir.

 

Siz beni zikredin (anın) ben de sizi zikredeyim...” (Bakara, 2/152)

 

Mü’minlerin bir özelliği de Allah’ı zikretmeleridir. (Âli İmran 3/133–135)  Hâlbuki münafıklar her konuda olduğu gibi bu konuda da Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Namaza üşene üşene kalkarlar, Allah’ı da az zikrederler. (Nisa, 4/142)

 

         Bazıları kendi hevasına uyar, kendi arzusundan başka kural tanımaz, Allah’ın ne emrettiği onu ilgilendirmez. Böyleleri Allah’ı zikretmeyi unutan kimselerdir. (Kehf, 18/28)

 

Bazılarına da şeytan Allah’ı anmayı unutturur.

 

 “Şeytan, onlar üzerinde üstünlük kurmuş ve onları Allah'ı anmaktan uzaklaştırmıştır. Böyleleri Şeytan'ın yandaşlarıdır: Gerçekten hüsranda olanlar onlardır, Şeytan'ın yandaşları!” (Mücadile, 58/19)

 

         Allah (c.c.) mü’minleri şöyle uyarıyor:

 

         “Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alı- koymasın.” (Münafikûn, 63/9) 

 

         Allah (c.c.)zikreden erkeklere ve zikreden kadınlara büyük mükâfatlar hazırlamıştır. Onların dereceleri pek yüksektir.” (Ahzab, 33/35)

 

            Gercek mu’minler her fırsatta Allah’ı anarlar ve O’na dua ederler.  

 

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken, Allah’ı zikrederler, göklerin ve yerin yaratılışı konusunu düşünürler (ve derler ki :) ‘Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateş azabından koru.”   (Âli  İmran, 3/191)

 

 

 

-Hadislerde zikir:

 

Allah’ın Rasûlü İslâm ümmetine, kadınına erkeğine, küçüğüne büyüğüne, önden gidenlere ve arkadan gelecek olanlara Allah’ı çok çok zikretmelerini tavsiye ediyor. İşte onun zikirle ilgili hadislerinden bir kaçı:

 

Ebü'd-Derdâ'nın (r.a.) rivayetine göre Rasûlullah (s.a.s.) ashâbına:

 

"Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da:

 

Evet, söyle dediler. Resûl-i Ekrem de:

 

"Allah Teâlâ'yı zikretmektir" buyurdu.1

 

 Ebu Hureyre (r.a.) Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurdu, demiştir: "Dile hafif, mizanda ağır, Allah'a sevgili olan iki kelime (iki cümlecik) vardır. Bunlar: Sübhanallahi ve bi-hamdihi, sübhanallahi'l-azim (Allah'ı, ona hamd ederek tesbih ederim, büyük Allah'ı tesbih, ederim)'dir."2

 

“İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misali,  diri ile ölünün misali gibidir.” 3

 

"Allah'ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allah hatırlanıp zikredilmeden yapılan uzunca konuşmalar kalbi katılaştırır. Allah'tan en uzak olan kimse kalbi katı olandır." 4                   

 

“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere otururlarsa melekler onları kuşatır rahmet onları kaplar üzerlerine sekîne (huzur feyiz) iner ve Allah onları yanındakilere (meleklere) zikreder.” 5 

 

“Kim akşamdan temizlik üzere (abdestli olarak) zikredip uyursa (uyku bastırıncaya kadar Allah’ı zikrederse) ve geceleyin de uyanıp Allah’tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teâlâ istediğini mutlaka ona verir.” 6 

 

 

 

Ebu Hureyre'nin (r.a.) rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdu:

 

"Allah Teala'nın yeryüzünde seyahat eden bir takım melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçinde Allah'ın zikredildiği bir meclis bulduklarında onlarla beraber otururlar ve birbirlerini kanatları ile kuşatırlar…”7 

 

"Yedi sınıf insan vardır ki Allah onları kendi (arş'ının) gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan (kıyâmet) gün(ün)de (arş'ının) gölgesinde gölgelendirecektir Bunlardan biri de tenha bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri yaşaran kimsedir "8 

 

"Size amellerinizin en iyisini, Rabbinizin huzurunda en temizini ve derecelerinizde en yükseğini, altın ve gümüş infak etmekten daha hayırlısını, düşmanla karşı karşıya gelip siz onların, onlar sizin boyunlarınızı vurmaktan daha iyisini söyleyeyim mi?" buyurdu 'Evet' dediler "Allah'ı zikir" dedi 9

 

"Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman orada otlayınız " 'Cennet bahçeleri nedir?' diye soruldu "Zikir halkalarıdır" buyurdu 10 

 

Muaz bin Cebel, Allah'ın Rasûlünden duyduğu son sözün şu olduğunu anlatıyor: “Allah'a hangi amel daha hoş gelir?' dedim "Dilin, Allah'ı zikirle ıslanmış olarak ölmen" buyurdu 11 

 

Ebu Said el-Hudrî (r.a.) diyor ki Rasûlüllah’a “Kıyamette Allah’ın yanında en efdal kul kimdir?” diye soruldu. O da Kur’an’dan şu ayeti okudu:”... “Allah'ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar...” (Ahzab, 33/35)” 12  

 

            Abdullah ibn-u Busr diyor ki, bir bedevi Peygamber’e (s.a.s.) şöyle dedi: İslâmın yapmam gereken pek çok hükümleri var. Bana onlardan bir tanesini söyle ki devamlı yapayım. Peygamber (s.a.s.) ona; Dilin Allah’ı zikretmekten ayrı kalmasın.” 13

 

“Namaz, oruç ve zikir; Allah yolunda infak (harcama) üzerine yedi yüz misli katlanır 14

 

İbn Kayyim, zikir ile cihad ilişkisi konusunda üç mertebe olduğunu ifade ederek, hem zikir ve hem cihadın birlikte yapılmasının en üst mertebe olduğunu belirtir Âyetten delil getirir: Ey iman edenler, düşman bir grupla karşılaştınızmı sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki başarıya erişesiniz (Enfâl, 8/45) “İkinci mertebe, cihad etmeksizin zikretmek Bu, önceki mertebeden düşüktür Üçüncü mertebe ise, zikretmeden cihad etmek; Bu her ikisinden de düşüktür Çünkü cihad, zikir sebebiyle konulmuştur Cihaddan maksat, Allah’ın zikri ve ibâdetin sadece O’na yapılması, O’nun bir bilinmesi, O’nun zikri, sadece O’nun ma’bud kılınmasıdır Zikir, mahlûkatın yaratıldığı gâyeyi teşkil etmektedir.” 15

 

 

 

- Zikri gerektiren sebepler:

 

Kur’an’ın emrettiği, Peygamberin yaptığı gibi zikretmek ibadettir, müslümanların kulluk görevidir. Zikir, Allah’ın varlığının ve varlık üzerindeki hakimiyetinin farkında olmak olduğuna göre; öyleyse mü’min bu şuurdan, bu dikkatten, bu anlayıştan asla uzak kalamaz.

 

O her an, her fırsatta, her ibadet ve taatinde Allah’ı anar. Zaten onun ibadeti zikrin ta kendisidir.

 

Bu şuurda olmayan mü’minlere Allah (c.c.) adetâ sitem edercesine şöyle diyor:

 

“İman edenlerin Allah'ı anma (zikretme) ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid, 57/16)

 

Zikir, iman etmenin gereğidir elbette. Ancak yine de bir kaç gerekçe saymak mümkün: Şöyleki:

 

 

 

- Hatırlayan hatırlanır:

 

Bütün ni’metlerin sahibi Allah (c.c.) insanlara;

 

         “Siz beni zikredin (anın) ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, fakat asla nankörlük etmeyin.” (Bakara, 2/152) diye emretmektedir.

 

            İşte Allah’ın insanlara vaadi (Siz buna Allah’ın yasası da diyebilirsiniz): Hatırlayın ki hatırlanasınız.

 

Siz Allah’ı ibadet ve itaatle hatırlayın ki, Alla da sizi mükâfat ve lütufla hatırlasın.

 

Siz Allah’ı dua ve zikirle hatırlayın ki Allah da sizi mukarrebler (kendine yakın kullar) arasına katsın.

 

Siz Allah’ı zikir ve tesbihle hatırlayın ki, Allah da size izzet versin.

 

 

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul